Yunanistan’ın, Mısır ile anlaşma imzalamak uğruna adalarına kısmı deniz yetki alanı tanıyarak bir sınırlandırma anlaşması imzalaması durumunda ise Türkiye’nin adaların ana karalar gibi deniz yetki alanı olamayacağı tezini kabul edilmiş olur ki, bu da Yunan politikalarının çöküşü anlamına gelecektir.
Liberal demokrasiyi savunanlar; tarihsel olarak önce kapitalizmin gelişmiş olduğunu, sonra da demokrasinin yerleştiğini iddia ettiler, aksine bu durum kapitalizmin doğasının gereği değil toplum mücadelesinin ürünü olarak görünüyordu. *
Buna ek olarak, liberal demokrasi ile kapitalist toplum modeli birey üzerinde baskı oluşturmaktadır. Bir defa, kapitalist toplum
modelinde, özel yaşam ile kamusal yaşamın ayrılmasında belirlenen sınır, bireyin kamusal alana katılmasını sınırlandırmaktadır. Teknolojik denetimin gelişmesiyle insanların özel yaşam alanları kamusal gücün kontrolü altına girmiş ve insanların kendi hayatlarını istedikleri gibi şekillendirmesine engel olunmuştur. Bu bakımdan, katılımcı demokrasi taraftarları,
kapitalist toplumun liberal demokrasisi yerine iktisadi ve teknolojik denetimin gücünü halka ait bir katılımcı demokrasi düşüncesini ileri sürmüşlerdir. ©
Bu düşünceye göre; liberal demokrasi siyasal katılmaya dayanır; demokrasinin tanımında halkın siyasete katılımı vardır. Bu bakımdan, siyasal katılmanın temel araçları: siyasal parti çalışmaları ile
seçimlerde oy kullanmaktadır. Oysa seçime katılma gerçek bir katılma olmadığı gibi her zaman uygun bir katılma biçimi de değildir. Çünkü halkın bütün etkinliği belirli zaman dilimleri ile siyasal parti liderlerini seçmekle sınırlıdır. Bununla beraber, devletin faaliyet alanı halkın aleyhine gittikçe genişlemektedir. Bu bakımdan tek tek bireyler devlet aygıtı
üzerinde denetim olanağına yeterince sahip degiller.
Bürokrasi bir olgu olarak, modern zamanlarda teknolojinin yaygınlaşması ve denetleme aracı olarak kullanılması ile daha da belirginleşti. Jeremy Benthamen'nın “panoptikon” olarak ifade ederek kurguladığı hapishane; aslında modern devletin hiyerarşik yaklaşımının vücut bulmuş bürokrasisine iyi bir örnektir. “ Bu bürokratik tahayyül, daha sonraları postmodem bir
yaklaşımla Michel Foucaultun Hapishanenin Doğuşu * adlı çalışmasında tekrar gündeme taşındı. Söz konusu eserde, panoptikon bir tahayyül içeren modem devlet modelinin iktidar ile toplum arasındaki ilişkiler üzerinden, iktidarın bireyi nasıl bir bürokratik sarmalla kontrol ettiği ele alındı. Daha sonraları Zygmun Bauman da benzer bir eleştiri yapıyordu. Bauman'a göre
modern bürokrasi “bir sürü ahlaklı kişiyi en olmadık, hem de ahlaksızca bir sonucun peşinden giderken koordine edebilme” yeteneğine sahiptir. Yine Bauman modem bürokrasinin çok planlı rastlantı içermeyen bağlantılar oluşturarak özel yaşam alanını oldukça daralttığı ya da yaşam alanı bırakmadığı iddiasını ileri sürer. *
İnsanın bünyesi savaş alanı gibidir. Hak ve batıl mücadelesinin verildiği bir alan...
(İhtilal sonrası Üniversitede yapılan yeni atamalara dair)
"...Her türlü kanaate, inanışa taarruz ediyorduk; solcusunu da sağcısını da atıyorduk. Doğum yeri şarkta olanı Kürtçü diye, namaza gidenleri softa ve gerici diye, kitabı alanı çalmıştır diye, kitapsızları kitapsız diye, talebeye ciddî davrananı kaba ve sert diye, samimî hareket edenleri lâubali diye,
kızlarla fazla ilgileneni ahlâksız diye damgalıyorduk. Solcu, sağcı, mason, kürtçü, gerici, cahil, tüccar, kitapsız, politikacı, v.s gibi sıfatlar sık sık kullanılıyor, bu barajları aşabilenler içerde kalıyorlardı."
Diğer büyük dini inanç sistemleri gibi İslam da birbiriyle ne tamamen tutarlı ne her zaman uygun düşen geniş bir yelpazedeki düstur ve dogmaları bünyesinde barındırır, Bu uyuşmazlıklar dini ya da laik tüm liderlere Islami şeriat yasalarının bazı yönlerini, özellikle gayri- Müslimlere karşı çıkışını ya da militanca yaklaşımını seçme, çarpıtma ya da
büyütmesi için manevra alanı veriyordu.
Elinizdeki eserin zor bölümlerinden bir diğeri ise Birgivî-Kadızâde ilişkisinin incelendiğim kısım idi. Benim elde ettiğim netice, bu konuda yapılmış bazı çalışmalarda yer alan “Birgivî’nin Kadızadeli zihniyetini besleyen bir kaynak olduğu” yönündeki görüşün aksine Kadızâdeliler’in, Birgivi" ’yi sadece bir meşruiyet vasıtası olarak kullandıkları ve onun
eserleri üzerinden kendilerine hareket alanı açtıkları istikametinde olmuştur. Ayrıca görebildiğim kadarıyla Birgivî ’nin İbnü’l-Arabî sevgisi, bu büyük mutasavvıf aleyhinde konuşmaktan onu kesin biçimde alıkoymuştur.
Bununla birlikte Birgivi, dinî hassasiyet ve şeriat merkezli tedirginliği; halkın kapılacağını düşündüğü batınî yorum tehlikesi
sebebiyle İbnü’l-Arabî ilgisini eserlerinde açıkça göstermemiş sadece bazı atıflarla yetinmiş veya onun felsefesine satır aralarında işaret etmiştir. Çivizâde’nin sert, tavizsiz ve zühdî tasavvuf anlayışı, onu vahdeti vücud’un karşısında konumlandırırken Ebussu’ud, devlet ciddiyeti yanında, babası Şeyh Yavsî’nin Bayrami yolunun tesirinde kalmış ve bir
Razi takipçisi olarak irfani tasavvufa sahip çıkmıştır.
SALZMANN, CHRİSTİAN GOTTHİLF (1744-1811)
Etkinlik ihtiyacı çocukta o kadar çoktur ki kalem ve kitap çocuğa asla yetmez. Çocuğu kıra götürmelidir. Orada öğrenecek pek çok şey bulur. Orada özdeksel ve tinsel kuvvetlerinin gelişimini ve işlemesini sağlayacak en iyi alanı bulur. Tabiat kitabını okutmaya çalışalım: Çünkü tabiat Davud'un deyimine göre; Tanrı'nın da
kitabıdır.
1940'larda Pennsylvania Üniversitesinde yaratılan ve ilk başarılı bilgisayar olan Eniac, bütün bir odayı dolduruyor ve 5000 sayıyı bir saniyede toplayabiliyordu. 1960’ların sonunda yine çok büyük bir bilgisayar olan Iliac IV, 200 milyon komutu bir saniyede yerine getirebiliyordu. O zamandan beri mikroçip geliştirilmiş ve kendi başına ya da diğer bilgisayarlarda kullanım
alanı da genişletilmiştir.