Sıradanlığın kamuflajı, tuhaflıklara da doğal bir görünüm kazandırıyor.
Arif Hızır Bey tarafından inşa ettirilen ahşap Büyük Cami'nin 1869 yılında yandığı ve kullanılamaz hale geldiği bilinmektedir. Ancak Samsun'da kârgir büyük bir caminin inşa edilmesi düşüncesi yangından sonra ortaya çıkmış bir fikir değildi. 1869 tarihli büyük Samsun yangını cereyan etmeden önce de padişaha ait olmak üzere iki minareli kârgir bir cami
yapılmasının düşünüldüğünü kaynaklarda görebiliyoruz. Büyük bir caminin inşa edilmesi ile Samsun kasabasının imar ve ihya edilmesi, ayrıca kasabanın bayındır bir görünüm kazanması sağlanacaktı. Zaten bu yıllarda Samsun kasabasının nüfusu bir hayli artmış ve mevcut camiler halka yetmez olmuştu.
Demek ki bir fenomen, Heidegger için, oldukça kompleks bir kavramdır. Kökensel anlamı kendisini kendisi olarak göstermesidir. Bununla birlikte, yine de bir fenomen kendini olmadığı bir şey olarak gösterebilir. Heidegger'in görünüm ya da gibi görünme dediği bu gösterememe hali, bir varlığın kendini göstermesinin kusurlu bir biçimidir. Fenomenin asli anlamlarıyla
bağıntılı olan, Heidegger'in görünüş ve salt görünüş olarak işaret ettiği kendini göstermeme'nin başka yolları da vardır. Bu göstermeme biçimlerini farklı kılan şey şudur: bunlar göstermeme'nin kusurlu ve olumsuz biçimleri değildir. Bilâkis, kendini bu görünüş aracılığıyla gösteren şeyin (görünüş durumunda olduğu gibi) ya görünmediğini ya da mutlak
suretle görünemeyeceğini (salt görünüş durumunda olduğu gibi) göstermeme biçimleridir. Gelgelelim, tüm bu örneklerde bir yöntem olarak fenomenolojinin gelişimiyle alâkalı en kayda değer şey şudur: bunların tümü, kendisini gösteren bir şey olarak fenomen kavrayışına bağlıdır. Fenomenin bu ilksel anlamı olmadan, kendini gösteren şeyin o yoksun ve olumsuz tezahürleri
biçiminde türetilmiş diğer anlamları imkansız olacaktır.
Görünüm, görünüşe gelme ve salt görünüş arasındaki farklılık, görünüm ile fenomen arasındaki ilişkiyi olumsuz biçime dönüştüren hiçlik ile görünüş ve salt görünüşü fenomenle ilişkilendiren hiçlik arasındaki farka dönüştürür. Görünüşe gelme ile salt görünüşü karakterize eden hiçlik, varlığın kendi içindeki referans ilişkisi'nin bir
göstergesidir. Burada Heidegger, aklında bulunan ilişkisel dayanağa örnek olarak, bir semptom ile hastalık arasındaki ilişkiyi ele alır. Örneğin, soğuk algınlığının semptomlarını düşünün. Ağır mı ağır bir kafa, akan bir burun, acılı bir beden, öksürük vb., bunların hepsi soğuk algınlığının göstergeleridir. Bu semptomlar, soğuk algınlığının dışsal
görünümleridir. Gelgelelim, soğuk algınlığının bu dışsal görünümünde, soğuk algınlığının kendisi hiçbir biçimde görünmez. Algınlık kendi mevcudiyetine bu semptomlar aracılığıyla işaret eder, ancak kendisini katiyen göstermez. Öyleyse soğuk algınlığı ile semptomların arasında bir referans ilişkisi mevzu bahistir. Algınlık kendini semptomları üzerinden
bir bilgidir ve semptomlar geri dönüp soğuk algınlığına işaret ederler, ancak bizzat semptomlar ne soğuk algınlığını ortaya korlar ne de örtbas ederler. Öte yandan, bir görünüm, aslında başka bir şey olduğu zaman bir varlıkmış gibi görünür. Görünümün görüntüsü, bu benzerliğin bir yoksunluk olarak görünmesini olanaklı kılan fenomeni gizler. Öyleyse,
anladığımız şu: bir görünüşe gelmenin görünmemesi, bir görünüm olarak, görünmemesi ile benzer türden bir şey değildir.
Heidegger'e göre, bir şeyin kendini o şey olarak gösterebilmesi gerçeği, bizzat kendini gösterebileceğini önceden varsaymaz. Fenomen ile görünüm arasında menfi bir ilişki vardır ya da görünüm, fenomenin kusurlu bir kipidir. Bir görünüm, kendini olduğu haliyle ifşa ediyor gibi görünmez. Dasein'ın ontik gibi görünme kipi, kendi ontolojik varlığını ortaya sermesinin
kusurlu bir biçimidir. Fenomen ile görünüm arasındaki bu karşılıklı bağıntı nedeniyledir ki Heidegger kendi projesini sürdürebilme hünerini göstermiştir. Heidegger, Dasein'ın ontolojik yapısını gitmediğinden eksiksiz biçimde emin olduğu ontik kip ile yola koyulabilir. Örneğin, Dasein'ın ölümle iştigal ettiği ontik kip, ölüme sanki zamanın belirli bir
anındaymış gibi muamele etmektedir. Heidegger nihayetinde şunu öne sürecektir: bu muamele, Dasein'ın ölümle kurduğu ontolojik ilişkiyi yanlış yorumlar ki bu ilişki belirsiz bir gelecekte iş başında olan belirli bir anla kurulan bir ilişki değildir; daha çok Dasein'ın kendi sonluluğuyla ilişkisidir ki sürekli olarak kendini sahip olduğu olanakların imkansızlığına
doğru yayarak sarıp sarmalar.
Heidegger fenomen kavramını, kavramın birincil anlamı (bizatihi kendini kendinde gösteren) olarak elde tutar. Fenomenin (kendini başka bir şey olarak gösteren şey) olarak ikincil anlamı içinse, görünüm kavramını kullanır Heidegger. Keza fenomen ile görünüş arasındaki bağıntıyı aydınlığa kavuşturmak adına Heidegger'in bağıntılı diğer kavramlarla, 'görünüşe
gelme' ve 'salt görünüş' ne kastettiğini berraklaştırması gerekir. Heidegger başlarda görünüşe gelme ile salt görünüş'ün fenomen ya da görünüm ile hiçbir alakasının olmadığını öne sürüyorken, sonraları bütün bu kavramların bizzat kendini gösteren bir fenomen kavramını varsaydığını belirterek bu iddiasını değiştirir. O halde fenomen ile görünüm
arasındaki bağıntı nedir ve bunlar nasıl görünüşe gelme ve salt görünüş kavramlarından ayrılabilir? Evvela, fenomen bizzat kendini gösteren şeydir: görünüm ise kendisini olmadığı bir şey olarak gösteren şeydir.
" Oruç tuttuğunuz zaman, ikiyüzlüler gibi surat asmayın. Onlar oruç tuttuklarını insanlara belli etmek için kendilerine perişan bir görünüm verirler. Size doğrusunu söyleyeyim, onlar ödüllerini almışlardır. Siz oruç tuttuğunuz zaman, başınıza yağ sürüp yüzünüzü yıkayın. Öyle ki, insanlara değil, gizlide olan Babanız'a oruçlu görünesiniz. Gizlilik içinde
yapılanı gören Babanız sizi ödüllendirecektir."
Matta:5:7
"Küfreder gibi,
favgaya gider gibi,
yürüdü karanlık koridorlarda
iki yanı iki polis.
güldü işkence seslerine,
güldü kan ve ter kokusuna.
serçeler, balıklar, dağ kekikleri
selam ettiler o geçerken.
polisler ceplerini,
gardiyanlar saçlarını aradı
"alemdağ'da var bir yılan"
kayda geçirildi
doksan beş sayfa saman
kağıdı.
ömrü üstüne soğuk damgayı bastılar.
bir gece vakti,
kadim baykuşlar görünüm öterken
yirmisinde bir genci astılar."
.
Araştırmacıları, "görülebilir yüzünü meydana çıkarmak için dünyanın bu bölümündeki özü örten kabuğu delmeye" çağırırken, Leo Frobenius, Fransız etnolojisinin en zengin bölümünü oluşturan bir tür Afrikacılık akımının kurucusu oluyor. Onun fikrinin varisleri, Frankfort-on-Main'da bir Institut Frobenius (Frobenius Enstitüsü)'nün temelini attılar ve bir doktrin
kurarak ''kültürel morfoloji" (Kulturmorphologie), arkeoloji ve etnoloji verilerini art zamanlı bir görünüm içinde birleştirdiler.