Üzüntümüzde bize nefes, sevincimizde ise desdek olan birileri olmalıydı hayatımızda.
Biz insanlar ne kadar yanlızlığı seversek sevelim hep bir dosta ihtiyaç duyuyorduk...
Üzüntümüzde bize nefes, sevincimizde ise destek olan birileri olmalıydı hayatımızda...
Belirsizlik, her zayıf ânımızda bir düşman edasıyla karşımıza geçer, ucu bucağı olmayan bir kılıç çıkarır. Gösterdiği kılıcın seni öldürüp öldürmeyeceğini Son âna kadar bilemezsin. Bazen öyle bir esir alır ki seni adım atsan ölürsün, uzaklaşsan yanarsın. Tıpkı şu an hissettiklerim gibi...
Havuzun dibine değen ayaklarımla yere oturdum.
Bir anda beliren iki hayalî gölgeye baktım. Burak ve Doğa'ya.
Burak, simsiyah bir şekilde sarmıştı bedenimi.
Yansımamın gözlerinde izlediğim korkuyla ürperdim.
Siyah gölge hayalî bedenimi tamamen sardı ve maviyi adeta yutup kendine kattı.
Ne mavi ne de siyahtı oluşan kalıntı. Siyahın mavi tonuydu.
Belki de en mavi tonu. Burak'ın gözlerinin rengiydi bana doğru gelen renk.
Dosdoğru kalbime çarptı. O an tamamen kanaat getirdim. Ölüm, bizim ulaşabileceğimiz tek zaferdi. Onun karanlığında yaşayamayacak kadar umut doluydum ben.
Hayattım…
Doğa'ydım… Maviydim. Yeniden doğmak için önce ölmeliydim.
Bedenimi vahşice saran suyun o hoş tınısı ve ölen umutlarımın acı haykırışları
kaybolurken can yakan bir sessizlik kapladı benliğimi.
Seni seviyorum Doğa Aslanoğlu. Bir ömür bu gülüşünde yaşamak istiyorum...