Büyük adamların fikirlerine çağdaşlarının hayalleri bile yetişemez.
Belli bir metni okunmaya değer bulduğumuz olgusu, çağdaşlarının da onları böyle gördüğü anlamına gelmez.
Napoleon'un karakterini analiz etmemize yardımcı labilecek ilk ipucu, çağdaşlarının olağanüstü olarak nitelendirdiği hafızasıdır. Kendisi en küçük detayları bile hatırlamasını sağlayan bir hafızaya sahipti.
Balzac. Çağının ve çağdaşlarının çok ötesinde, bir romancıdan çok çılgın bir toplum mühendisi gibi, başka bir ses var kitaplarında. Yeterince duru akmayan, fakat coşkusu kusursuz bir ırmak gibi.
Napoleon' un karakterini analiz etmemize yardımcı olabilecek ilk ipucu, çağdaşlarının olağanüstü olarak nitelendirdiği hafızasıdır. Kendisi en küçük detayları bile hatırlamasını sağlayan bir hafızaya sahipti.
Maudsley, çağdaşlarının tersine, kişiyi suç oluşturan eylemler işlemeye, akılda bir rahatsızlık olmaksızın sadece duygular ve itkilerin yöneltebileceğine inanıyordu.
Bununla birlikte, Arap tıbbı çok uzun zamandır klinik gözlemlere ve deneysel metotlara dayandığından o kadar ileri ve akılcı görünmekteydi ki Avrupa'da tıp ilmiyle Kilise doktrinini bağdaştırmayı istemeyenlerin ilgisini çekmekte gecikmeyecekti. Doğabilimleri ve astronomi için de aynı durum söz konusudur: Hıristiyan Ortaçağı'nın mistik anlayışı, en azından 11.
yüzyılda, doğa olaylarının incelenmesini yasaklamasa bile, hiç teşvik etmez ama Pireneler'in ötesinde pek çok Hıristiyan'ı saran bilimsel merakın uyanmasını engellemeyi de başaramaz.
Daha 10. yüzyılda, Gerbert d'Aurillac (938-1003), Araplara ait bilimsel buluşların etkilediği bazı Kilise bilginlerinin içinde bulunduğu çelişkili durumu kendi kişiliğinde
simgelemektedir. II. Sylvester adıyla birkaç yıl hüküm sürecek olan bu müstakbel papa (ve otoriter bir papa) Cordoba'da (Kurtuba) yetişmiş bir astronomi tutkunudur. Bilgisinin genişliği ve Arap kaynaklı olması onu çağdaşlarının gözünde kuşkulu bir hale getirir ve büyücülükle suçlanır. Onun papalık tahtına çıkmasın& engelleyemeyen bu suçlamalar, kuşkusuz Gerbert'in
"çağını aştığına" tanıklık ederler.58 Bu örnek 0 dönemde bilimin içinde bulunduğu ikircikli durumu yansıtması açısından da oldukça çarpıcıdır. En azından bizim bakış açımızdan, bilgiyi bölmelere ayırma alışkanlığını edinmiş olan ve neredeyse içgüdüsel olarak bilimsel, akılcı tavırla bambaşka bir düzenden gelen dinsel tavrı tamamen zıt kutuplara
koyan biz 20. yüzyıl insanlarının bakış açısından ikircikli.
İslam uygarlığına en parlak dönemlerinde büyüklüğünü veren şey, kendisinden önce gelenlerin veya çağdaşlarının eserlerinde gerçek değere sahip olan şeylere karşı gösterdiği kendine güvenli dışa açık olmaydı (openness) . Günümüz dünyasında lslam kültürünün daha küçük bir yer işgal etmesinin nedeni ise onun dışa daha az açık olması, kendine
güvensizliği, temelinde emniyetsizlik duygusunun yattığı sen savunmacılığı ve boğucu ırkçılığıdır.
Akıl Kültü adı altında dinin bütünüyle reddedilmesine (ateizme) karşıydılar. Robespierre, çağdaşlarının çoğu gibi "deistti", çünkü Erdem'in kazanabilmesi için iyileri ödüllendirip kötüleri cezalandırabilen bir Yüce Varlık'a gerek olduğunu düşünüyordu.