Bol bol hayaller kurup bunların her zaman boşa çıktığını görmeye alışmış bütün insanlar gibi, ressam Tevfik de kaderine çabuk boyun eğenlerdendi.
Bol bol hayaller kurup bunların her zaman boşa çıktığını
görmeye alışmış bütün insanlar gibi, ressam Tevfik de kaderine çabuk boyun eğenlerdendi.
Bol bol hayaller kurup bunların her zaman boşa çıktığını görmeye alışmış bütün insanlar gibi, o da kaderine çabuk boyun eğenlerdendi.
Bol bol hayaller kurup bunların her zaman boşa çıktığını görmeye alışmış bütün insanlar gibi,ressam Tevfik de kaderine çabuk boyun eğenlerdendi...
Kadının toplumdaki ve ailedeki yeri, Osmanlı-Türk roman literatürünün ilk zamanlarında sosyal reformist yazarlar tarafından didaktik amaçla ele alınan konulardan biriydi. 1872'de yayınlanan Şemsettin Sami'nin romanı Taaşşuk-i Talat ve Fitnat'ta, sevmediği bir adamla evlenmeye zorlanan genç bir kızın hazin kaderine acınılmaktadır. Namık Kemal ve Hüseyin Rahmi
Gürpınar görücü üsulü evlenmeyi, kadınların bir yerde kapalı tututmasını ve baskı altında bulundurulmalarını eleştirmişlerdir. Sosyal alanda aydınlatıcı olan bu iki önemli öncü, büyük amaçlar ve tüm toplumun iyiliği açısından, kadınlar için de eğitim olanağını istediler, çünkü onlar cahil ve geri kafalı kalan annelerin toplumun yararlı uzuvları
olamayacağından hareket ediyorlardı.
Pedagojinin kaderi,bilimin genel kaderine bağlıdır.