Ruth Malkinson
Ruth Malkinson

Bir ölüm olayı bireyin yaşam ve ilişkiler konusunda var olan görüşlerinin yapısını bozar ve dışsal olayın yıktığı şeyin bilişsel olarak yeniden düzenlenmesini içeren acı dolu bir süreç gerektirir. Ayrıca kişinin bildiklerini, düşüncelerini ve duygularını değiştirmesini, yaşamın eski anlamından vazgeçmesini ve yani anlamlar oluşturmasını içerir.

Mustafa Uğur Karadeniz
Mustafa Uğur Karadeniz

İbn Arabi de “ibret” kelimesinin “geçmek” anlamından hareketle tıpkı rüyanın ta'bir edilmesi (ibret kökünden) ve ondan hareketle başka sonuçlara geçilmesinde olduğu gibi dünyanın da esas/öz olarak kabul edilmeyip ondan geçmek ve esasa ulaşmak gerektiğini ifade eder. Ona göre dünya bir köprüdür ve köprü üzerinde ev yapılmaz. Köprü metaforundan hareketle İbn

Arabi, hayatın anlamı ve geçiciliği üzerinde durur. Dünyayı ebedi görmenin yanılgılarını vurgular (İbn Arabi, 2006: 372).

Calvino'nun aktardığı kale ve su sinekleri arasındaki beka-fena çatışması ekseninde geçen şu hayali diyalog da meseleyi anlaşılır kılmak için okunabilir: Su sineği kümesi uçarken bir kaleyle karşılaşmış, kalenin burçlarına

konmuş, kaleye saldırmış, kalenin çevresindeki güvenli bölgeyi ve kuleyi işgal
etmiş. Su sineklerinin saydam kanatları taş duvarlar arasında süzülüyorken “Tel gibi kollarınızı, bacaklarınızı uzatmak için boşuna yoruluyorsunuz.” demiş kale ve devam etmiş: “Yalnızca kalıcı olmak için yapılmış olanlar, var olmaya hakları olduğunu öne sürebilirler. Ben

kalıcıyım, öyleyse varım; sizin için geçerli değil bu.” Ayrıca “Zaman benim üstümden akıp gider, ben kalırım.” diye de eklemiş kale (Calvino, 2008: 82).

Taşın malzeme olarak beka arzusunu gerçekleştirmede bir araç olduğu vurgusunun bu diyalogda öne çıktığı görülmektedir. Taşın mimari malzeme olarak kullanımının, sadece onun sağlamlığıyla

ilgili olmadığı anlaşılmaktadır. Taş, aynı zamanda insanın trajedisi olan sonsuza dek yaşama arzusu ve bununla birlikte ölecek olması gerçeğine karşı seçilen bir malzeme görevindedir. Böylece insan, bu dünyada trajedisinin kaynağı olan ölüme karşı kendince bir “çözüm” bulmuş olduğunu sanacaktır.

Zin Agiri Laleş
Zin Agiri Laleş

hayatın içinden içime sızmış kaosum
hayatın anlamından sıyırdığım gülüş
mutluluğumun gözetilmişliği olsun.

Ebu'l-Muzaffer Şehfur El-İsferayini
Ebu'l-Muzaffer Şehfur El-İsferayini

Yahudiler dînin aslî meselelerinde ikiye ayrılırlar. Bir kısmı Hazret-i Muhammed’in nübüvvetini (peygamberliğini) inkâr eder, bir kısmı etmez. Onun peygamber olduğunu fakat acem’e değil, sadece Araplara gönderildiğini iddia ederler. Bunlar İsfahan’da yaşayan İsevîlerdir.
Açıklama:
(Başlangıçta İsevîler ayrı bir millet değildi, Yahudiler içinden

Hazret-i İsâ’ya imân etmiş bir topluluktu; nitekim Hazret-i İsâ da Yahudi toplumuna doğmuş Yahudi soyundan mübârek bir peygamberdi. Yahudi kelimesinin yerine göre farklı istilah anlamları vardır; bazen sadece bir dîni ve o dîne bağlı olanları ifâde eder, bazen de din anlamından bağımsız olarak milliyeti ve bir soya mensup olanları ifâde eder.)
(Burada geçen

"Acem", Araplar dışındaki tüm milletler için bir genelleme ifâdesidir.)

Recep Bozlağan
Recep Bozlağan

Taksim İstanbul'un içinde ama şehrin ruhundan uzak, hayatın orta yerinde ama anlamından uzak, siyasetin göbeğinde ama vizyonundan uzak.

Ejder Aşit
Ejder Aşit

Biz de bu kitapta, bu hastalığın tedavi edilmesi için insanları sorumlu davranmaya teşvik eden, faydalı iş ve eylemlere yönelten, 'Allah'ı hesaba katarak O'nu unutmadan, O'nun seni murakabe ettiğini düşünerek yaşama, bu titizliği gösterme ve yürek elbisesini giyme' manalarını ifade eden TAKVA kavramını ele aldık. Birçok kelime ve kavram gibi anlam daralması, anlam

genişlemesi veya anlam kayması yoluyla öz anlamından uzaklaşan değer kavramlarımız arasındadır. Kur'ani bağlamda haşyet kelimesiyle özdeşleştirilerek kişiyi zühde götüren yol yapılmıştır. Dolayısıyla kavram hitap gücünü yitirmiş, ibadi yönden dinsel görevlerini yerine getirmenin derecesine evrilmiş, müslümanların sorumluluk yüklenme, gelebilecek tehlikelere

karşı koruyucu kalkan oluşturma ve var olan muhafazayı kuwetlendirme hallerini ortadan kaldırmıştır.

Doruk Can Koçak
Doruk Can Koçak

Film kuramında biçime ağırlık verenler ve içeriğe ağırlık verenler olmak üzere iki temel kategori göze çarpmaktadır. Almanca biçim, yapı anlamlarına gelen Gestalt sözcüğüyle tanımlanan Gestalt ekolü mensubu Rudolf Julius Arnheim, ilk akla gelen biçimcilerdendir. Biçimci kurama göre, bir bütün oluşturacak şekilde bir araya gelen parçaların oluşturduğu anlam,

parçaların toplamının anlamından daha büyük olmaktadır. İnsanın algıladığı gerçeklik, dış dünyadaki gerçeklik değil, insan zihninin bütünü yorumlaması vasıtasıyla oluşan bir gerçekliktir. Bu bağlamda biçimci, (gerçekçi) görüş, film yapımına felsefi biçimde yaklaşmaktadır.

Madan Sarup
Madan Sarup

Başkalarıyla ilişkimizi yorumlamaya çalışırız ama hep bir yanlış anlama olasılığı vardır hiçbir zaman başkasının bize verdiği karşılığın anlamından tastamam emin olamayız kimliğimiz ile ilgili bir düşüncemiz vardır var olmasına ama bu asla gerçekte örtüşmez.

Alan Barnard
Alan Barnard

Jack London, Adem ’den önce adlı romanında, anlatıcının “ırksal belleğindeki” anılan sunar:
Fiil çekimi diye bir şey yoktu. Geçmişten mi, yoksa gelecekten mi söz ettiğimiz, ancak cümlenin genel anlamından çıkarılabilirdi. Konuşmalarımız hep somut şeyler üstüneydi, çünkü hep somut şeyler düşünürdük. Pantomim de geniş bir yer tutuyordu

konuşmalarımızda. En basit bir soyutlama bile bizim düşünce yeteneğimizin ötesindeydi denilebilir; ayrıca, herhangi bir soyutlamaya erişebilen biri çıktığında, bunu türdeşlerine anlatmakta binbir güçlük çekerdi. Düşündüğünü söyleyecek söz dağarcığına sahip değildi çünkü. (Londra 1908: 34-5.) [Türkçesi: Ademden önce, çeviren: Pınar Kür, Can Yayınevi,

sayfa 36.)