Murat Menteş
Murat Menteş

MURAT MENTEŞ: Kitap okurken bazı cümlelerin altını çizmeli miyiz?
UMBERTO ECO: Kesinlikle evet. Altını çizdiğiniz sözler, kitaba duyduğunuz saygının nedenini işaret eder. Bir keresinde bir kitap okuyordum. Altı çizilecek bir yeri yoktu."Gereksiz bir kitap" diye düşündüm. Sonra bir yere geldim ve o bölümü defalarca çizdim. Çünkü bir kitabı gereksiz diye

küçümsemek gerektiğini söylüyordu!

Murat Menteş
Murat Menteş

MURAT MENTEŞ: Kitap okurken bazı cümlelerin altını çizmeli miyiz?

UMBERTO ECO: Kesinlikle evet. Altını çizdiğiniz sözler, kitaba duyduğunuz saygının nedenini işaret eder. Bir keresinde bir kitap okuyordum. Altı çizilecek bir yeri yoktu. "Gereksiz bir kitap" diye düşündüm. Sonra bir yere geldim ve o bölümü defalarca çizdim. Çünkü bir kitabı gereksiz diye

küçümsememek gerektiğini söylüyordu!

Henry Mercham
Henry Mercham

"Bu adalarda kölelerin çok olmasının nedeni ispanyollardır. Çünkü vaktiyle ispanyollar buralara altın madeni bulmak maksadıyla yerleştiler. Hayvan bölüşür gibi adalardaki halkı aralarında taksim ettiler ve bunları altın madeni çıkarmak üzere yer yer toprağı kazmaya mecbur ettiler. Halkın büyük çoğunluğu buna dayanamayarak telef oldu. Bir bölümü de çalışmaktan

dolayı bitkin düştü. Zorunlu olarak toprağı kazmaya devam edilememesi ve amaçlarına ulaşamamaları ispanyolları çaresiz bıraktı. Bunun üzerine afrika kıtasına gidip oradan birtakım zencileri satın aldılar. Bu zencilerle beraber tekrar adalara döndüler. Böylece zenci getirilmesine ve ticaretine sebep oldular. "

Walter B. Wriston
Walter B. Wriston

Deneyimlerimizin, okuduklarımız, gördüklerimiz ve duyduklarımızın giderek daha büyük bir bölümü yapay olaylardan oluşmaktadır.

Yuriy Mikhailovich Lotman
Yuriy Mikhailovich Lotman

S. Eisenstein'ın deneysel çabalarından büyük bir bölümü bu alana yöneliktir; yani değişmece (Trope) olarak görüntüye: Eğretileme (Metapher), düzdeğişmece (Metonymie) ("Ekim" filmindeki artık klasikleşmiş "Tanrılar" çekimleri), konuşucularla yaylı çalgıların paralelliği (aynı filmde), optik imgelerde ündeşlerin (cinas) yeniden üretilmesi, sözcük oyun­ları - tüm

bunlar, filmdeki görüntünün başlangıçta kendisi için hiç de tipik olmayan dilsel bir göstergeye özgü özellikler kazan­dığını belirgin duruma getirmektedir. Kurgusal sinema -burada klasik bir örnek olarak yine "Ekim" filmini göstermek zorunda­yız-, özgül bir sinema dili yaratmayı kendine amaç edinmişti. Bu sinema dilinin planlı yapısı, insanların konuşmalarını

dü­zenleyen yasalardan ve fütüristlerin, özellikle Mayakosvki'nin poetik dilsel deneylerinden etkilenmiştir. Kerenski'nin merdi­venleri çıktığı ünlü bölümde, "merdivenleri çıkma" anlatımının ikili anlamıyla (doğrudan ve değişmeceli) yapılan dilsel oyun, eğretilemeli görüntülere ilişkin bütün bir sistemin temelini oluşturmaktadır. Ayrıca Eisenstein'in

imgeselliği ile Maya­kovski'nin eğretilemeleri arasındaki karşılıklı ilişkide kolay­lıkla görülmektedir (Mayakovski'deki eğretilemelerin, dile dahil edilen resim sanatına özgü, çizgesel ve filmsel simgesellik ilke­sine dayanılarak kurulmuş olması ilginçtir.)

Cemil Öztürk
Cemil Öztürk

Neden gülmesin gül gibi yüzler;
Niçin ağlasın o güzel gözler,
Niye sevgiye sevimsiz sözler,
Söylenir diye şaşar ağlarım.

Şu gördüğümüz rengarenk çiçek,
Sevdalı bülbül, arı, kelebek,
Yekdiğerin bırakıp gidecek;
Vefasızlığa bakar ağlarım.

Solmasın dersin sümbülüm, gülüm;
Yarin elinden alacak ölüm;

Bütün dünyayı inletse ünüm;
Çaresizlikten coşar ağlarım.

Neşe gizlenir çöker bir melâl;
Her vücut, her şey mahkûm-ı zevâl
Son nefese kadar tükenmez cidâl,
Tükenmez derdim sayar ağlarım.

Aklım ermiyor of, ne hâldir bu!
Yaşamak için dert, mihnet, kaygu;
Bir zevke bedel bin acı duygu!
Duygusuz felek sorar

ağlarım.

Zalimler ceza görmeli elbet,
Mazlumlar niçin çeksinler zahmet?
Hak çiğneniyor nedir bu hikmet?
Haksızlıklara yanar ağlarım.

-Yeniköy-

İHSAN RAİF

*(Alıntılayanın notu. Bu şiirin bir bölümü aynı adla büyük usta Erol Büyükburç

(1936-2015) tarafından bestelenmiştir. Klasikleşmiş, güzel bir şarkıdır. Onu da dinleyebilirsiniz.)

Selahattin Yarar
Selahattin Yarar

Mazeretlerimizin büyük bir bölümü bahanelerimizdir.

Necati Çankaya
Necati Çankaya

Bir toplum, cinsinden yalnız birinin yeni gerekleri edin-mesiyle yetinirse, o toplum yandan fazla güçsüzlük içinde kalır. Bir millet ilerlemek ve uygarlaşmak isterse, özellikle bu noktayı esas olarak kabul etmek zorunluğundadır. Bizim toplumumuzun başarı gösterememesinin sebebi, kadınlarımıza karşı gösterdiğimiz ilgisizlik ve kusurdan doğmaktır. İnsanlar dünyaya alnında

yazılı olduğu kadar yaşamak için gelmişlerdir. Yaşamak demek, faaliyet demektir. Bu sebeple bir toplumun bir organı faaliyette bulunurken diğer organı işlemezse o toplum felç olmuştur. Bir toplumun, hayatta çalışması ve başarılı olması için çalışmanın ve başarabilmenin bağlı olduğu bütün sebep ve şartları benimsemesi gerekir. Bundan ötürü bizim toplumumuz için

bilim ve teknik gerekli ise bunları aynı derecede hem erkek hem de kadınlarımızın edinmeleri gerekir. Herkesçe bilinir ki, her alanda olduğu gibi sosyal yaşamda da iş bölümü vardır. Bu genel iş bölümü arasında kadınlar, kendilerine ait olan görevleri yapacakları gibi aynı zamanda sosyal topluluğun refahı, mutluluğu için gerekli gündelik çalışmaya da dahil

olacaklardır. Kadının ev görevleri, en ufak ve önemsiz görevidir.Kadının en büyük görevi, analıktır. İlk eğitim verilen yerin ana kucağı olduğu düşünülürse bu görevin önemi gereğince anlaşılır. Milletimiz, kuvvetli bir millet olmaya karar vermiştir. Bugünün gereklerinden biri de, kadınlarımızın her konuda yükselmelerini temindir. Bu sebeple kadınlarımız da

okumuş ve bilgi sahibi olacaklar ve erkeklerin geçtikleri bütün öğrenim aşamalarından geçeceklerdir. Sonra, kadınlar sosyal yaşamda erkeklerle beraber yürüyerek birbirinin yardımcısı ve koruyucusu olacaklardır.

Serdar Rifat Kırkoğlu
Serdar Rifat Kırkoğlu

Yaşamın büyük bir bölümü öylesine sıkıcı ki bu konuda söylenebilecek hiçbir şey yok. Onu ilginç bir şey olarak betimleyecek kitaplar ve konuşmalarsa, kendi varoluşlarını doğrulamak adına, abartmaya mecburlar.”

Christian Wolff
Christian Wolff

İnsan bilmediği iyiyi arayamaz, bilmediği kötüden de kaçamaz. Bu nedenle, felsefenin, hangi eylemlerin iyi ve hangilerinin kötü olduğunu öğreten doğa kanunu [Jus naturae] adı verilen bir bölümü vardır. Bu nedenle doğa kanunu (pratik felesefe), iyi ve kötü eylemlerin bilimi olarak tanımalanır.