Ailemiz bizi bir top kumaşa, lüks evlere, pahalı arabalara, şâşalı bir hayata adamışlar. Yetmedi diplomalara, kariyerlere adadılar. Bedenlerimiz tıka basa doyarken hiç huzur bulamadık. Ruhumuz aç ve perişan hâldeyken bir çöp misali savrulurken dünya rüzgarında, ömür takvimimizin yaprakları birer birer sararıp düştü toprağa.
''Fakat Türkler, manevi kuvvet bakımından Yunanlardan üstündü, yani ruhi yönden Yunanlara nispetle zengindiler. Türk Ordusu, 4 yıllık Dünya Savaşı'nda yorgun düşmüş ve yıpranmış, silahlarını bırakmış, ülkesi fakr u felakete batmış idi. Bu haldeyken Türk Ordusu'nun subayları ve efradı ülkelerini istiklali için korkusuzca ve fedakarca canlarını feda ediyorlardı.
Ölüm anına değin vatan toprağını müdafaaya amade idiler.''
Elena deniz mavisi gözleriyle Edward’ın gözlerinin içine baktı ve zaman anlamını yitirmiş bir haldeyken “Edward seni ne kadar çok sevdiğimi biliyorsun, ama beni sevdiğini şu an tam da gözlerimin içine bakarken neden haykırmıyorsun?” diye kalbinden geçirdi.
Edward da, Elena’nın kendisinden tam olarak ne beklediğini biliyordu. Ama buna cesaret edemiyordu. Bir
kez “Elena seni seviyorum” diye haykırsa, Kan Kılıcını ve Ateş Ejderhalarını bulmak için buralardan gidemezdi.
Hem Işıl odadan çıkıp ne yapacaktı ki. Vilna'da olan diğer kadınlar gibi bir savaşçı değildi. Bu haldeyken askerlere katılıp önce kalenin içinde sonra da şehirde Çağatay'ı mı arayacaktı? Sonuç ne olursa olsun bulunacaktır diye düşündü...
Anlatıldığına göre, Selçuklu sultanı Melikşah bir gün Zinderud’un kenarında avlanıyordu. Bir süre dinlenmek için çayıra indi. Sultan Melikşah’ın maiyetinden özel muhafızı olan bir hizmetçi onun yanına geldi. Irmak kenarında otlayan bir inek gördü. Onu kesip etinden kebap yapmasını emretti. Bu inek, geçimini onun sütüyle sağlayan dört yetim anası yaşlı bir
kadına aitti. Kadın bu haberi alınca kendini kaybetti ve sultanın geçeceği köprünün üzerine gelerek onu bekledi. Aniden Sultan maiyetiyle birlikte oraya geldi. Kadın yerinden kalkıp atının dizgininden tuttu. Muhafız yaşlı kadına kamçısıyla vurarak onu uzaklaştırmaya yeltendi. Sultan, “Bırak, gelsin, zavallının derdini dinleyeyim, kimden şikâyetçi olduğunu
öğreneyim.” dedi ve yüzünü yaşlı kadına çevirdi. Yaşlı kadının sözü, “Mazlum derdini cesurca anlatsın” mısraında belirtildiği gibidir. Kadın şöyle konuştu: “Ey Alparslan’ın oğlu! Eğer şu Zinderud köprüsü üzerinde benim hakkımı vermezsen Allah’a and olsun ki sırat köprüsünde senden hakkımı alıncaya kadar yakanı bırakmam. Bu iki köprüden
hangisini tercih edeceğini sen düşün!”
Beyit: İnsaf et bana hakkımı ver bugün
Şimdi vermen alınmasından yeğdir
Sultan bu sözden etkilenerek atından indi ve şöyle dedi: “Anacığım, sakın ha, benim sırat köprüsü üzerinde hesap verecek gücüm yok. Sana kimin zulmettiğini söyle, ondan hakkını alayım.” Yaşlı kadın dedi ki:
“Padişahım, huzurunda bana kırbaç vurmaya kalkışan şu hizmetçi benim geçim kaynağımı kuruttu, benim ve yetimlerimin geçimini sağlayan ineği kesip kebap yaptı.” Melikşah, hizmetçinin cezalandırılmasını ve bir ineğe karşılık yetmiş inek verilmesini emretti. Sultan’ın emri yerine getirildi. Bir süre sonra sultan vefat etti. Yaşlı kadın hâlâ hayatta idi. Bir
gece yarısı Sultan’ın mezarı başına geldi ve kıbleye dönerek onun için dua etti: “Allah’ım! Toprakta yatan bu kulun, yere düştüğümde elimden tutup kaldırdı. Şimdi de
onun yardıma ihtiyacı var. Sen kereminle ona yardım et, Ben çaresiz bir haldeyken o, mahlük olarak âcizliğine rağmen bana ihsanda bulundu. Şimdi o çaresiz durumdadır. Sen kendi
yaratıcılık kudretinle ona lütufta bulun!” Sultanın hizmetçilerinden biri onu rüyasında gördü. Ona, “Allah sana nasıl muamele etti?” diye sordu. Sultan dedi ki: “Eğer o yaşlı kadının duası imdadıma yetişmeseydi cezadan kurtulamazdım.”
Beyit: Yolcuya dedi ki o yaşlı kadın
Duasıyla elimden tutmasaydı
Bana merhametiyle bakmasaydı
Gayet üzgün ve perişan olurdum
Adaletimden bana dua etti
Duası açtı rahmet kapısını
Resûlallah sallallahu aleyhi ve sellem:'Ey kadınlar topluluğu! Sadaka verin ve çok istiğfar edin. Çünkü ben, cehennem ehlinin bir çoğunu sizlerden gördüm' buyurdu. Bunun üzerine onlardan açık sözlü olan bir kadın:' Bizim neyimiz var ki, cehennem ehlinin çoğu olmuşuz.' diye sordu. Resûlallah sallallahu aleyhi ve sellem: 'çünkü siz çokça lânet eder ve kocalarınıza
karşı nankörlük edersiniz. Aklı ve dini eksik olan siz kadınlardan, akıllı ve ihtiyatlı bir kimsenin aklını daha çok çelen bir kimse görmedim.' görmedim deyince kadın:' Ya Resulullah, akıl ve din eksiklikleri nedir?' diye sordu. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:' iki kadının şahitliğinin bir erkek şahitliğine eşit olması, aklın eksikliğidir.
Hayızlı haldeyken günlerce bekleyip namaz kılmaması ve yine hayızlı iken Ramazan'da oruç tutmaması dinin eksikliğidir.' buyurdu.
"Cannea Muharebesi'nin haberleri Roma'da şok etkisi yarattı. Bu hâldeyken bile senato hızlı bir şekilde, toplumsal disiplini göstermeye çalıştı ve şehir içinde yas tutulmasını veya üzüntü gösterilerini yasakladı."
Süleyman Askeri Bey hastahanede ayakları karyola demirlerine bağlanarak askıya alınmış,fakat o bu haldeyken bile İngilizlere taarruz planları yapmıştır.