Sabahattin Ali
Sabahattin Ali

Bir tarafta hayat pahalılığı, içtimaî bir yıkılış şeklinde
tecelli ederken, öte yanda ekonomik hercümercin neticesi
olarak sefalet günden güne artarken, hastalık bu milleti için
için kemirirken uğraşacak dava mı yok a efendiler.
Serseri çocuklar bir yara gibi ortada dururken, verem
gençliğin büyük bir kısmını silip süpürürken, ölüm

nisbeti
doğumundan defalarca fazla iken; etin kilosu iki lirayı
tecavüz ederken, ekmeğin kilosu otuz kuruştan aşağı
olamazken, kış geldi henüz şu İstanbulun yakacak derdi halledilmemişken, herkesin cebi devlet bütçesi gibi tam takır
iken uğraşacak mesele mi yok a efendiler..!

Efendiler ayıptır....!

Biraz da bu memleketin, bu milletin

dertlerine devâ,
yaralarına merhem olmaya çalışalım.
Gerisi kolaydır.

Malûmpaşa, 26 Ekim 1947

Nazan Bekiroğlu
Nazan Bekiroğlu

Ne çok yağmur kuşu içinizin yangınına dokunmuştur. Ne çok ekim geçtiğini ömrünüzden, düşünürsünüz. Acelesi olan çayın ne çok, porselen fincanlarda soğuduğunu. Böyle başlamıştır, sonra çoğalmıştır. Yıllar sonra anlarsınız...

Nilgün Marmara
Nilgün Marmara

“13 Ekim 1987
Salı

Sevgilim
Her gün kötücül bir düşü kurmak ve onu taşımak artık kılgıyı gerektiriyor. Sana böyle bir yük bırakmak istemezdim ama sen akıllı ve güçlüsün, çabuk unutursun.
Bu durumdan kimse kimseyi ya da kendini suçlu, sorumlu saymasın, çünkü suç yok. Yalnızca ırmağın akışına bir müdahele söz konusu!
Her

anın niye'sini sorgulayan bir varlığın saygısızlığını yok etmek için kararlaştırılmış bir eylem bu! Çocukluğun kendini saf bir akışına bırakması ne güzeldi. Yiten bu işte! Bu tükenişle hiçbir yeni yaşama başlanamaz, bu nedenle tüm sevdiklerime elveda diyorum. Ben'i bağışlayın! Bunu en çok annemden, babamdan ve Kağan senden diliyorum. Dostlarımdan da!

Nilgün Marmara Önal
Seni hep sevdim Kağan!
Hoşçakalın!

P.S.1 Cenaze töreni istemiyorum, mümkünse yakınız lütfen!
P.S.2 Kuşlar ölünceye kadar iyi bakınız onlara
3 Sahneden çekilirken yaşamıma karışmış herkesi selamlıyorum
4 Kağan arzu ederse ileride, daktiloya çekilmiş şiirleri bastırabilirsin”

s.533

Zülfü Livaneli
Zülfü Livaneli

Mustafa Kemal 28 Ekim akşamı verdiği bir yemekte Fuat ve İsmet' e dönüp, ''Yarın cumhuriyeti ilan edeceğiz,'' dedi.

Samet Saydam
Samet Saydam

İş adamı, turizmci, yazar, İHA pilotu, senarist, oyuncu. 3 Ekim 2000 tarihinde Antalya / Manavgat'ta doğdu. Ailevi nedenlerden ötürü farklı şehirlerde yaşamak zorunda kaldı. Öğrenim hayatını ekonomik nedenlerle tamamlayamadı. İş hayatına atılarak turizm sektöründe faaliyet göstermeye başladı.

Öğrencilik yıllarından itibaren bir süre sporla ilgilendi.

2014-2015 Türkiye Bisiklet Turnuvasına katıldı. 2016-2017 yılında Afyon bisiklet yarışlarında başarılı bir sonuç aldı. Bir yandan bisiklet sporuna zaman ayırırken, bir yandan da Mersin İdman Yurdu takımının altyapısında futbol oynadı. 2016 yılında ilk vücut geliştirme antrenörlük belgesini aldı.

Bazı illerde çekilen kısa metrajlı film ve uzun metrajlı

dizilerde metin yazarlığı ve senaryo yazarlığı yanı sıra İHA pilotluğu yapıyor, küçük çaplı internet dizi ve filmlerine cinematrix geçişler sağlıyor.

Samet Saydam, yazmayı ve anlatmayı çok sevdiği için sonraki yıllarda zamanını ağırlıklı olarak yazmaya ayırdı. Bu çabasının sonucu olarak 2019 yılında ilk kitabı "Gizli Saklı"yı tamamlayıp

yayımladı

Saydam’ın ikinci kitabı 2020 yılında “Bitmeyen Öykü" adıyla yayımlandı. Ayrıca, birçok online sitede yazıları yayımlanıyor. Yeniden - Yok Oluş adlı yeni kitabı 2021’de yayımlanacak.

Sabri Sümer
Sabri Sümer

Mantar küremsi, birazca uzun ve armut veya soğan, patates şeklinde, 3 cm kadar ceviz büyüklüğündedir. Yüzeyi derin, dar oluklu, labirent gibidir. Dış kısmı kösele gibi, esnek ve sarı esmer renktedir.Yarıklı, katı ve başlangıçta beyazımtraktır, daha yaşlandığı zaman zeytin yeşilikahverengi olur ve lapa gibi bir kitle halinde erir. Oldukça nadir bulunan bu mantar her

yerde yetişebilir, bilhassa kumlu iğne yapraklı ve çam meşçereleri toprağında yapısı toprak içinde olmak üzere gelişir. Temmuz ve Ekim ayları arasında görülür.

Yasin Atlıoğlu
Yasin Atlıoğlu

Hafız Esad, bu tasfiyeler dışında Avrupa'da yaşayan kardeşi Rıfat Esad konusunda da tedbir almayı ihmal etmedi. Öncelikle Rıfat, 1998 yılında Devlet Başkan Yardımcılığı görevinden alındı. 1999 yılının Ekim ayında Lazkiye'de, Rıfat Esad taraftarları ile Suriye ordu birlikleri arasında bir çatışma meydana geldi. Askeri birliklerin Lazkiye limanında düzenlediği bir

baskında pek çok Rıfat yandaşı tutuklandı ve öldürüldü. Böylece Rıfat'ın ülke içindeki en önemli kalesi büyük ölçüde zayıflatıldı.

Valeriy Bryusov
Valeriy Bryusov

Ve başaklar içinde meçhul bir başak
Bir kez daha hazır boy atmaya, serpilmeye ve ölmeye..!
17 Ekim 1917

Mesut Güvenbaş
Mesut Güvenbaş

Osmanlı Devletinin seferberlik ilan ettiği 1 Ekim 1912 tarihindeki mevcut hava gücü, on muharip ve dört eğitim uçağından oluşmaktadır. Osmanlı’nın eğitimini tamamlamış ve yurda dönmüş altın Fransa ve İngiltere’de eğitimine devam eden altı pilotu vardır.

Stephane Bruchfeld
Stephane Bruchfeld

600 erkek çocuğu
Sonder komandosu üyesi Salmen Lewental 20 ekim 1944’te Auschwitz-Birkenau’da tanık olduğu bir olayı şöyle anlatıyor. Söz konusu metin 1961 yılında, kampta, krematoryumlardan birinin yakınında toprağa gömülmüş olarak bulundu. “12 ile 18 yaşları arasında 600 erkek çocuğu güpe gündüz buraya getirildi. Üzerlerinde incecik mahkum

giysileri vardı. Giysiler büyük geliyordu. Ayaklarında yırtık ayakkabılar ya da takunyalar. Burada kendilerine soyunmaları için emir verildi. Çocuklar bacadan çıkan dumanı gördüler ve hemen ölüme götürüleceklerini anladılar. Çaresizlik içinde bir o yana bir bu yana
Koşmaya, nasıl kurtulacaklarını bilmeden saçlarını başlarını yolmaya

başladılar. Bir çoğu feci bir şekilde ağlamaya başladı. Çocukların acılı çığlıkları çok uzaklardan duyulabiliyordu.
İçgüdüsel bir ölüm korkusuyla soyundular tekme ve sopalardan kurtulmak için çıplak ve yalınayak büzüldüler. Hiç hareket etmeden duruyorlardı. Cesur bir çocuk idareciye gelerek kendisini öldürmemesi için yalvardı ve en

ağır işleri yapmaya hazır olduğunu söyledi. İdareci çocuğun kafasına kalın sopayla birkaç kez vurdu.
Birçok çocuk ‘Sonder Komandosu’ndaki Yahudilere koştu ve onlara sarılarak kendilerini kurtarmaları için yalvarmaya başladı. Bazıları büyük alanda, çıplak, oraya buraya koşup duruyordu (ölümden kurtulmak için). Komutan elinde cop olan SS

görevlilerinden birini yardıma çağırdı.
Genç, berrak çocuk sesleri geçen her dakika biraz daha arttı ve sonunda acı dolu bir ağlamaya dönüştü. Bu korkunç ağlama ve yakınma bütün her yeri kapladı. Bu ağlama karşısında donup kalmış, felç olmuştuk. SS görevlileri en küçük bir acıma belirtisi göstermeden suratlarında yaptıklarından memnun bir

tebessümle gururlu bir muzaffer gibi bakıyor ve çocukları acımasızca döverek sığınağa sokuyorlardı.
Çocukların kimisi hâlâ koşuyor ve kendini kurtarma- ya çalışıyordu. SS görevlileri de peşlerinde koşuyor, yakaladıklarına vahşice vuruyordu. Durumu kontrol altına alıncaya kadar çocukları kovaladılar ve sonunda hepsini sığınağa soktular. Tarifsiz bir

sevinç içindeydiler. Acaba hiç birinin kendi çocuğu yok muydu?