Aşk denen şey bazen yürür,bazen uçar;bazen koşar biriyle birlikte;bir başkasıyla ölümcül yürüyüşe çıkar;üçüncüyü buzdan heykele çevirir;dördüncüyü atar alevlerin içine.Birini yaralar,öldürür ötekini.
Suçlamalar, infazlar ve "önerilen” intiharların sayısı giderek arttı. Roma, "kazara ya da imparatorun dalaveresiyle bilinmez bir şekilde yanıyordu, ama Nero'nun alevlerin çatırdama seslerine eşlik edermişcesine arp çaldığı söyleniyordu. Her Romali, Nero'nun Palatinus'a uzanan ve Esquilinus tepesini saran en az yüz dönümlük altın villasını görebiliyordu ve yangın önceki
konutunu kül etmemiş olsaydı o yapı inşa edilmemiş olabilirdi. Kömürleşmiş kalıntılar, yapay göllere, yemyeşil meralara ve mermer, fildişi veya altın kaplamalarla kaplı, mozaik ve fresklerle süslenmiş parlak salonlara yol açmıştı. Roma ihtişamı ancak sahibinin egosu tarafından genişletilmiş bir eve dönüşmüştü.
Tüm zamanların aksine
Dicle hırçın bir tay gibi yol yordam dinlemiyorsa akarken
Asi fırat sessiz sedasız bir gelinliğe bürünüp yol alıyorsa
Ve toroslardan süzülen akşamdan kalma ıslıklar
Karanlığın girdabında kör gözler ile sahiplerine dönüyorsa
Mezopotamya topraklarında büyümüş bir zeytin ağacının köklerini saran kızgın alevlerin
içinde beni yakın ve küllerimin yarısını Dicle'ye
Diğer yarısını Fırat'a bırakın
Bu elbiseyi tercih etmemin sebebi cennetimi ilk gördüğüm günde üzerinde buna benzer bir elbise vardi ve aklımı başımdan almıştı. Öyle büyülenmiştim ki, büyüsü ve tesiri beni yok etti. Kor alevlerin içinde aşkı İÇİN alev, alev yanarken meleğim bana cennetti bahşetti.
Nesnelerin “sürekli varlığı” ideası belli durumlarda zihnimizde oluşurken belli başka durumlarda oluşmamaktadır. Bir bebek bir nesneye ilk kez baktığında ve ardından o nesne görsel alanından
kaybolduğunda, bebeğin “nesnenin kesintisiz ve bağımsız bir şekilde var olma” fikrine hemen sahip olacağını düşünmeyiz. Peki, büyüyen bebeğin yavaş yavaş bu ideaya
sahip olmasının nedeni nedir? Hume’a göre bunun nedeni uyarımın şiddeti (örneğin, parlaklığı) olamaz. Sorunun yanıtı, “olgunun veya nesnenin tutarlı bir şekilde tekrarlanması”dır. Örneğin, ben ne zaman ateşe baksam, alevlerin sürekli değişim içinde olmalarına rağmen belli bir tutarlılık sergilediğini algılarım. Alevlerin farklı zamanlarda ve durumlardaki
şekli, rengi ve ısısı büyük farklılıklar göstermez. Bu deneyimler tekrarlandıkça, imgelem yetimiz, yanmakta olan bir ateşin veya bahçedeki ağaçların veya kuşların biz onlara bakmadığımız zamanlarda da kesintisiz olarak var olmaya devam ettikleri yönünde bir idea oluşturur. Bu türden bir ideaya veya inanca alışkanlık sonucu sahip olmamız anlaşılabilir ve
kaçınılmaz bir şeydir. Ancak, Hume’un çarpıcı iddiası odur ki, belli tür algıların tekrarlandığı gerçeğinden nesnelerin zihnin dışındaki gerçek varlıksal durumlarına dair bir çıkarım yapmamız olanaksızdır.
Bazen, dizilerdeki filmlerdeki karakterlere çok özeniyorum. Kendi adaletini sağlayan; psikopatı, hırsızı, katili, sapığı bir güzel doğrayan karakterlere... Gerçek hayatta da olsa ya... Biri çıksa, öyle bir görev edinse, gözlemleyip araştırıp tek tek yakalasa ve cezalandırsa ya. Ne güzel olurdu. Bu da çok ütopik ve yanlış bir fantezi, evet. Farkındayım ama isyandayım.
Ateş olmadan yanıyorum, alevlerin ortasında üşüyorum. Anlatamıyorum, anlaşılamıyorum... Bu dünyaya ait değilim... Bu dünya da bana ait değil zaten!
Karşılarında seyre daldığınızda, alevlerin geçici biçimi sonsuzluk hakkında mükemmel bir derstir. Birbirine sarılıp dolanan biçimlerin başka biçimlere dönüşme ve yeni biçimler doğurma gücü hayranlık uyandırıcıdır.
Geride bırakılan hizmetkârlar orta kapıya koştu ve bağırarak, "Beyimiz hayatına son verdi. Haydi, bütün sadık adamları ona eşlik etsin!" Ardından 20 adam konağın içinde ateş yaktı, hızla dumanın önünde sıraya girerek karnını deşti. Altta kalmak istemeyen diğer 300 savaşçı da karınlarını deşip alevlerin içine atladı.
"İnsanlar, ölüm diyarına giden yollar arayacak. Alevlerin sardığı toprak, kaynayan okyanusun dibine çökecek."
Tanrıların Alacakaranlığı