Fuat Sezgin
Fuat Sezgin

"Gerçekten İbn el-Heysem doğa bilimine yeni bir ele alış ve onu Yunanların doğa araştırmalarından açıkça ayıran Galilei dönemini aşarak modern deneysel fiziğe bağlayan metodu ilk defa getiren kimsedir."

P. A. M. Dirac
P. A. M. Dirac

Klasik mekanikten ayrılmanın gerekliliği deneysel sonuçlarla açıkça gösterilmiştir. İlk olarak, klasik elektrodinamikte bilinen kuvvetler, malzemelerin herhangi bir kesin fiziksel ve kimyasal özelliğe sahip olabilmesi için gerekli olan atom ve moleküllerin olağanüstü kararlılığının açıklanması için yetersizdir.

Yuriy Mikhailovich Lotman
Yuriy Mikhailovich Lotman

S. Eisenstein'ın deneysel çabalarından büyük bir bölümü bu alana yöneliktir; yani değişmece (Trope) olarak görüntüye: Eğretileme (Metapher), düzdeğişmece (Metonymie) ("Ekim" filmindeki artık klasikleşmiş "Tanrılar" çekimleri), konuşucularla yaylı çalgıların paralelliği (aynı filmde), optik imgelerde ündeşlerin (cinas) yeniden üretilmesi, sözcük oyun­ları - tüm

bunlar, filmdeki görüntünün başlangıçta kendisi için hiç de tipik olmayan dilsel bir göstergeye özgü özellikler kazan­dığını belirgin duruma getirmektedir. Kurgusal sinema -burada klasik bir örnek olarak yine "Ekim" filmini göstermek zorunda­yız-, özgül bir sinema dili yaratmayı kendine amaç edinmişti. Bu sinema dilinin planlı yapısı, insanların konuşmalarını

dü­zenleyen yasalardan ve fütüristlerin, özellikle Mayakosvki'nin poetik dilsel deneylerinden etkilenmiştir. Kerenski'nin merdi­venleri çıktığı ünlü bölümde, "merdivenleri çıkma" anlatımının ikili anlamıyla (doğrudan ve değişmeceli) yapılan dilsel oyun, eğretilemeli görüntülere ilişkin bütün bir sistemin temelini oluşturmaktadır. Ayrıca Eisenstein'in

imgeselliği ile Maya­kovski'nin eğretilemeleri arasındaki karşılıklı ilişkide kolay­lıkla görülmektedir (Mayakovski'deki eğretilemelerin, dile dahil edilen resim sanatına özgü, çizgesel ve filmsel simgesellik ilke­sine dayanılarak kurulmuş olması ilginçtir.)

Jonathan Wells
Jonathan Wells

Felsefî görüşlere sahip olmanın yanlış bir yanı yoktur. Herkesin doğru veya yanlış felsefî bir görüşü vardır. Öte yandan, halk eğitiminde, felsefenin açıkça tanımlanması ve bilim kisvesi altında sunulmaması gerekir. Kuşkusuz, insan doğasına ilişkin hiçbir felsefî görüş, Newtoncu fizik veya Mendel genetiğiyle eşit değerde bir düşünce olarak ele

alınmamalıdır. Ne var ki Amerikan halk okulları biyoloji sınıfları tam da bunu yapmaktadır. Evrimin tasarlanmamış olduğunu ve bunun sonucu olarak insan varlığının salt bir tesadüf olduğunu savunan doktrin, deneysel bilimden ziyade, materyalist felsefeden kaynaklanmaktadır. Açıkçası, biyoloji öğrencilerine materyalist felsefe, deneysel bilim kisvesi altında

öğretilmektedir. Materyalist felsefe bağlamında ne düşünülürse düşünülsün, kuşkusuz o, kanıttan çıkarsama yapmak yerine, kendisini zorla kanıta kabul ettirecektir. Her ne kadar işin içinde bilimsel meseleler varsa da, gerçekte özü mittir.

Fatih Durgun
Fatih Durgun

İngilizler, her zamanki gibi, konuya daha ihtiyatlı yaklaşıyorlardı. John Locke 1695 yılında yayımlanan Hristiyan İnancının Akliliği başlıklı eserinde, Tanrısal vahiyle aklın ilkeleri arasında çatışma olmadığını gösterme çabasındaydı. Mucizelerin doğruluğuna kati surette inanan Locke’un Kutsal Kitap metniyle büyük bir problem içinde olduğu söylenemezdi.


Ne var ki, İnsanın Anlama Yetisi Üzerine Bir Deneme, isimli eserinde, Locke'un insan zihninin doğuşta boş olduğu ve zaman içinde tecrübe neticesinde deneysel bilgi edinimiyle gelişim gösterdiği düşüncesi, zihnin yadsınmasına ve tek gerçeklik düzeyinin maddi dünyada olduğunun iddia edilmesine kadar götürüldü ileriki dönemlerde. Özellikle de 18. yüzyıl Fransız

materyalistleri tarafından.

John Heil
John Heil

Deneysel sonuçlar, zihnin doğasına dair bazı kavrayışlarla çelişse de zihinle ilgili rakip geleneksel açıklamaların çoğu, an itibariyle sahip olunan ya da gelecekte sahip olunması muhtemel her türlü deneysel kanıtla tutarlılık arz eder. Felsefi soru, bu kanıtları ne yapacağınız ile ilgilidir. Bu noktada kılavuzunuz salt bilimsel olamaz. Bilim, deneysel bulguları

açıklamak için bir sistemler sınıflandırması yapar, ancak me bir katı bilimsel ilke bu bulguları nasıl yorumlayacağınızı ya da anlamlandıracağınızı söylemez. Bu iş için sırtınızı "sağduyu"ya ve felsefeye dayamalısınız. Ancak buradan deneysel bulgular belirli felsefi kuramları destekler gibi bir sonuç çıkarılmamalıdır. Aksine, bilimsel bulguları ayıklamak ve

bunları hem sıradan deneyimlerle hem de başka bulgular temelinde edinmiş olduğunuz inançlarla uzlaştırmak da bir yönüyle felsefe yap- maktır: Felsefe yapanlar yalnızca filozoflar değildir. Öz-bilinçli bir şe- kilde felsefe yapanlar ise adanmış filozoflardan olurlar.

John Heil
John Heil

Metafiziğe hoş geldiniz. Metafiziğin, bilhassa metafiziğin ontoloji adı verilen dalının, geleneksel bir işlevi de şeylerin nasıl var olduğuyla ilgili genelgeçer ve etraflı bir kavrayış sağlamaktır. Ontolojinin bu iş- levi, belirli bilimsel amaçların izlenmesinden ziyade, farklı bilimlerin ortaya koyduğu beyanların birbiriyle uzlaştırılmasını içerir. Bilim ve sıradan

deneyimler arasındaki anlaşmazlığı giderme girişimi de bu işlevin bir parçasıdır. Bir bakıma bütün bilimler, sıradan deneyimi verili kabul eder. Sonuçta bir bilim, deneysel çıktıları doğrulayacak gözlem- lere başvurduğu ölçüde "deneysel" kabul edilir. Ancak görünen o ki, gözlem fiilinin içsel karakteri (ve dolayısıyla gözlemcilerin karakteri) bilimlerin elinin

değmediği bir alan olarak kalmıştır. Gözlemin -dışarıya dönük bilinçli deneyimin- doğası bilimin sınırlarında durur. Bu bölümün başlarında bahsettiğimiz muamma, işte tam da bu noktada yeniden kendini gösterir.

David Pears
David Pears

Bu kez, dilin yapısını ve sınırlarını, soyut bir mantıksal kuramdan çıkarsamak yerine, deneysel inceleme yoluyla bulgulamayı deneyecekti. Dil, insan yaşamının bir parçasıdır; o, bütün biçim ve işlev karmaşıklıklarıyla birlikte bu çerçeve içinde incelenmelidir.

David Pears
David Pears

...felsefe aynı anda hem olanaklı tüm deneyin ötesine geçmeye, hem de deneysel bakışı korumaya çalıştığında gidebileceği hiçbir yer kalmaz.
Dolayısıyla felsefenin gerçek görevi, metafizik kurgunun olanaksızlığını gösterecek biçimde, insan düşüncesini dizgesel olarak eleştirmektir. Düşüncenin gerçek anlamda felsefeye dönüşmesi, geriye dönüp de kendini

incelediğinde gerçekleşir.

Ronald L. Numbers
Ronald L. Numbers

Klasik bilimler teolojiyle dinin hizmetinde ikincil bir pozisyonda olmayı kabul etmelidir -yani geçici olan ebedi olana hizmet etmelidir. Klasik bilimlerin içerdiği bilgiyi sevmek gerekmez, ancak meşru bir şekilde kullanılabilir. Orta Çağ'da bilimsel bilgiye karşı böyle bir bakış açısı hâkim olmuş, modern dönemlere kadar varlığını sürdürmüştür. Augustinus'un hizmetçi

bilimi örneğin on üçüncü yüzyılda yararlı bilgi taraftarlığıyla deneysel bilimin kurucularından biri haline gelen Roger Bacon tarafından açık açık ve uzun uzadıya savunulmuştu.