kuvvetlerde ile ilgili sözler

Içimizde şeytan yok içimizde acizlik var tembellik var iradesizlik bilgisizlik var bunların hepsinden daha korkunç bir şey var ; hakikatı görmekten kaçmak itiyadı var. Hiçbir şey üzerinde düşünmeye Hatta bir parçacık durmaya alışmayan gevşek beyinlerimizi kullanmaya lüzum görmeyerek Nihayet zamanında kaybettiğimiz biçare irademizle hayatta dümensiz bir sandal gibi dört

tarafa savruluyor ve devrildiğimiz zaman kabahati meçhul kuvvetlerde , insanın iradesinin üstündeki tesirler de arıyoruz .. '

“ İnsanlar yalnız maddi değil, özellikle bu maddi kuvvetlerde toplanmış manevi kuvvetlerin etkisi altında etkilenirler. Milletler de böyledir. Manevi kuvvet ise özellikle ilim ve iman ile yücelerek gelişir.” İşte bu hedef için en hakiki mürşit, ne falanca şeyh ne de filanca hocadır. En hakiki mürşit, insanın kendisidir. Kendisini kendisinin mürşidi haline getirmek için

de ilme sarılmak zorundadır.

Tahkik ehli hükemâ ile bazı kelâmcılar nezdinde tanımların en doğrusu şudur: İlim, bir şeyden hâsıl olan akıldaki sûrettir. Bu ilmî sûret:

1. İster nesnenin mahiyetinin ayn’ı olsun, tıpkı belli bir künhü tasavvur etmede veya künhünden farklı olarak belli bir yönü tasavvur etmede olduğu gibi.

2. İster dışarıdaki ayn’dan başka olsun,

tıpkı intibâya ve husûle bağlı ilimde olduğu gibi veya huzurî ilimde olduğu gibi dışarıdaki aynın kendisi olsun.

3. İster öznenin zâtında beliren bir şey olsun, nefsin küllîleri bilmesinde olduğu gibi veya cismanî kuvvetlerde beliren bir şey olsun maddî şeylerin bilgisinde olduğu gibi.

4. Bilen, ister öznenin zâtının ayn’ı olsun,

yaratıcının zâtını bilmesinde olduğu gibi. Zira Yaratıcının mukaddes zâtının aynısı olup, zâtıyla zâtı açığa çıkmış olur. Çünkü ilmin dayanağı, soyut olmaya/tecerrüde bağlıdır. Bu itibarla O ilim, âlim ve mâlumdur. “Hangisiyle çağırırsanız çağırın, nihayet en güzel isimler O’nundur.” (İsrâ, 17/110)