Sen bilmezsin Mecnun hâlini
Sevdanı alıp avucuna
Yüreğini vurup koca kayalara
Parçalayamazsın Ferhat gibi
Bir bilsen,
Değirmen taşları döndürüp yüreğinde
Onu saklamak, başkasına duyurmamak
Ne zor… Bir bilsen...
Unutulmamalıdır ki dağın yüceliği; gökleri delen haşmeti, sislerin ve gölgelerin ardını görebilenedir.
Şarkılar, karışmış rüzgârlara,
Hazan girmiş baharlara,
Devler, çocukların elinden
Baharları çalmış.
Bedenler büyümüş
Gönüller küçük kalmış.
Nerden çıktın ey gözler-i rânâ
Gözlerin dokunuyor câna
Mevsim, yıl, adres sormadan
Issız yüreğime durmadan
Yıldız yıldız akıyorsun…
...
Ruhum ezelden kalma, seneler asır
Dilim lâl, sakladım; adın, suretin sır
Ötelerden hayat getiren sesinle
Abıhayat üfleyen nefesinle
Nağme nağme şakıyorsun…
Beni yıldızın geceyi beklediği gibi bekle!
Belki bir yıldız olur doğarım, karanlık gecene
Belki de üşüyen iklimine güneş olur gelirim
Kapın çalarsa aniden
Anla ki benim.
Binlerce teşekkür
Yüreğimi delip geçen
Her sözüne...
Milyonla teşekkür
Ömrümü tüketen
Gül yüzüne...
Sayısız teşekkür ey yâr!
Esir eden aşkın için, sevdan için
Cefan için, hicran için…
Sonsuz teşekkür ey gözleri zindan!
Bana kendini
Bu kadar sevdirdiğin,
Fakat hiç sevmediğin için...
Sırtımda Hira dağı kadar bir yük
Yüküm kendimden de büyük
Ezelden getirdiğim bin bir âhı
Hangi tövbe siler bu günahı
Tek dileğidir ıslak kirpiklerin
Uykuyla barışınca
Bir gece, sadece bir gece
Uzansa ellerime ellerin
Kimse görmeden, gizlice
Gerçek düşe karışınca...
Kapanınca güneşin pencereleri
Yüreğiyle bakanlara
Açılır esrar perdeleri
Biliyorum
Kaf dağında asılı ümit
Yol bilip de gidememek
Çare nedir bilememek
Sana bir şey diyememek
Bilsen ne zor, bilsen ne zor…
Şiire hüzün yakışır bir de sevda…
Biliyorum
Hüzün ve sevdadan başka ne varsa
Siliyorum
Oturmuşum
Ömür penceremin ardına
Mahzun, mükedder
Eskiyen takvimde
Kopan yaprakları seyrediyorum