Esra Nur Güler
Esra Nur Güler

Şunu çok iyi öğretmişti annem bana: Gözler birbirine değdiği anda kalbe ulaşmalıydı. Çünkü gerçek sevgi gözle görülüp kalpte hissedilendi.

Ali Koç
Ali Koç

Ulus devletler, sermayenin serbest dolaşımı önünde engel görülüp dağıtılıyorlar. Ekonomi ile yola gelmeyen ulus devletler; siyasetle, bu da işe yaramaz ise askeri güçle bertaraf edilip dönüştürülüyorlar.

Demokratik Modernite Dergisi
Demokratik Modernite Dergisi

Egemen ve sömürgeci sınıfların eğitim ve kurumlaşmaları he ne kadar toplumun yararınaymış gibi gösterilsede özünde toplumsal zihniyet karşıtlığı üzerinden inşa edilmistir. Ataerkil aile, iktidar-devlet ekSenli haVra, kilise, camii, okul-üniversite ve kışlalar egemen zihniyetin insa edildiği kurumlardır. Söz konusu kurumlarda bir taraftan toplumsal zihniyet

başlatılırken öte yandan iktidarcı zihniyet inşa edilmektedir. Günümüzdeki bu kurumların en basitinden en gelişkinine kadar, bu rolleri görülüp tavır
alnmadan toplumun zihniyet sorunlarnın çözülemeyeceği açıktır.

Esme Aras
Esme Aras

Aşıklar, yan yana geldiğinde etraflarının dört duvarla çevrili olduğunu zannederler. İnsanları da kör... Oysa bir elin ötekine uzanmasına bile gerek yoktur, tutkunun görülüp anlaşılabilmesi için. Dudaklar sussa da gözler çok şey anlatır. Gardiyan bakışlar altında yaşanan kaçamak anlar, asla sır olarak kalmaz.

Muharrem Balcı
Muharrem Balcı

Toplumsal cinsiyet eşitliği projesi içindeki “Cinsel tercih/ yönelim” kavramının/durumunun, devletin farklı cinsel yönelimleri olan insanları şiddetten koruma yükümlülüğünü ifade ettiği ve eşcinselliğe ilişkin hiçbir değer yargısı içermediği iddiası ile cinsel tercih/yönelim masumlaştırılmaya çalışılmaktadır. Kavramın aslı cinsel yönelim değil cinsel

tercihtir.ı Cinsel tercih/yönelim kavramı/durumu sadece devletin bu insanları da şiddetten koruma yükümlülüğünü değil, aynı zamanda her tür ifade özgürlüğü adı altında afişe olmayı, toplumu inanç ve kültür değerlerini tahrip ve tahrik etmeyi ve şiddeti davet etmeyi de beraberinde getirmektedir.

Toplumda eşcinsellere karşı, sırf eşcinsel oldukları

için değil, görünür olmanın da ötesinde özendirici toplumsal faaliyetleri nedeniyle tepki vardır. Bu tepki de, toplumun inancında bulunan “ifsad” kavramı kapsamındadır. Bireysel açıdan hak sahibi olmakla, örgütsel olarak haklarını kullanmak adına toplumun ahlakına aykırı faaliyetler eşit görülüp ifsada meşruiyet kazandırılmaktadır. İstanbul Sözleşmesi bu

ifsada (örgütsel eylemlere) meşruiyet kazandırdığı için de tepki doğurmaktadır.

Jakob Wassermann
Jakob Wassermann

"Başına gelen haksızlığın haksızlık olarak görülüp anlaşıldığı an gönlü alınmış oldu."

H. Zeynep Altan
H. Zeynep Altan

Tutkuları ötekinin teninde ter olmadan içlerinde kalan kadınlar ya da tutkuları bir silah gibi görülüp ezilen kadınlar. Yalnizliklariyla giyinip yalnizliklariyyla soyunan kadınlar. Yüzleri tıkanmış umutlarının ve özgür bırakılmayan eylemliligin çığlıklarıyla taşlaşan kadınlar. Garip baskıların içinde baskı gardiyanligi yaparak ayakta kalmaya çalışan kadınlar.

Etraf içimiz bunlarla dolu.

Muhammed Sıddık Hekim
Muhammed Sıddık Hekim

Şeytan ın, Dünya nın ve dünyalığın âdeta kulu ve kölesi olmuş kişiler, Allahü Zülcelâl a varan bu yüce yolu kendi çıkarları için kullanıp şeytanın yolu haline getirmişlerdir. Bu gibi nefsin ve şeytanın esiri olmuş, şehevî duygularını tatmin için tarikat gibi saf ve tertemiz Kur an ve Sünnet-i Seniyye yolunu bu gibi şeylere alet edenleri görüp tarikat ve

tasavvufu inkâra kalkışıyorlar. Bu gibi kişileri de şeyh olarak ileri sürüp bunlara bakarak, Allahü Zülcelâl ile kul arasına hiç kimse aracı olarak giremez diyorlar. Aslında bu gibi kişilerin yaptığı şey tarikatçılık değil. Bunların yaptığı tarikat adını kullanarak tarikatı bozmaktır, yani bozgunculuktur. İşte bu gibi kimseleri ileri sürerek Allahü Zülcelâl

ile kul arasına kimse giremez, dediklerinde bundan kastedilen; büyük ekseriyetle bu gibi kişileri ileri sürerek, Mürşid-i Kâmilleri inkâr etmektedirler. Her ne kadar buradaki kasıd Mürşidler ise de (hakikisi ve sahtesi ayırt edilmeden) kullanılan ifâde tarzı umumi olduğundan (Mürşid-i Kâmiller inkâr edildiği gibi) Rasuller de inkâr edilmiş oluyor. Buna çok dikkat etmek

lâzım. Kendi hevâ-ü hevesine, nefsine kapılmış insanları aracı kabul etmek akıl sahibi olan bir Müslümanın kabul edebileceği bir şey değildir. Hatta bu Âli Tarikatın en yücelerinden olan mubarek İmam-ı Rabbani Hz.leri bu gibilerini Kutta-it Tarik yani Allahü Zülcelâl e giden yoldaki, yol kesiciler olarak görür ve bunlardan uzak durulmasını defaatle tembih eder. Bu gibi

kimseler kişiyi Allahü Zülcelâl e ulaştırmak şöyle dursun, daha da uzaklaştırırlar, diye buyurur. İşte bu gibilerinin aracılığını nefyedelim derken, hiç düşünmeden Rasulleri de nefyetmiş oluyoruz. Halbuki Cenab-ı Rabbul izzenin Cenab-ı Rasûlüllah sallallahü aleyhi ve sellem hakkında buyurduğu şudur: "Ben seni vahiy ile gönderiyorum. (Kur'an-ı azımüşşan ile

kendisini mücehhez kılıyor) ve halka uyarıcı ve müjdeleyici olarak, Rasul olarak gönderiyorum." İşte Allahü Zülcelâl bizatihi onu Rasul olarak, elçi olarak gönderiyor. Bu elçilik görevi ile gönderilen, bu aracılık ile görevlendirilen Rasuller ortada iken kalkıp da Fir'avunu, Nemrud'u, Ebu Cehil'i ve bunların yolundan giden benzeri kimseleri elçi olarak görmek, aracı

olduğunu söylemek, bunlar da buna haizdir demek mümkün müdür? Hâşâ...! Onun için bu Rasuller, Allahü Zülcelâl ile kulları arasındaki elçilerdir ve çok seçkin şahsiyetlerdir. Bunlar Allahü Zülcelâl tarafından seçilmiş ve bu görev için mücehhez kılınmış, buna lâyık görülüp gönderilen mübarek kimselerdir. Bundan dolayı Allahü Zülcelâl ile kulları arasında

hiç aracı yoktur, olamaz dediğimiz zaman bu Rasulleri de inkâr etmiş oluruz. Allahü Zülcelâl bizleri korusun. Âmin Allahü Zülcelâl insanoğluna akıl gibi bir nimet-i azime vermiştir. İnsanoğlu bu aklıyla birçok şeyi kavrayabilir. Yere, göğe bakarak aklını kullanarak, bu kâinatın muazzamlığını harikalığını kavrayabilir. Bu kâinatın yaratılmasına beşerin gücü

yetmez. Mutlaka bunu var eden bir ilâh vardır diyerek bunu idrâk edebilir. Felsefecilerin dediği buna benzer şeyler bir yere kadar doğru olabilir. Zira Allahü Zülcelâl de Kur'an-ı Kerimde: "Yeri ve göğü yaratan kimdir diye onlara sorsan, Elbetteki Allahü Teâlâdır, derler." buyuruyor. Zira bu kâinatın varlığını bir beşere atfetmek mümkün değildir. Fakat bunlar görüken

şeylerdir.

Jim Horne
Jim Horne

Rüyaları "zihnin sinemasına" benzetmekteyim ve görünüşe göre bu sinema, rüyaların ilginç bir sahneden başkasına atladığı ve belki bizi uyanmaktan alıkoyduğu, birbirini takip eden REMP'lerde görülüp giderek ilginçleşen rüyalardan oluşmaktadır. Rüyalar; uyanıkken yaşadığımız karşılaşmalar, düşünceler ve duyguların karmaşık bir bileşiminden oluşur ve

Freud'un belirttiği gibi "düşündüğümüz gibi rüya görürüz"; ancak onun aksine rüya yorumlama girişimlerinin "bilinçdışına giden kraliyet yolu" olduğuna şüpheyle yaklaşmaktayım. Rüyalar ağırlıkla kişisel deneyimler ve düşüncelerin karışımı olduğu için, insan başkalarının bu deneyimleri bilmeden rüyaları "yorumlama" girişimlerine şüpheyle yaklaşmalıdır.

Bununla birlikte, rüyalar oldukça duygu yüklüdürler ve duygusal açıdan belirgin öneme sahip anıların pekiştirilmesine bir şekilde yardımcı olabilirler.