Bazen o kadar çok yalnız kalırsın ki arkanda, önünde, sağında veya solunda gölgen bile olmaz seninle..
Tanrı bize ölümden dirilen ve Tanrı'nın sağında oturan İsa Mesih'in Ruhu'nu verdi. Tanrı öz Oğlu'nun " Abba! Baba " diye seslenen Ruhu'nu yüreklerimize gönderdi ( Galatyalılar 4:6 ) Bu nedenle artık köle değil, Tanrı'nın oğullarıyız.
Ey Ebû Abdurrahman, sırat-ı müstakim nedir? Abdullah ibn Mes’ud dedi ki:
Rasulullah (s.a) bizi o yolun aşağısında bıraktı. Yolun diğer ucu cennettedir. Yolun sağında ve solunda başka yollar vardır. Bu yolların üzerinde birtakım adamlar yanlarından geçen kimselere: Haydi gel, haydi gel! diye kendi yanlarına çağırırlar. Kim bu yollarda onlara yapışırsa
kendilerini cehenneme kadar götürürler. Kim de ortadaki en büyük yoldan giderse o yol da onları cennete kadar götürür. Abdullah İbn Mes’ud, daha sonra şu âyeti okudu:
“Şüphesiz bu benim dosdoğru yolumdur. Buna uyun. Başka yollara uymayın. Zira o yollar sizi Allah’ın yolundan ayırır…”
“...Karın örtmediği dar bir patika boyunca sol elinde bir kılıç, sağında bir değnek, çoğunun sırtında bir tencere, elbise demeye insanın dili varmayan pılı pırtı veya korkunç derecede eskimiş askeri üniformalar içinde, bin bir güçlükle dağ yoluna tırmanan zavallı insanlara rastlanır. Bu insanlar Osmanlı askerleridir.”
1891 yılında Doğu
Anadolu’dan geçen Fransız gezgini Chole
Kamera odanın tam ortasındadır. Öğlen güneşi tüm parlaklığıyla ışık saçmakta, ahşap evin penceresinden ağaçların yeşil yapraklan görünmektedir. Anne, üzerinde geceliği ile bir kapıdan içeri girerek kameranın karşısındaki başka bir kapıya yönelir. Bir an kapı eşiğinde durur ve güneş ışığı ile yaprak yeşili renkleri arasında etrafına ışık saçar.
Ardından geri döner. Bu sefer üzerinde bir hırka vardır, ekranın sağında görülen ama kameranın dönmesiyle karşımıza geçen başka bir kapıdan dışarı çıkar. Bu arada Alyosha da dışarıda olmalıdır, zira kapıdan onu kız kardeşiyle oynarken görürüz bir an. Herhangi bir olay vuku bulmaz, diyalog da yoktur zaten ve plan kasvetli bir sessizlikle bitirilir. Plan sessizdir
ama burada her şey annenin o ağır hareketleriyle anlam kazanmıştır.
Yalnızlık, hüzün, hayatın katlanmazlığı ve anlatılmaz bir acı ...
Maçlara gitmeye paramız yoktu o zamanlar...
Inönü'nün en sağında mahzen gibi bir yer vardı.
Karanlık kalorifer dairesi gibi bir yer. Orayı keşfettik. Stadın dış demirlerinin olduğu yerde bir demir bükülmüştü. Oradan içeriye girip mahzene saklanırdık. Mahzen dediğimiz yer de sıcak boruların geçtiği yağlı bir yerdi.
Kırk elli kişi birden oraya girer
birkaç saat saklanıp kapılar açılınca hurra diye içeri girerdik ama oradan bir çıkışımız var evlere şenlik...
Hepimiz kapkara yağlara bulanmış pislik içinde!...