Hafıza tüm yaşamsal deneyim ve tecrübelerin birikim alanıdır
beyin sapının en temel yapıları ile duyusal- motor korteks , doğum esnasında aktiftirler. nefes alma, bedensel sistemlerin iç regülasyonu, ilkel savaş-kaç-don tepkileri gibi en temel yaşamsal işlevlerden sorumludur
İşsizliğin, açlığın, rüşvetin, vurgunculuğun, ahlaksızlığın, fuhuşun, aldatmanın, değerler yitiminin, enflasyonun ve adaletsizliğin; güvensiz ve güvencesiz bir yaşamda yarınsızlık korkusunun egemen olduğu bir toplumda; yasakların hüküm sürdüğü ancak güçlülerin yasa ve yasak tanımadığı, düzenin istenerek ve bilinçli olarak düzensizliğe
dönüştürüldüğü ortam ve toplumlarda arkasız, yarınsız ve güvencesiz kitlelerin en doğal ilkel öz savunmalarına dönmeleri yaşamsal bir önem kazanmaktadır.
Insan yavruları ebeveynlerini seçemez ve erken yaşamsal etkiler derin, kalıcı etkilere sahiptir; bununla birlikte insanlar gen ifadesini değiştiremediği zamanlarda bile en azından bazı sosyal ağları seçebilirler. Bazı çalışmalar destekleyici bir sosyal ağ bulmanın bu erken zamanda gelen zararların üstesinden gelmeye yardımcı olabileceğini düşündürmektedir. Bununla
birlikte, bireylerin elverişsiz ortamlara dönmesiyle riskler geri gelebilir ve sağlıklı genetik yapılar bile bu hasarlı durumların üstesinden gelemeyebilir.
Koronavirüs bedeni etkiliyorsa, küresel salgın da ruhsal bir acil durum olarak değerlendirilebilir. Kamuoyu tartışmalarında bunun hakkında çok az şey söyleniyor, sanki zihinden uzaklaştırılması gereken bir tabu gibi. Ama neyin yaşamsal olduğuna kim karar verecek? Her şey kırılganlık ve ölümü çağrıştırıyor. Buna rağmen hayatta kalmaya çalışmalı, kendimizi
korumalı, organizmayı savunmalıyız. Öte yandan, hayat kurtaran kısıtlamalar duygusal temasları engellemesi nedeniyle, insan ilişkilerini felç ederek varoluş üzerinde zararlı etkilerde bulunur. Bazı durumlarda,başkalarının yokluğu ölümcül olabilir. İntiharlar bile gündemde.
Süregelen kimyasal süreçler, vücudunuzun yapısal proteinlerini yıldan yıla bir araya getirip prangaya vurmakta, onları yaşamsal görevlerini yerine getirmekten alıkoymaktadırlar. Eninde sonunda bu durum, yabancısı olmadığımız (ve kesinlikle ölümcül) bir dizi yaşlanma kaynaklı sakatlığa ve hastalığa yol açar -özellikle böbrekler, kalp, gözler ve damarlarda. Bu kimyasal
prangaları kırabilseydik ve o proteinlerin tekrar, tıpkı gençliğinizde olduğu gibi, çalışmaya başlamasını sağlasaydık, nasıl olurdu? Bilim insanları, tam da böyle bir hedefe ulaşmayı
sağlayacak ilaçlar üzerinde çalışmaya devam ediyorlar.
İnsanlar, kendilerini diğer canlılarla ve çevreleri ile ilişki içinde görünce, kendilerinin bilincine varmaya başlarlar.
Bu kendini bilme, yaşamı koruma ve genişletme isteğini artırır.
Hayvanda kendini koruma içgüdüsü, doğanın zorunlu kıldıklarının ötesine geçmez. Hayvan açken öldürür, tehlikedeyken saldırır ya da kaçar.
İnsanda,
kendini koruma güdüsü çok kolay bir şekilde, yükselme arzusuna dönüştürülebilir. İnsanın bu eğilimini vurgulayan kendini bilmesinde dokunaklı bir yan vardır..
Kendini bilme, sonsuzluk içindeki sonluluğun farkına varılması anlamına gelir.
Zihin, benliği dünyanın sınırsız genişliğinin ortasında önemsiz bir nokta olarak görür. Bu yaşamsal
kendini bilme olayı içinde, sonluluğa karşı bir karşı koyma işareti vardır. O, dinsel alanda kendini sonsuzluğun içinde açığa vurabilir. Laik alanda ise, kendini, evrenselleştirme ve yaşamına kendinin ötesinde bir önem verme çabası şeklinde açığa çıkar.
Duyguların, düşüncelerin hızla kirlendiği, şiddetin, barbarlığın gittikçe yaygınlaştığı bir dünyada, çocuklara insanca duyarlıklar kazandırabilmek yaşamsal bir amaç olarak algılanmalıdır..
"Psikiyatristler ve sıradan insanlar üzerinde yapılan bir tarama, genel halkın yüzde 17'sine karşılık, psikiyatristlerin yüzde 1'inin psikiyatrik hastaların seçme haklarını kaybetmeleri gerektiğini savunduklarını göstermiştir (1).
(...) Bu yaşamsal demokratik hakkın kaybı, önemli bir toplumsal dışlama ifadesi olarak görülebilir. Bir yorumcunun dediği gibi, 'Oy
kullanabiliyorsam, önemseniyorum.' (2)."