Pek az zamanı kaldı bu zora koşulmuş bedenimin,
Olduğum gibi ölmeliyim, olduğum gibi...
Tek gerçek yiğitlik, zora yok demek. Zora yok, demek, insana güvenmektir. Düşmanı dost ederek yok etmek. Küçültmek değil, küçültmekten kurtarmak.
Haksızlığa boyun eğen, zora yok demiş olmaz. Cinayete ses çıkarmayan, caninin suç ortağıdır.
İkna, korku, zor, şiddet gibi yöntemler üzerinden modern devletlerin topluma yönelik değişim, dönüşüm mühendislikleri; etkililik ve görünürlülük açısından pikseli yoğun (faşist ve komünist sistemlerde) ya da seyrek (liberal sistemlerde) olabilmektedir.
Gramsci ve Althusser toplumların değişimini güçlü bir sistemin, örneğin kapitalizmin, çeşitli
aygıtlar üzerinden rıza üretme yoluyla gerçekleştirebileceğine inanıyordu. Gramsci, politik toplumun Zor, sivil toplumun ise rıza üzerinden sistemin meşruiyetini sağladığını ve kilisenin bir sivil toplum olarak devlet ile toplum arasında rızaya dayalı meşruiyet geliştirdiğini ileri sürer. Böylece sivil toplumun hegemonik bir alan geliştirdiğine inanan Gramsci hegemonya
kavramına iktidarın zora dayalı tahakkümü yanında, rızaya dayalı olarak da egemenliği elde etmesi anlamını veriyordu. Keza Gramsci hegemonya ile rızanın tahakkümü meşrulaştırdığını kabul etmekteydi. “ Gramsci için hegemonya kavramı anahtar bir kavramdı ve Marxist devrim için sınıfsal egemenliği sağlamak için de kullanılması gereken bir yoldu. Althusser de
ideolojinin kişilere egemen olan kültleri benimseterek sistemle uyumlu hale gelmesini sağladığına dikkat çeker. Bunu yaparken devlet bazı ideolojik aygıtlar kullanarak toplumda rıza üretir.“ Arendt, rızanın ikna, şiddet gibi yöntemler üzerinden gerçekleştiğine dikkat çeker. Şiddet daha çok kaba kuvveti, zoru içerirken ikna görünürde rızaya dayanmaktadır.
Hayatta illa ki bir arkadaşın olmalıydı, arkanda taş gibi dimdik duran, zora düştüğünde seni koruyan... Öyle bir arkadaşın olmalıydı ki kardeşten ayırt etmeksizin, aynı genleri taşımasanız da aynı duygular yaşamalıydınız o kişiyle.İki vücut içinde bir kalp...Bir vücudun uzuvları gibi olmalıydı arkadaş;biri ağrıdığında hepsinin acı çekmesi gibi...
Rizgo : Ka ji me ra bêje, gelo çi deng û behsên dinyayê hene?
Derwêş : Ez ê çi bêjim birakê Rizgo... Ez û deng û behsên dinyayê çi tevi hev in.. Lê tiştê ku ez dibinim, xweşi û bedewiyên dinyayê yek bi yek winda dibin. Ne qedir maye ne qimet, ne insaneti ne din û diyanet. Ketiye bin dest û pîyan hezkirin û rûmet. Ez ê çi bêjim...
Çend roj
berê li gundeki Mêrdinê bûm,
Bi van herdû çavan şahidê bûyerekî bûm. Kuştin, talan, dîn û iman bûbûn pênc pere. Ji bo tişteki netişt xal û xwarzî bi hev ketibûn.
Heci Temoyek hebû, keça xwe dabû kalekî pîr,
Di dev da nemabû diran, ketibû ji hiş û bîr.
Keçik pazdeh salî bû, bavê guh neda gazinên wê
Bi zora mal û pera, bazar
û qelen dan kelxê pîr.
Pîra Dirê :
Mala Hecî Temo li ber miratê keve,
Kezeba wî qul bibe, xêrê ji xwe nebîne.
Gelo qet tirsa Xwedê tunebû di dil da?
Ma keça wî pez e, wê difroşe bi zora qelen e?