Emrah Tahiroğlu
Emrah Tahiroğlu

kiralık evlere bakar gibi bakıyorum yüzüme
..
kaygılı ve kararsız diyecekler hayatıma.

Ali Mustafa
Ali Mustafa

HÜKÜMDÜR

kerpiçleri yalayıp geçen
bir hüzün var bu odada

geceler köpürmüş atlar
dolu dizgin akıyor içimize

tek göz evlere sığınmış ömrümüz hükümdür: toprakla yıkayın yüzünüzü

unutulmuşlukta bir kibrit yakımı
aranır bir insanın sıcaklığı

toprak damli evlerin uykusunda
geceleri

toprak akar düşlere

umuttuk kağıt üzerinde unutulduk
evleriyiz yoksulluğun: hükümdür

Oğuz Tümbaş
Oğuz Tümbaş

Karabasanı,
Haramisi,
Eli kanlı aymazı.
Olmayan dünyanın
Dışına kursak yeni dünyamızı diyorum
Mecnunu çölden çıkarsak
Ferhat'ı indirsek dağdan
Yangınlardan kurtarsak Kerem'i
Bütün sevdalıları gülden evlere oturtsak.

Katerina Poladjan
Katerina Poladjan

Sonbaharda Ermenistan'ın hayaletli olduğunu söyledi. Hayaletler yaz sonunda geliyor, Aziz Sahak ile Aziz Mesrob yortusunun kutlandığı gün çekip gidiyorlarmış. Evlere duvarların içinden geçerek giriyor, pencerelerden çıkıyorlarmış. Ortalıkta ilginç bir şey, bir çorabın kayıp teki veya bir kadehin dibinde şarap veyahut duvarda bir halı varsa bazı insanlara iki üç kez

geliyorlarmış. Bazen bir köşeye saklanıp ev sahiplerinin eve gelmesini bekliyorlarmış, çünkü çok meraklıymışlar.

Fazlı Levent Oğuz
Fazlı Levent Oğuz

"siz gülleri deste deste biçtiniz
unuttunuz kendinizi bile
gecede kör baykuştu sesiniz

siz yüreklere tel örgüler çektiniz
kapıları kanla işaretlediniz
amonyum nitrat kokuyordu nefesiniz

çocukları evlere kilitlediniz
yaşlıları ölüme terk ettiniz
anaları dilsiz ettiniz

siz ozanları yakıp
tabutları üst üste

dizip
baharı tutsak ettiniz

siz süsleyip salonları
zalimleri sofranıza buyur ettiniz
katillere şan şöhret bahşettiniz
ölümü en çok siz hak ettiniz"

Abdurrahim Ebuzeri
Abdurrahim Ebuzeri

Sanat, Müslümanların nezdinde "Allah güzeldir ve güzeli sever" tümel mefhumundan ve tüm dünyada tecelli eden yaygın güzellikten kaynaklanmıştır. Nitekim İslam toplumunda Müslümanların hayatlarının her alanında, evlerinde, camilerde, giyim ve kuşamlarında, kitap ciltlerinde, kılıç ve kılıç kını süslemelerinde sanatın en estetik yönünü müşahede etmekteyiz. Bu

sanatlar hiçbir zaman toplumun bir kesimiyle sınırlı kılınmamış ve bir grubun kazanç vesilesi olmamıştır. Çok yüzeysel bir şekilde olsa bile İsfahan ve Şam gibi İslâm kültürünü yansıtan şehirlerdeki binalara, camilere, pazar mekânlarına ve tarihî evlere bakılacak olursa Müslümanların sanat algısı en güzel şekliyle ortaya çıkacaktır.

Mahmut Aksoy
Mahmut Aksoy

Herkes sesiyle gövdesi arasında
Yakın bir yerde kiralar yarayı
Kabuk atan evlere taşınıp durur
Bu yüzden sabaha karşı kimse aşina değildir
Yırtılan sözün ince perdesine çift kişilik susmayı

De ki eski bir kil tarifesidir acının ur rengi
Zahmet yatılı kaldıkça insanda
Ağarır şakakta susmanın civası

Ocağıma sus

ağacı diktiler
...

Ramazan Teker
Ramazan Teker

Ellerim titriyor, annesiz evlere anne Allah'ım.

Adnan Çevikel
Adnan Çevikel

Sadece kapısının ziline basılmayan ya da telefonları çalmayan evlere mahsus değildir, yalnızlık...

Behiye Ayrıç
Behiye Ayrıç

Ellerim sinirden titriyordu, vücudumun buz gibi olduğunu fark et- tim. Telefonumu öfheyle kapattım. Annem de büyük ihtimal bu ha- reketime kızmıştı ama yapacak bir şeyim yoktu. Hayatta her olana müdahale edemezdim. Bu evren benim kurallarım doğrultusunda dönmüyordu. Genç bir kadındım. Normal bir insanın nasıl hayatı- nı devam ettirmek için yemek yemeye ve paraya ihtiyacı

varsa benim de aşka ihtiyacım vardı, sevilmeye, şefhate muhtaçtım. Sürekli stres- le boğuşan bedenim bu duyguları artık daha çok tatmak istiyordu. Dolaptan bir bardak taze sıkılmış meyve suyu doldurdum kendime. Sigaramı yakıp camın kenarına geçtim, çiseleyen yağmur gerçekten izlemeye değerdi. Gecenin karanlığında yağmurun cama vuruşu bu ses bile bir dirhem de olsa

rahatlatıyordu beni. Biraz camı açtım, derin bir nefes aldım. Minik kedim Sara, ayaklarımın altında sahi- bini mutlu etmek istercesine sevimli dairesel hareketler yapıyordu. Biraz kırgın, biraz umutla tebessüm ettim. Eğilip tüylerini okşadım, ellerimi boynunda gezdirdim, buna bayılırdı, gözlerini kısar mini- cik ağzını bükerek açardı. Ne zaman canım sıkkın olsa ya

ayakları- mın altında dolanır ya da yatağımın ucuna kıvranırdı. Keşke insan- lar da sizin kadar duyarlı olsa diye mırıldandım. Telefonumu elime aldım, bir-iki kere ulaşmaya çalıştım ama kapalıydı, sesli mesaj bı- raktım, umarım gördüğünde ilk beni arardı. Çevredeki evlere bak- tım, kimisi çok katlı siteler kimisi iki katlı müstakil evler, hepsinin ışığı

yanıyor, nokta gibi gözüküyorlardı. İçlerinde yaşayan insanları düşündüm. Kimi bir iş adamının metresiydi, adam eve daha rahat girip çıkabilmek için almıştı o evi. Kimisi de dişinden tırnağından biriktirerek, çoğu ihtiyacından feragat ederek, almıştı evini. Kimi- nin şu an bir cenazesi vardı, ağlıyordu, bundan sonra hayatının nasıl ilerleyeceğini

düşünüyordu. Kimisi ailecek huzurlu, mutlu yemek yiyorlar, gelecek hakkında mutlu planlar yapıyordu yarının ne geti- receğini bilmeden. En şansızları evde şiddet görüyor, kocalarından, babalarından hakaret işitiyordu ya da tacize, tecavüze uğruyor ve susuyordu. Kimisi benim gibi tek başına bir şeyler düşünüyordu, kendi kendine sinirleniyor, sakinleşiyordu. En

şanslıları şu dünyanın derdine, tasasına aldırmadan kendilerini attıkları kuytu köşelerde vahşice sevişenlerdi, sonra da kendi sıradan ütopyalarına dönenler