Nazan Bekiroğlu
Nazan Bekiroğlu

Bundan böyle benim ülkemde, benim ülkemde demekse yerin yüzünde, yalan yok, riya yok, nankörlük yok, verilen sözden dönmek, ahde vefasızlık yok. Kul hakkı, can alma, çalma, ait
olmayan yatağa uzanma yok. Terazinin taşlarıyla, sütün kıvamıyla oynamak, ekmeği, yemişi ve eti yanlış tartmak, akması gereken suyu tutup, yanması gereken ateşi söndürmek, hele yalancı

tanıklıkta bulunmak yok. Kehanet yok, büyü yok, fal yok. Gelecek hakkında hüküm vermek, kul ile onun Tanrısı arasına girmek, gizliden haber vermek yok. Hükümdar, emirlerini yazdırırken son cümleye gelince, sesi düşmedi, titremedi. Bir çırpıda söyleyiverdi:

Bundan sonra mabet var mabutlar yok!
Çizdim üzerini bütün çokluk eklerinin. Sildim elimin tersiyle

hepsini.
Tanrı var, Tanrılar yok!
Ey biricik Tanrı, senden başkası yok..

Nazan Bekiroğlu
Nazan Bekiroğlu

Çizdim üzerini bütün çokluk eklerinin, sildim elimin tersiyle hepsini, Tanrı var, tanrılar yok. Ey biricik Tanrı, senden başkası yok.

Selahi Diker
Selahi Diker

Ural dillen Macarc, Fince ve daha birkaç dil ile; Altay dilleri ise Türkçe, Çuvaşça, Moğolca, ve Mançu­ Tunguz dilleri ile temsil edilmektedir. Hepsi de aglutinatif (bitişgen) dil olarak sınıfandırılırlar. Ural-Alty dillerinin orak vasıfan arasında şunlar gösterilebilir: ses uyumu, gramerlerinde cinsiyetin ve harf tariferin bu­ lunmayışı, Hint-Avrpa dillerindeki pre-pozisyon

yerine post-pozisyoı kullanılması, sıftların isimlerden önce gelmesi, sayı sıftlarından sonra gelen isimlerde çokluk ekinin kullanılmayışı.

Şevket Aykurt Kaya
Şevket Aykurt Kaya

Sus Ankara; tut nefesini, kımıldanma
Kırmızı yansın trafik ışıklarının tamamı
Sokaklarında araba uğultusu yükselmesin.
Keşmekeşi dursun Kızılay'ının
Yaprak kımıldamasın bir süre
Ayak seslerini dinliyorum; o gül yüzlünün.
Sus Ankara, tut nefesini... Yalvarırım.

Bir yel esiyor Dikmen Sırtları'ndan
Onun nefesi mi, ne?

Ilık, tanıdık.
Düzensiz esme rüzgar; dağıtma kokusunu
Değ de gel gül yüzüne, saçlarına...
Bir yel esiyor Dikmen Sırtları'ndan.
Delicesine çekiyorum ciğerlerime.

Elma Dağı'ndan güneş doğan Ankara'ya
Uykuya sondur güneş ışığı ve rüyaya.
Ey ulu ışık; sen bari anla beni
Uzat bu gün rüyamı, yarım kalmasın.

Başlasın diye çokluk içinde yalnızlık
Elma Dağı'ndan güneş doğar Ankara'ya.

Muhsin Nağısoylu
Muhsin Nağısoylu

Gülşen-i Raz eseri yaklaşık yetmiş beyitlik “Dibaçe “kısmıyla başlar. Yazar burada eserine Allah`ın kudret ve birliğini övmekle başlar, “Vahdet-i Vücud” felsefesinden kısaca söz eder, daha sonraysa eserin yazılma sebebini açıklar.

Eserin ana hattını yazara yöneltilmiş on beş sorunun cevapları
oluşturmaktadır. Tasavvufla ve özellikle de

“Vahdet-i Vücud” teorisiyle, farklı sufiyane kavram ve sembollerle ilgili olan sorular aşağıdakilerdir:

1. Tefekkür (düşünce) nedir?
2. Yolumuzu belirleyen olmazsa olmaz fikir hangisidir? Ve
neden bu fikir bazen itaat, bazen de günah olarak görülüyor?
3. Ben kimim? Bana benden haber ver. “Kendine dön” kelamının anlamı nedir?
4. Misafir nasıl

insandır? Yolcu kimdir? İnsan-ı kâmil kime denir?
5. Vahdet sırrını en son kim bildi? Arif insan en son neyi bildi?
6. Eğer “maruf”la (bilinenle) “arif” (bilen) “pak”sa (Allahsa),o
zaman bir avuç toprağın başındaki sevda nedir?
7. Enel-Hak`ı kim demiştir? Bu mutlak sembol “herze” (boşu
boşuna) midir?
8. Neden “mahlûk”a

(yaratılana) “vasil” denir? Onun “süluk u
seyri” (yol alması, dolaşması) nasıl hasil olur?
9. Mümkünün vacibe ulaşması ne demektir? Yakınlık ve
uzaklık, azlık ve çokluk nedir?
10. İlmi sahil olan bu deniz nasıl bir denizdir? Onun içinden nasıl bir gevher çıkar?
11. “Küll”den (bütünden) daha çok olan bu “cüz” (bölüm) nedir? O

“cüz”ü bulmanın yolu nedir?10 Şirazi ve onun Gülşen-i Raz tercümesi
12. Eski ve “mühdes” (“hadis” – yeni söz, yeni haber) nasıl oldu da bir birinden ayrıldı? Nasıl oldu da birincisi âlem, diğeri Allah
oldu?
13. Anlam sahibi neden “çeşm” (göz) ve “leb”e (dudağa) işaret
eder? Makam, hal sahibi “zülf” (saç), “hatt” (yüzdeki

tüy) ve “ben”- den ne ister?
14. “Şarap”, “mum” ve “şahid” (güzel) kelimelerinin anlamı nedir? “Harabati olmak” (meyhaneye gitmek) ne demek?
15. “Püt”, “zünnar” (hristiyan ruhanilerin bellerine bağladıkları
kurşak) ve “tersai” (haçperestlik) küfür müdür?

Alvin W. Gouldner
Alvin W. Gouldner

Yeni sınıf, eski para sahibi sınıfın görece daha eğitimli olan karşıtıdır çokluk eski sınıfın kardeşlerinden ve çocuklarından oluşur. Dolayısıyla yeni sınıf çatışması kimi zaman üst sınıflar arasındaki bir iç savaş niteliğine bürünür.

Hüseyin Gabbaş
Hüseyin Gabbaş

Güç, kuvvet, azlık çokluk dengelerine bakmaksızın savaşa girme kararı aldılar. Tek sahip oldukları, imanları idi!

Dursun Çiçek
Dursun Çiçek

Dağın dili ve kulağı vardır. Dağ konuşur ve dinler. Çoban ini mevkiinde koyunlarını otlatan Ali Emmi’ye “Bu sessizlikte, bu issızlıkta, bu yalnızlıkta sıkılmiyor musunuz, usanmiyor musunuz, bunalmıyor musunuz, nasıl vakit geçiriyorsunuz?" dediğimde, asasına yaslanarak; “Dağınan konuşmaya alışan sıkılmaz” dedi ve devam etti. Dağı, rüzgârı, suyun sesini,

pınarların türküsünü dinleriz, çiçeklerin kokusuyla sohbet ederiz, kuşlarin sesine eşlik ederiz, koyunlarımızın melemesine katılırız, karişırız ve sıkılmayız. Biz dağınan dağ da bizinen konuşur dediğinde ise gözlerindeki ışıltı tarif edilemez türdendi. Hep dağ dondurmaz ya adamı, bazen ağustos sicağında dağda dağlaşan bir adam sizi iliklerinize kadar

dondurur. Dağ ile sohbet etmeyi bilen, rüzgârın, suyun ve çiçeklerin dilini anlayan birisi için yalnızlık . Çokluk o kadar az ki ve azlık o kadar çok ki...

Dursun Çiçek
Dursun Çiçek

Dağın dili ve kulağı vardır. Dağ konuşur ve dinler. Çoban ini mevkiinde koyunlarını otlatan Ali Emmi'ye "Bu sessizlikte, bu ıssızlıkta, bu yalnızlıkta sıkılmıyor musunuz, usanmıyor musunuz, bunalmıyor musunuz, nasıl vakit geçiriyorsunuz?" dediğimde, asasına yaslanarak; “Dağınan konuşmaya alışan sıkılmaz" dedi ve devam etti. Dağı, rüzgârı, suyun sesini,

pınarların türküsünü dinleriz, çiçeklerin kokusuyla sohbet ederiz, kuşların sesine eşlik ederiz, koyunlarımızın melemesine katılırız, karışırız ve sıkılmayız. Biz dağınan dağ da bizinen konuşur dediğinde ise gözlerindeki ışıltı tarif edilemez türdendi.

Hep dağ dondurmaz ya adamı, bazen ağustos sicağında dağda dağlaşan bir adam sizi

iliklerinize kadar dondurur. Dağ ile sohbet etmeyi bilen, rüzgârın, suyun ve çiçeklerin dilini anlayan birisi için yalnızlık mümkün mü? Aslında şehirde kendini “kalabalıklaşarak ve çoklaşarak” yok eden insan, dağda “yalnızlaşarak ve azlaşarak” çoğalıyor. Çokluk o kadar az ki ve azlık o kadar çok ki...

Meltem Terzioğlu
Meltem Terzioğlu

Bendeki çokluk sendeki yokluğu yıkar
Giderken geride bıraktıkların ben gibi..