•
Yüreğinde bir cehennem taşır aşkı derin olan
Cayır cayır yanar da sönmeye meyletmezmiş...
“Eğer bi̇r yerlerde bi̇li̇me, demokrasi̇ye, barışa, aydınlığa aç bi̇r çocuk seni̇n ışığını bekli̇yorsa, sönmeye hakkın yoktur. Işıyacaksın! Ölüme sani̇yeler kalmış olsa bi̇le“
Korkardım, sığınırdım annemin koynuna. Yanardım göğsüne başımı dayadığımda sobanın sönmeye yüz tutmuş ateşinde yanmadığım, ısınmadığım kadar. Aç öksürükler doldururdu tek göz oda evin boş, rutubetli, boyası sökülmüş duvarlarını. Yankılanırdı yalnızlığımız, yalınlığımız, açlığımız...
Buz gibi yataklarda yatardık akşam olunca.
Yattığımızda saat kaçtı bilmezdik, kalktığımızda saat kaçtı bilmezdik. Tek bildiğimiz uykuya daldığımızda açlığımızı unuttuğumuzdu. Ne kadar erken yatarsak, ne kadar geç kalkarsak kadar toktu karnımız, o kadar tok...
Umut dediğimiz, yanan ateşten farksızdır. Beslenmediği zaman, sönmeye mahkûm olur.
Ateşi düşün ; en çok parladığı an, sönmeye yüz tuttuğu demdir.
Hayat ve tarih öğretti bunu bana. Mutluluğun ve yükselişin simgeleri, gözle görülebilen ve elle tutulan belirtileri, ancak her şey ters gitmeye ve yıkılmaya başladığında ortaya çıkar. Bu tür dış belirtilerin ortaya çıkması zamanla olur, tıpkı şu gökyüzünde parlayan yıldızın sönmeye mi ya da bütünüyle sönmüş mü olduğunu bilemediğimiz gibi.
“İşte o beyaz kılların ihtarıyle vaziyet tavazzuh etti. Baktım ki, çok güvendiğim ve ezvakına meftun olduğum gençlik elveda' diyor.. ve muhabbetiyle pek çok alâkadar olduğum hayat-ı dünyeviye sönmeye başlıyor.. Ve pek çok alâkadar ve âdeta âşık olduğum dünya, bana “Uğurlar olsun” deyip, misafirhaneden gideceğimi ihtar ediyor. Kendisi de “Allah'a
ısmarladık” deyip, o da gitmeye hazırlanıyor. “