Aklım her gün tövbe eder. Nefsim her an tövbemi bozar. Arada kalmış bîçareyim. İyi ki senin kapın var.
... bir arada çektirilmiş birkaç fotoğraftan başka elle tutulur bir hatıra kalmamıştı.
Sanki dünyayı terk etmiş ama öbür dünyaya geçmeyi de becerememişti. Arada kalmış ruhlar, yörüngesinden çıkmış seyyareler gibiydi.
Çünkü büyük resmin yarısı bu taraftaysa diğer yarısı öbür taraftadır. Her ikisini bir arada görecek kadar yükselemeyenler için resim tek taraflı ve eksik kalır.
Önce onu görmüştü, sonra da onun ışığında kendisini ve her şeyi.
Kendi kendine, ne garip, demişti; demek bütün varlığı ve bu arada kendimi onun ışığında görebilmem gerekliymiş.
... sanki dünyayı terk etmiş ama öbür dünyaya geçmeyi de becerememişti. Arada kalmış ruhlar, yörüngesinden çıkmış seyyareler gibiydi.
Bu devlet Türk’ü, Kürt’ü, Ermeni’si, Rum’u, Arnavut’u, Arap’ı, Yahudi’si daha bilmem kimiyle yetmiş iki milletiyle asırlarca gül gibi geçinip gitii. Milleti bilirdi Osmanlı ama milliyetçiliği bilmezdi. Farklı milletler bir arada fakat birbirine dönüşmeden yaşardı onda..
Milleti bilirdi Osmanlı ama milliyetçiliği bilmezdi. Farklı milletler bir arada fakat birbirine dönüşmeden yaşardı onda.
Ölümü bekliyorum. Bu arada vaktimi boş geçirmemek için, okuyorum (..)