Güzin Öztürk
Güzin Öztürk

Ev eşya dolu. Odalar dolu.
Kapılar dolu. Masalar dolu.
Dolu, dolu, dolu!

Güzin Öztürk
Güzin Öztürk

Ben hiç mutlu olmadım. Ama sevinçli oldum bazen.
Sen hiç mutlu oldun mu Zehra?

Güzin Öztürk
Güzin Öztürk

“Sarı saçlı kızın adı ne? Niye hep tek başına?”
“Ha o mu? Zehra. Kulakları duymuyor. Konuşamıyor da.”
Üflemeden sıcak çorba içmiş gibi oldum. Boğazım yandı. Midem kaynadı. Benimle konuşmak istemedi sanmıştım. Böyle düşündüm diye üzüldüm.

Güzin Öztürk
Güzin Öztürk

Babam, “sınıra yakınız” demişti ya. Savaş kampa da gelir mi ki? Gelsin istemem ben. Yaşayalım isterim.

Güzin Öztürk
Güzin Öztürk

Burada yapacak bir şey yok ki... Gezecek yer de yok. Kısa boylu, kıvırcık saçlı çocuk geldi yanımıza. Adı Mehmet’miş. İki aydır kamptaymışlar.
“Annem yok benim. Babamla geldik. Babam çok kızgın. Annemi savaşta kaybedince kızgın oldu. “Döneceğim, savaşacağım” diyor. Gitmek istemiyorum ben. Babam da gitsin istemiyorum.

Güzin Öztürk
Güzin Öztürk

Ayağa kalktım. Babamın boynuna sarıldım. Babam ekmek gibi kokar. Bunu anneme söylediğimde, “Eve ekmek getiren O,” demişti.

Güzin Öztürk
Güzin Öztürk

Kimse tamamen kötü değildir! Ya da tamamen iyi...

Güzin Öztürk
Güzin Öztürk

“Benim onurum her şeyim! Çek ayağını! Hırsız olsam niye burada ayakkabı boyayayım? Vatansız kalmak ne demek bilemezsin sen! Bilme zaten! Biz de insanız beyamca! Bu cila benden olsun. Git artık!”

Güzin Öztürk
Güzin Öztürk

Yıkık binalar uzaklaştıkça küçülüyor. İnsan evini de götürebilse yanında. Böyle çanta gibi. Güzel olurdu o zaman. Evsiz kalmazdık.

Güzin Öztürk
Güzin Öztürk

Her güzel şey, inanmakla başlar küçük balık!