Katolik üniversitelerindeki profesörler Güneş lekelerinden söz etmeyi kesinlikle yasakladılar; bu üniversitelerden bazılarında bu yasaklar yüzyıllar boyu sürdü.
Türkiye’de yapılan ilk tarih kongresine sadece Türk tarihçiler ve profesörler katılmış,
dolayısıyla kongre uluslararası bir niteliğe sahip olmamıştır. Ancak ilginçtir, ülkede yaşanan bu gelişmeler dünyada büyük bir ilgiyle takip edilmiş, başta Sovyet Rusyaolmak üzere İngiltere 538, Almanya, Fransa ve özellikle de Amerika tarafından her türlü bilgi alınarak
çeşitli değerlendirmeler yapılmıştır. Kongrede Türklerin ne yaptıkları, Türkiye’nin nereye gittiği merak konusu olmuştur. Çünkü 1929 Dünya Ekonomik Buhranı sonrasında bütün dünya kötü günler geçirirken, yeni kurulan Türk Cumhuriyeti kendine özgü ekonomi politikasıyla hem bu krizden çok etkilenmemiş, Türk parası değer kazanmış, içe kapanarak ve hiç yardım
almadan kendi şekerini, dokumasını üretir hale gelmiş hem de kendi kültürünü, müziğini, dilini ve tarihini gözden geçirmeye başlamıştır. Türkiye’de başlayan bu kültür hareketinin yönü ise en çok tartışılan ve merakla beklenen konu olmuştur.
MOLLANUR VAHİDOV’UN TERCÜME-İ HÂLİ
Mollanur Vahidov’un tercüme-i halini tam olarak yazıp çıkarmaya şimdilik pek imkan yoktur. Bunun için gerekli olan malzemeyi hemen bulup, toplayıp tamamlamak mümkün değil, vakit de müsait değildir. Burada biz hayat hikayesi adı altında onun yaptığı işlerden en mühimlerini saymakla yetinmeye mecburuz. Elbette onun hayatını
bütün açıklığıyla gözler önüne serecek bir tercüme-i hali yayınlayacak vakit de gelecektir. Mollanur Vahidov Perm vilayetinin Kungur (Güngör) şehrinde 1885 yılında dünyaya geldi. O zamanlar babası Mollacan ufak-tefek şeylerin ticaretiyle uğraşıyor ve o şekilde yaşıyorlardı. Mollanur sekiz yaşma kadar Kungur ilçesinin Kazı köyünde annesinin değirmeninde kaldı.
Dokuz yaşındayken onu Kungur merkezine getirip şehir okuluna verdiler. Bu okulda iki yıl okudu. Babası Mollacan Vahidov’un ticari işlerinin kötüye gitmesinden dolayı ailecek Kazan’a göçtüler. Babası orada çay tüccarı Kobkin Koznit- sofun hizmetine girdi. Bu arada, babası, fakirliklerine aldırmadan, Mollanur’u Riyalni Oçilişça adındaki okula verdi. Yoldaş Mollanur
1907 yılında bu okulu birincilikle bitirip Petersburg’daki Teknik Enstitü’ye girdi. Bu enstitüye girişinin dördüncü yılında siyasi suçtan dolayı onu okuldan çıkardılar. O zamanlar devlet okullarından kovulan öğrenciler ve solculuğu yüzünden okuldan dışlanan profesörler için yegane ilim yurdu kendisini solcu olarak tanımlayan, o yoldaki faaliyetleriyle ünlü olan
Psiko-Nöroloji Enstitüsü’ydü,
enstitüyü herkes öyle bilirdi. Epey zorluklar, güçlükler çektikten sonra Mollanur da bu enstitünün iktisadi ilimler bölümüne girmeye muvaffak oldu. Ancak onun devrimci tabiatı buraya da sığmadı. Ona burada da siyasi suç isnat edildi. Bu yüzden Mollanur, başka okullara giriş hakkından da mahrum edilerek, buradan da kovulup
çıkarıldı. Bundan sonra Kazan’a geri döndü. Bir süre öğretmenlik yaparak geçindi. Daha sonra Yol İdaresi’nde çalışmaya başladı.Mollanur’un siyasi çalışmaları Riyalni Oçilişça’da bulunduğu dönemde başladı. Vahidov, o zamandan beri Sosyal Demokrat Parti’ye katılıp onlarla birlikte gizli faaliyetlerde bulunmaktaydı. Petersburg’da bu çalışmaları daha da
yoğunlaştırdığından Hükümet onu okuldan okula kovdu. En sonunda okula girme hakkını tamamıyla elinden aldılar. Çünkü Vahidov, Hükümet için çok tehlikeli olmaya başlamıştı, bu yüzden onu öğrencilerin arasından ayırmak gerekiyordu. Mollanur’un Petersburg’daki çalışması hakkında Aynilhayat Namina yoldaş yazacaktı, maalesef Kazan’da olmadığından
sözünü yerine getiremedi. Bu yüzden Vahidov’un çok önemli bir dönemi kapalı kalmış oldu. Kazan’a tekrar geri dönüp Yol İdaresi’nde çalışmaya başladıktan ve işçiler ile köylüler arasına katıldıktan sonra gizli siyasi çalışmalarını daha da sıklaştırdı, güçlendirdi. Bir yandan propagandayla uğraşırken diğer yandan devrim yolunda halkı örgütleme
çabası içerisine girdi.Şubat devrimine kadar olan çalışması hakkında bu kadar bilginin dışında şimdilik başka bir bilgimiz bulunmamaktadır. Şubat devriminden sonra resmi düzeydeki çalışmaları çeşitli makalelerde biraz bahsedilmektedir. Burada sadece isimlen sayılacaktır.1. Şubat devriminin oluşumu sırasında o, Şehid Ahmediyef, Koliyev, Şefıullin, Emine Muhiddinova
ve başka birçok devrimciyle bir araya gelerek Kazan’da Müslüman Sosyalistler Komitesi’ni kurdu. Komite’nin tüzüğünü Parti’ye tasdik ettirip Kazan’m fabrikalarında ve bazı kenar şehirlerinde şubelerini açtılar. Komite’nin başkanı Mollanur’du. Çalışmaların çoğunu o yapar, arkadaşlarını motive eder, moral verirdi. Bu görevini sürdürürken önce Millet
Meclisi’ne sonra da Oçridilka’ya seçildi.2. Petersburg’da Galimcan İbrahimov ve Şerif Manatov ile birlikte Müslüman Komiserliği’ni kurdu. Mollanur, Komiserliğin Başkanı-Başkomiseri; teorik ve pratik önderi oldu.3. O dönemdeki 1.Müslüman Alayı ’nın Komutanı Yusuf İbrahimov, Komiserliğe bağlı Askeri Şube açıp, ayrı Müslüman Askeri Fıkraları kurmaya
başlamıştı. Yusuf İbrahimov, Halk Komiserleri şurası tarafından Türkistan Cumhuriyeti’nin kurulması işine gönderildiği için Askeri Şube’nin başına Mollanur geçti. Daha sonra bu şube “Merkezi Müslüman Harbi Heyeti” adıyla ayn bir cemiyete dönüştürüldü. Vahidov bu örgütün de başına geçti. Onun başkanlığında askeri birliklerin toparlanması ve
düzeltilmesi işine devam edildi. Bu amaçla Tatar-Başkurt taburu kuruldu. Bu tabur, Ubeydullin komutasında Çeklere karşı savaşıp büyük hizmetler verdi.4. Çekoslavak haydutları Ufa ve Samarra’yı alıp Kazan’a yaklaşmaya başladığında Mollanur Yoldaş başında olduğu Tabur’da kalan savaşçıları ve Askeri Komisyon’un bütün hizmetçilerini alarak Çeklere karşı
müdafaaya yardım etmek için Kazan’a gitti. Bu müdafaaya katılanların birçoğu çok zorlu şartlar altında kurtulsalar da o, 9 Ağustos’ta yakalanıp 19 Ağustos gecesi saat 02:00’de burjuvazi militanları tarafından şehit edildi. Yakalanışı hakkında ayrıca malumat vereceğim.
- Doktor bey biz sizin apartman komşunuzuzl. Annem hasta!. Şu novaljin ampülü yapar mısınız?
- Bir bakalım hastanıza hanımefendi... Gerekirse yaparız.
- Gerekirse ne demek doktor. Biz profesõre götūrdük, üç ay önce... Novaljin yapın merak etmeyin dedi... Bunu yapın rica ederim...
-Hanımefendi... Bir bakmam, muayene etmem gerek.. Hemen muayene edeyim...
Anlayayım...
- Ama bunu profesor söyledi... Hastamızı profesõrler takip ediyor... Hepsi de büyük.
-0 zaman hanımefendi bir doçent bulun iğnenizi ona yaptırın... Koca profesõrūn iğnesini benim gibi küçük bir doktor nasıl yapsın!?
Nasıl yaşayacağımızı biz kararlaştırsaydık, ne diye bizleri, herhangi bir öğrenci ile konuşurken bile kompleksler içerisinde kıvrandıran bir eğitimi kabul edecektik? Neden diğerlerinden daha kötü eğitim gören insan grupları olsun? Neden başkasından daha fazla birşey biliyorlar diye, insanlar bazı kişilere say gı göstersin? Nasıl yaşayacağımıza biz karar
verirsek, devletin bugüne dek, yiyecek maddelerinin yokedilmesi için ve zenginlerin vergi iadesi biçiminde hediye ettiği paraları geri alırız: Bu para, hepimiz için daha çok sayıda daha iyi okullar kurmamıza yeter. 4 saat gereksizse, neden, hergün kısa bir öğlen molası ile yorgunluktan bayılana kadar 8 saat çalışalım? Ve neden her zaman aynı kişi ayak işlerini yapsın,
hareketsizlikten dolayı erken ölüyorlarsa neden profesörler çöp bidonlarını boşaltmasın?
Bir kadavrayla olan ilk deneyiminizde, kendinizi garip hissedeceğiniz düşünürsünüz. Ama hüç de öyle olmaz. Nedense her şey gayet normal görünür insana. Parlak ışıklar, paslanmaz çelik masalar ve papyonlu profesörler yapacağınız işin ürküntüsünü giderdiği içindir belki de. Fakat buna rağmen, ense kökünden başlayıp kuyruksokumuna kadar attığınız o ilk kesik
unutulmazdır.