Her şeyin kökeninde eğitimin ahlaksızlaşması yatıyor.
Modernleşme, en geniş manasıyla eskinin yerine yeniyi koymaktır. Fakat, daha spesifik olarak modernleşme; sanayileşmeyi, şehirleşmeyi, laik eğitimin yaygınlaşmasını, yönetime daha fazla halk katılımını, etkin dini ve diğer azınlık eğilimlerin sosyal ve kanuni rolünün azaltılmasını ifade için kullanılır.
kalıcı bir iz bıraktım
göğsümü yırtıp en merhametli yerimle
kırdım milli eğitimin kara tahtasını yeminle
işte bu yüzden okunaklı bir yaşantım olmadı hiç
“Çocukların geçmişten günümüze nasıl görüldükleri, nasıl bakıldıkları ve nasıl eğitildikleri konusu oldukça zengin ve karmaşık bir konudur. Konu toplumsal refah, kültür hareketleri, inançlar ve politikayla yakından ilgilidir. Bu açıdan eğitimin tarihi oldukça iniş çıkışlı bir süreçtir.” (Follari, 2007)
Kızıl eğitimin esası din düşmanlığına yönelikti. Rahiplerle alay ediliyor ve genellikle dinin kötülenmesi için elden gelen her şeye başvuruluyordu.
Atatürk'ten sonra dini eğitimin kesintiye uğramasıyla, aydınlar dini çalışmalara yönelmemiş, adeta onu görmezlikten gelmişler, halk ise gerçek dinle alakası olmayan batıl inançlar batağına saplanmıştır.
iktidar tekellerinin eğitim anlayışı zor ve şiddet karakterinde bir eğitimdir. Egemenlerin eğitimle amaçladıkları şey, toplumun en savunmasız kesimi olan
çocuklardan başlayarak, tekelci uzman despotizmi altında iradelerinin kırlması, biat kuşaklarının yaratılmasıdır. Eğitim bu anlamıyla öncelikle bir tahakküm kurmaktır. Çocuğun iradesi kırılıp incitilmiş veya
fili zor veya şiddetle çocuk üzerinde tahakküm kurulduktan sonradır ki zihni, kişilik ve davranış şekillendirilmesi gerçekleştirilmektedir. Kafaların bu sekil biçimlendirilmesi ile iktidar tekelleri kendileri için
ideal toplumu yaratırlar. Eğitimle hedeflenen şey topluma bilgi-bilme öğretmek değildir. Tersine toplumun doğal zihniyetini sistematik bir şekilde boşaltarak
iradesizleştirmek, kendi sömürgeci ve savaşçı çıkarları için insan yetiştirmektir. Iktidar tekellerini eğitimin bu tahakkümcü , egemenlikli özinden ötürüdür ki tarihin bütün dönemlerinde eğitime büyük yatrmlar yapılmıştır, yapılmaktadır. Tahakküm ve egemenliğin ekonomik ve askeri boyutları üzerinde kısmen de durulmuştur, ancak devlet-iktidar eksenli eğitimin
ürettiği tahakküm ve egemenlik üzerinde, dolayısıyla bu alanda yaratılan zihniyet sorunları üzerinde yeterince durulamadığı için ekonomik ve askeri tahakküm ve egemenliğin yarattığı sorunlarla çözülememektedir.
Eğitimin hem olumlu hem de olumsuz yani vardır. Olumlu tarafı; bakmak, büyütmek, geliştirmek, yetiştirmek ve mükemmel ulaştırmaktır. Fakat, insanın iyi bir şahsiyet geliştirmesine engel olmak, önlemek, bozmak gibi olumsuz tarafı da vardır. Bu iyiye kullanılırsa, iki tarafı da olumlu olmuş olur. Zaten eğitimin bir vazifesi de; iyi davranışları kazandırmak için, kötü
etkilerden insanı korumasıdır. İmam-ı Azam, eğitimi; "İnsan şahsiyetini yıkan ve yapan işlerin bilinmesidir." diye tanımlar. Eğitim insanın nelerden kötülük aldığı, nelerden iyi şeyler aldığını göstermelidir. Kötülükleri dışarıda bırakıp iyiyi verirse eğitim görevini yapmış demektir.
Değişmeyen ve gelişmeyen toplumlar tarih sahnesinden silinir. Eğitimin bir görevi değişimi olumlu yönde ve en az zararla sürdürmeye yöneliktir.