Fakat, Allah kahretsin, insan anlatmak istiyor albayım; böyle budalaca bir özleme kapılıyor. Bir yandan da hiç konuşmak istemiyor. Tıpkı oyunlardaki gibi çelişik duyguların altında eziliyor. Fakat benim sevmeğe hakkım yok mu albayım? Yok. Peki albayım. Ben de susarım o zaman.
“Fakat, Allah kahretsin , insan anlatmak istiyor albayım ; böyle budalaca bir özleme kapılıyor. Bir yandan da hiç konuşmak istemiyor. Tıpkı oyunlardaki gibi çelişik duyguların altında eziliyor.”
"Fakat, Allah kahretsin, insan anlatmak istiyor albayım; böyle budalaca bir özleme kapılıyor. Bir yandan da hiç konuşmak istemiyor. Tıpkı oyunlardaki gibi çelişik duyguların altında eziliyor. Fakat benim de sevmeğe hakkım yok mu albayım? Yok. Peki albayım. Ben de susarım o zaman. Gecekondumda oturur, anlaşılmayı beklerim. Fakat albayım, adresimi bilmeden beni nasıl bulup
anlayacaklar? Sorarım size: Nasıl? Kim bilecek benim insanlardan kaçtığımı? Ben ölmek istiyorum sayın albayım, ölmek. Bir yandan da göz ucuyla ölümümün nasıl karşılanacağını seyretmek istiyorum. Tehlikeli oyunlar oynamak istiyor insan; bir yandan da kılına zarar gelsin istemiyor. Küçük oyunlar istemiyorum albayım..."
Yoksa böylesi bir özleme alıştık mı?
Böylesi bir bölünmenin acısını severek mi çekiyoruz.
kişiler kendilerini sosyal ağlardaki dijital kimliklerle, düzenlenebilir profillerle istedikleri gibi yeniden tasarlıyorlar. Dijital kimlikler, kişilerin istedikleri gibi yeniden düzenledikleri akışkan bir yapboza dönüşmüş; dijital benlikler ise ideal arayışında "Tanrım, beni yeni baştan yarat" diyen arabesk özleme sanal bir umut olmuş durumda.
"...Derler ki kırılmak ve affetmek kalbe aynı anda sığmayacak iki duyguymuş.Biri sızmışsa kalbe,diğeri çaresizce beklermiş zamanının gelmesini.Affetmek yer bulamazmış kendisine kırılan bir kalpte...Kırılan kalp de kolay kolay açamazmış kapılarını,affetmeye...Bir se özlemek varmış,bu iki duygudan bambaşka bir yerde...Her duyguyla kol kola gezen,arsız bir arkadaş
misali hepsinin yanında kendine yer bulan yegane duyguymuş özlem...İnsan kızdığını da kırıldığını da,hatta nefret ettiğini de özlermiş;çünkü özlem,kalbin ona kapısını açmasını beklemez,aksine tüm kilitleri arkasında sakladığı duyguyla kırar geçermiş...İnsanoğlunun yaşadığı her duygu her neyse,eğer ki özleme karşı duramıyorsa işte sebebi o
duyguymuş...Sebebi aşkmış...”
Çözüme odaklanmaya giriş yolu “mış gibi yapmak”tır. Bununla çözüm dünyasına götüren kapı açılır. Bir şeye karşı olmadan davranışlarda değişiklikler olur. Bir şeye karşı davranmaktansa doğru olan yapılır ve özleme doğru yönelinir.
Kimi kadındı kimisi erkek. Bazısı zengin, çoğu fakir... Gelip, geçip gittiler hayatın sahnesinden. Toprağa, havaya, suya karışıp gittiler. Acıya, ihanete, özleme bulaşıp gittiler. Terk ettiler, terk edildiler. Hiç gelmeyeceğini bilerek gidenin; pencere önlerinde, kapı arkalarında günlerce, yıllarca beklediler.