Muhittin Bozkurt
Muhittin Bozkurt

Allah, kendisine sorumluluk bilinciyle teslim olmuş bir arif ister, Cennet müşterisi değil.

Panafizik Dergi
Panafizik Dergi

“Sarsıntı, yıllar sonra İsimsiz Ada’ da meyhanede buluşan bir grup arkadaşın gergin ruh halleriyle başlar. İlk başta arkadaş grubundaki bütün karakterler meyhanenin müşterisi gibi algılansa da bunlardan biri mekânın sahibidir: Levent.”
- Özge OVALI KARAKAYA

Kemal Ördek
Kemal Ördek

31 Ağustos 2015
Bir trans kadın seks işçisi, Trabzon’da kiraladığı evde müşterisi tarafından yüzün
üzerinde bıçak darbesi alarak öldürüldü.

Mehmet Hakan Sağlam
Mehmet Hakan Sağlam

Tarihte ilk olarak büyük yapı örgütleşmelerinin gerçekleştiği Mısır ve Mezopotamya da “mimar”ın yetişmesinin temel ilkelerinin oluştuğunu görmekteyiz. Tapınak ve saray komplekslerinin yapımında; hâkim sınıfların (rahipler ve krallar) işlerini görmek üzere (Kuban,1969) bu çağdan itibaren yapı eylemlerinin en önemli iki müşterisi politik ve dinî gücü elinde

tutanlar olmuştur.

Mahmud Eren
Mahmud Eren

Allahtan başkasının müşterisi olmayın..

Henry Edward Watts
Henry Edward Watts

Cervantes’in döneminde, dil en mükemmel seviyesine ulaştığında neredeyse yazmayı bilen herkes kafiyeler yaratıp kendine şair diyordu. Sayıları o kadar fazlaydı ki, aydınlar arasında alay konusu haline geldiler. En üretken şairlerden olan Lope de Vega “her sokakta dört bin şair” diye yazmıştır. Şiir yazmak o kadar olağan bir sanattı ki, liberal eğitimin bir

göstergesi olmaktan çıkmıştı. Kendi şairlik yeteneği hakkında alçakgönüllü davranan Cervantes poetambreleri (şair bozuntularını) alaya alarak “yedi aylık şairlerden oluşmuş yirmi bin kişilik bir ordu”, “atın gölgesinde bile durmaya layık olmadıkları halde üzerine binmeye çalışan işe yaramaz avam takımı” diye yazmaktadır.
Cervantes, bu aç ozanlar

topluluğu arasında hayatını kazanmak için çabalamak zorundaydı, fakat kendi yeteneğinin farkında değildi. Ayrıca yardım alabildiği bir arkadaşı ve düzenli bir müşterisi de yoktu. Hayatını kalemiyle kazanmaya çalışan ilk kişi olduğu iddia edilebilir. O dönemdeki diğer büyük yazarların hepsinin bir işi ya da başka bir gelir kaynağı vardı.

Mostarlı Ziyai
Mostarlı Ziyai

Doğu Edebiyatı; hakîkat ve sırları kavrayabilecek idrâklere, latif bir dille seslenmeyi esas alır. Mevlânâ Celâleddin Rûmî’nin Mesnevî-i Şerîf’i, Genceli Nizâmî’nin Mahzenü’l-Esrâr’ı ve benzeri eserler hep bu üslûb ile okuyan ve dinleyenlerin kulaklarına paha biçilemez birer küpe olmuştur.

Onlar gibi, beş asır öncesinden bize seslenen Mostarlı

Ziyâî’nin sırlar hazînesi de bu sözlerin, bu nasihatların şiir diliyle kelime kelime kalıba döküldüğü kıymetli bir eserdir.

“Dilin müşterisi kulaktır.” Sizleri Ziyâî’nin sözlerine müşteri olmaya, hikâyelerinden ibret almaya, hikmetlerinden istifâde etmeye çağırıyoruz.

_______

György Dalos
György Dalos

Genel olarak insanlığı bekleyen tehlike, sağ yada soldan gelen, alışılagelmiş, «klişe» bir tehdit değil, kurumlardan, aygıtlardan, insanların kat-
limını dıştalayarak bunların gittikçe daha güçlü biçimde kendi kendilerini yeniden üretmelerinden, ve insanların aygitlar tarafından gittikçe daha standart hale getirilmesinden ve her türlü bağımsızlıklarını

yitirerek sıkı bir denetim altına alınmasından gelen evrensel tehdittir. İnsanların istendiğince şekillendiği ve denetlendiği bir ortamda, «özgiürlük» de talep olunmayan, müşterisi olmayan bir kavram haline gelebilecektir.

György Dalos
György Dalos

Genel olarak insanlığı bekleyen tehlike, sağ yada soldan gelen, alışılagelmiş, «klişe» bir tehdit değil, kurumlardan, aygıtlardan, insanların kat-limanı dıştalayarak bunların gittikçe daha güçlü biçimde kendi kendilerini yeniden üretmelerinden, ve insanların aygıtlar tarafından gittikçe daha standart hale getirilmesinden ve her türlü bağımsızlıklarını yitirerek

sıkı bir denetim altına alınmasından gelen evrensel tehdittir. İnsanların istendiğince şekillendiği ve denetlendiği bir ortamda, «özgürlük» de talep olunmayan, müşterisi olmayan bir kavram haline gelebilecektir.

Sadık Şendil
Sadık Şendil

HÜRMÜZ: Aman doktor canım cicim doktor

Derdime bir çare

Çaresiz dertlere düştüm

Doktor beyim bir çare.

Ay Allah korusun, dertlere uğrayacağım ayol.

SAFİNAZ: İlahi kız, nen var ayol. Bir elin yağda bir elin balda.

HÜRMÜZ: Sıkılıyorum Safinaz Abla, sıkılıyorum.

SAFİNAZ: Sen mi, neden ayol?

HÜRMÜZ: Yalnızlıktan. Bu yalnızlık öldürecek beni.

SAFİNAZ: E sen de yalnızsan..biz dullar ne diyelim kız. Altı tane kocan oldu ayol. Yatak odan pazarcı kayığına döndü kız. Bu kadar çok erkek Bekir Ağa bölüğünde yoktur Allah bilir.

HÜRMÜZ: Lafa bak. Bu kadar çok erkek..yatak odam dolu olmuş bana ne. (Kalbini gösterir.) Buram boş ablacığım

buram…Bir kadın, değil altı tane, altmış tane kocası da olsa yine de gönlünün sultanını arar.

SAFİNAZ: Delinin zoruna bak, nereden bulalım senin gönlünün sultanını.

HÜRMÜZ: Ben buldum bile. Doktor, doktooorr.

SAFİNAZ: Hangi doktor?

HÜRMÜZ: Bu sabah benimkinin dükkanında gördüm.

SAFİNAZ: Tövbe tövbe, kocanın

müşterisi mi?

HÜRMÜZ: Ne var ayol? O kocamın müşterisi ise ben de onun müşterisiyim. Bekar adam satılık mal sayılır, pekala alırım doktoru.

SAFİNAZ: Hürmüüüz, yedinci oluyor.

HÜRMÜZ: Tamam, bir hafta yedi gün değil mi zaten…

SAFİNAZ: Ben senden korktum kız.

HÜRMÜZ: Benden hiç korkma Safinaz Abla. Bundan

öncekiler sadece birer yemlikti. Heriflerin suratına baktıkça sanki insan suratı değil de liralar, mecidiyeler görüyordum, ama bu…Görsen Safinaz Abla. Bir endam, bir boy pos, bir ciddiyet, gözünün içi beyefendiyim diyor valla.

SAFİNAZ: Ümitlenme Hürmüz. Okumuş yazmış doktor senin öteki cahillere benzemez. Paşa kapısında ayak işi görüyorum dolmasını

yutturamazsın ona, kaldı ki almaz üstelik seni.

HÜRMÜZ: Almasın. Yanıma gelsin de, elini elime gözünü gözüme değdirsin de…Hiçbir şey beklemem ondan. Ne nikah, ne para, ne pul. Şuraya bastonunu asıp gitsin, o bastona bin kere canını versin bu Hürmüz.

SAFİNAZ: Aaa, beni de üzdün ayol. Haydi, elini tez tut, Rukiye Hanım’larda kınaya bekliyorlar,

eğlenir açılırsın biraz.

HÜRMÜZ: Allah’ım, abla, Safinaz Abla! Doktor, doktor geçiyor doktor!

SAFİNAZ: Aa, o mu, güzel adam kız.

HÜRMÜZ: Anneciğim, anneciğim, anneciğim. Çok ağrıyor çook, dayanamıyorum anneciğim, anneciğim, anneciğim.

SAFİNAZ: Aa, n’oldu kız?

HÜRMÜZ: Anneciğim, anneciğim, anneciğim…Koş,

köşeyi dönmeden çevir, hasta var de, koooş diyorum.

SAFİNAZ: Allah’tan bul e mi?

(Safinaz çıkar.)

HÜRMÜZ: Amaan, ooof, ölüyorum, bitiyorum, Allah’ım sen kurtar beni. Anneciğim, anneciğim, anneciğim. Aman Allah’ım, Aman Allah’ım. Anneciğim, babacığım, babacığım. (Doktor Safinaz’la içeri girer.)

DOKTOR: Vah vah, geçmiş

olsun. İyi tesadüf efendim bendeniz de hastaya çıkmıştım. Hayırdır inşallah hanımefendiciğim, neyiniz var?

HÜRMÜZ: Iıhıı,ıııhh, doktor bey öldürün beni dayanamıyorum, dayanamıyorum ooof. (Safinaz’a eliyle gizlice işaret eder, Safinaz çıkar.)

DOKTOR: Telaş etmeyin efendim. Şimdi anlarız, doğrulun lütfen şöyle.

HÜRMÜZ:

Hi…Dokunmayın sakın. Günahtır.

DOKTOR: Ama ben doktorum, sizi muayene etmem lazım.

HÜRMÜZ: Hi…Dünyada olmaz, utanırım.

DOKTOR: Nabzınıza…

HÜRMÜZ: Allah aşkına doktor.

DOKTOR: Nabzınızı sayacağım.

HÜRMÜZ: Ben sayıp söylerim size. Bir, iki, üç…

DOKTOR: Öyle olmaz efendim.

HÜRMÜZ: Öbür türlü de hiç olmaz efendim. Size elimi değdirdiğimi hacı babam duyarsa öldürür bu kulunuzu. Ayyy, amaaaan.

DOKTOR: Peki, anlatın bana lütfen, nasıl bir ağrı?

HÜRMÜZ: Şey, müthiş bir ağrı efendim. Baş ağrısı, diş ağrısı, karın ağrısı, sırt ağrısı hepsini üst üste koyun, bin kere beter, ay ölüyorum.

DOKTOR:

Nerenizden başlıyor.

HÜRMÜZ: Şuramdan başlıyor, şööyle iniyor, şuradan dolanıyor, şu tarafa sapıyor. Şurayı yalayıp buramda saplanıp kalıyor. Ayyy, amanııın, aayyy…

DOKTOR: Affedersiniz, müteı’ehhil misiniz?

HÜRMÜZ: Efendim?

DOKTOR: Yani beyiniz var mı derim efendim.

HÜRMÜZ: Oh, ne ayıp şeyler soruyorsunuz

beyefendi. Hacı babam görücüye bile çıkarmaz beni.

DOKTOR: Peki, acaba, son defaaa? Neyse…Bu da sorulamaz size. Fakat sizi nasıl iyi edeyim istiyorsunuz.

HÜRMÜZ: Nasıl isterseniz. Vereceğiniz her ilaca razıyım.

DOKTOR: Bakınız güzel efendim. Asrımızda artık herşey biliniyor. Kendinizi ebelere, hocalara baktırmak devri geçti. Bunu kabul

etmelisiniz. Ben doktorum, siz de hastasınız. Emin olun şu anda sizi karşımda bir hanım olarak görmüyorum.

HÜRMÜZ: İki hanım olarak mı görüyorsunuz?

DOKTOR: Hayır, sadece hastamsınız, haydi verin nabzınızı.

HÜRMÜZ: Allah’ım sen beni affet, Allah’ım sen beni affet, Allah’ım sen beni affet.

DOKTOR: Çok güzel.

HÜRMÜZ: Anneciğim de öyle derdi.

DOKTOR: Ne derdi?

HÜRMÜZ: Bileklerin çok güzel derdi. Kollarım da çok güzelmiş, annem derdi.

DOKTOR: Şimdi izin verirseniz sırtınızı dinleyeceğim.

HÜRMÜZ: Kulağınızı mı koyacaksınız sırtıma?

DOKTOR: Hayır, bunu. (Steteskopu gösterir.) Şimdi lütfen derin nefes alıp verin.

(Hürmüz aşk yapıyormuş, uzun uzun öpüşüyormuş gibi derin derin nefes alırken uzun iniltiler çıkarır.) Aaaa diye seslenin lütfen. (Hürmüz gazel gibi bir aaaa tutturur.) Harika.

HÜRMÜZ: Hangisi?

DOKTOR: Sesiniz…Şimdi lütfen dönün. Elbisenin üstünden anlaşılmıyor, yakanızı biraz açın lütfen.

HÜRMÜZ: Ama günahı size.

DOKTOR: Bana…Lütfen…

HÜRMÜZ: N’olur gözlerinizi kapatın.

(Hürmüz bluzunu açar. Doktor iyice allak bullak olmuştur.)

DOKTOR: Sık sık nefes alın lütfen.

(Doktor gittikçe fenalaşır ve yere düşüp bayılır.)

HÜRMÜZ: Safinaz Abla yetiş!

SAFİNAZ: Aa, n’oldu ayol?

HÜRMÜZ: Doktor hasta oldu

ablacığım, koş sirke ile lokman ruhu getir. (Hürmüz Doktor’un nabzına bakar.) Mükemmel, korkacak bir şey yok.