Karanlıklar üstünüze çöktüğünde şöyle deyin: “ Bu karanlıklar henüz doğmamış şafaktır, her ne kadar gecenin doğum sancıları içime doğsa da tepelere doğan şafak bana da doğacaktır.”
" Buralarda okumak,kendisini kurtarmak öyle kolayla olmuyordu. Yarım dönüm bahçe,bir dönüm tarla ve birkaç hayvan ile hayatlarını idame ettiriyorlardı. Kara kış gelip kar bastırdığında ıssız,sessiz olurdu Çatak. Bir de doğum sancıları tutmuşsa ve yollar kapanmışsa, ah ne zordu genç annelerin acıları. İki bebeğini kaybetmişti doğum esnasında. Ne pahasına olursa
olsun oğlunu okutacak,kurtaracaktı bu dağ köyünden."
"Ateizm" terimi tam da modernitenin doğum sancıları hissedilmeye başlandığı zaman icat edilmişti: Teizmin hakikatine doğrudan ve dışarıdan meydan okuma olarak ateizm modern bilgi kuramı ile hassasiyetlerinin gün yüzüne çıktığı bir zamanda ortaya çıktı; entelektüel bir fenomen olarak gelişen ateizm modernitenin kendisi geliştikçe giderek saygınlık kazanıp daha geniş
bir etki alanına sahip oldu. Gerek modernite gerekse ateizm yirmi birinci yüzyıla yaklaşırken parçalanıp dağılarak yerlerini daha bulutsu ve alacalı bir şeye bırakmaya başlamadan önce yirminci yüzyılın ortalarında/ sonlarında "tam tepeye" ulaşmış gibi görünür. Daha o zaman modernite ile ateizmin kendilerine ait yazgıları birbirine geçmiştir sanki. Böyle paralel bir
gelişme tesadüf olabilirdi kuşkusuz, ama kültürel duyarlılıkların ve ateizmin kendisinin gelecekteki gelişiminin hala tartışmaya açık olduğunu teslim etmek gerek. Bundan sonraki bölümlerde ateizm ile modernite arasındaki bağın tesadüfi olmaktan uzak kaldığını tartışırken aslında ateistik bir anıt olan modernitenin kendisinin yalnızca kademeli olarak bile olsa gün
ışığına kavuştuğunu savunacağım.
Bir adam sizden onunla dans etmenizi istediğinde ne diyebilirsiniz ki? Sizinle katiyen dans etmem, sizinle cehennemde görüşürüm daha iyi. Ya, teşekkür ederim, çok ama çok isterdim ama doğum sancıları çekiyorum. Ah, evet haydi beraber dans edelim... benden beriberi kapmak konusunda ödleklik etmeyen bir erkekle tanışmak çok güzel. Hayır. Çok isteyeceğimi söylemek dışında
yapacağım hiçbir şey yoktu. Eh, halledip kurtulalım bari.
Ahlak dersi verenlerin üstü örtülü ahlaksız cümleleri gazetelerde yer almaya başladığından beri kendimi idam sehpası öncesi sancıları çeken birinin umutsuz haliyle eşdeğerde görüyorum. En ehliyetsizlerin ortalama cümlelerle bir kadını insafsızca yargılarken ve toplum ahlaklılığını savunurken takındıkları saldırgan tutum toplumu kışkırtmak için yetip artıyorsa
toplum denen şeyin bozulduğu yerin yanlışlığını görüyor olmalıyız. Yanlış işleyen adalet çarkının hükümleriyle aynı toplum kendisinin de bir gün karşı karşıya kalacağını akıl edemiyorsa ya da yanlış gidişatı maskeleyenlerin gerçek yüzlerini görmekten kaçınıyorsa ben bu kayıtsız şartsız uyuşmuşluğun içinde yer alacağıma gider Amerika’daki
uyuşturulmuş tarikatlardan herhangi birinin gönüllü üyesi olurum...
Turuhansk bölgesindeki Tunguzlar arasında rastlanan inanca göre, ölülerin doğum esnasında dünyaya tekrar gelebileceği inancıyla, doğum yapan kadının, doğum sancıları esnasında koruyucu ruhların yardımına sığınması gösterilebilir. Yine Tunguz ailesinde koruyucu ruhları simgeleyen bir çok bez bebek bulunur ve bunlar aile içinde kuşaktan kuşağa devredilirken bu doğum
ruhlarına ''amagandar'' ya da ''anakalar'' adı verilir ve bunlar büyük anne ve büyük annenin ruhlarıdır. Doğum yaklaştığında genç kadın, anne babasının evine gidip amangandari alıp getirir zira onun yardımı olmadan doğum yapacak olursa ölüme yenik düşebilir. Genç kadın evinden uzak bir yere gelin gidiyorsa ona verilen ''ruh bebeklerini'' çeyiziyle beraber yeni evine
götürür. Bez bebekler gösterişli olmayan kuklalardan ibaret olup sadece gözleri cam boncuklardandır. Günümüzdeki Teleüt köylerinde amagandar bebekleri genelde ocağın üzerinde asılı duran bir kese içinde saklanır. Büyük annenin ruhu sadece doğumlarda değil başka zamanlarda da hatırlanır. Her ilkbahar da ve sonbaharda keseden çıkartılıp bir yere dayanır önünde bir
gece boyunca içinde ''salamat'' adı verilen yemek bulunan bir kase konur.
Bruno Bettelheim aynı zamanda ilkel topluluklarda erkeklerin kadınların üreme işlevlerini sahiplenmeye yönelik yaptıkları törenlere dikkat çeker. Bu törenlerden en ilginci olan couvade, yani erkek lohusalığı törenleridir. Bu törenlerde erkek, kendi çocuğu dünyaya gelirken, karısıyla beraber aynı anda yatağa yatmakta ve doğum sancıları çekiyormuş gibi davranmaktadır. Bu
tören sırasında erkek, çevresindekiler tarafından rahatsız edilmeksizin, doğum yapmış bir kadın statüsü kazanır. Dr. Bose'nin, Mead'in ve Bettelheim'in gözlemleri Freud'un penis kıskançlığı tezinin evrenselliğini sarsan bulgular sunmaktadır.
Eğer mesleğini bebeği gibi görürse önünde durmayın derim ben. Çünkü bir kadının bebeği için yapmayacağı hiçbir şey yoktur! Hele ki o bebek her sefer nice doğum sancıları yaratarak var olan eserlerse. Resimler, şiirler, heykeller ise satırlar ise... İşte o zaman yaralamamak, yaftalamamak lazım üreten kadınları.