Yalnız bir şeye dayanmak artık benim için mümkün değil; her şeyi kafamda yalnız başıma saklayamayacağım.Söylemek, bir şeyler, birçok şeyler anlatmak istiyorum... Kime?... Şu koskocaman dünyada benim kadar yapayalnız dolaşan bir insan daha var mı acaba?
"Sahih bir metafizik arayışın olmadığı çabalar, psikolojik düzeyde bazı iyileştirmelere vesile olsa bile, insanın hakikat ve anlam problemi karşısında çözümsüz kalmaya mahkûmdur.
Zira problemin temeli olan anlam meselesi bir öz
meselesidir ve öze dair bilgi de fenomenal alanı aşkın bir metafizige dayanmak zorundadır. Metafizik bilginin oluşla ilgisi yoktur; o,
"varlık"la, ilkeyle ilgilidir..."
"Padişah bir olur. Şimdi ise İstanbul'da beş padişah var.
Bunların zulümlerine, insafsızlıklarına dayanmak gücümüz yoktur." diye bir kez daha bağırdılar.
Bu feryatlardan sonra padişah veziri içeriye istedi.
Vezir gelen adama Mühr-ü Şerif'i verip kendisi gitmedi.
“ Savaş, sadece cephelerde olsa, sadece şehitlerin acısına dayanmak ve gazilerin yarasını sarmaktan ibaret olur... “
Aklın mahsüsâta hasredilmesi düşüncesi de yanlıştır. Bu, his ile akıl arasındaki farkı ortadan kaldırır. Halbuki aklın alanı hissin sahasından daha geniştir ve akıl, mahsüsâtın ötesine de geçebilir. Öte yandan aklı mahsüsât alanına hapsetmek onu yokluğa mahkûm etmek demektir. Bu düşünce, gözün görmediği, elin dokunmadığı şeyi kabul etmeme, dolayısıyla da
hissî alanda olmadıgı için Allah’ın varlığını akılla ortaya koyamama gibi bir sonucu beraberinde getirir ki böylesi bir sonuç bâtıldır.49
Hissin akla karşı tercih edilmesi hiçbir şekilde kabul edilemez. Aklın his ve tecrübeye dayanmak süretiyle güç kazanabileceği ifadesi dahi, aklı istihfâf anlamı taşır.” Akıl ve mantığı yanına alan bir düşünce
en sağlam yolu tutmuştur.
Çağdaş dünya zehirlidir ve ona dayanmak ya da onun içinde serpilip gelişmek için olağanüstü boyutlara varan bir hayat düzenlemesi ve arınma gereklidir .
1 Kasım 1918'de İttihat ve Terakki'nin beş gün sürecek son kongresi başlar. 2 Kasım 1918'de ise iktidarın üç paşası,Enver,Talat,Cemal Paşalar,yanlarına bir kısım İttihat ve Terakki mensubunu da alarak Alman elçilik vapuruyla yurtdışına kaçarlar. Yalnız bir iddiaya göre,henüz kongre başlamadan 31 Ekim 1918 gecesi,İttihatçı lider Talat Paşa,geç bir saatte Kara Kemal
ile Kara Vasıf Bey'i evine çağırtır.Evde Mütareke'yi ve olan işleri muhakeme ederler.Talat Paşa,bu fikir alışverişinden sonra konuya girerek şöyle konuşur: "Şartlar çok ağırdır.Bu ağır şartlar karşısında bir şeyler yapılması tabiidir. Ama bunu kim yapacaktır? İşte asıl düşünülmesi icap eden de budur. Evet,Büyük Devletler,bizi bir savaşın içine iterek kendi
maksadına ulaşmak istemiş ve buna kavuşmuştur da.Kimsenin buna itiraz koyacak hali yoktur.Biz dayanmak için harp ettik. Neyse bunlar artık boş. Merkezi Umumi'de de açık açık aynı meseleleri konuştuk. Evet diyeceğime geliyorum yine.Bir şeyler yapılacaktır,bunu kim yapacaktır? Kuvvetli bir el lazımdır.Mesela Mustafa Kemal Paşa... Temiz bir maziye sahiptir.Mağlup olmamış bir
kumandandır. Ordu mensupları da kendisini sayarlar.Halk da Mustafa Kemal Paşa'yı sevmektedir.Ben Mustafa Kemal Paşa'nın mühim bir işe soyunacağını tahmin ediyorum.Kendisi kongrelerde öteki arkadaşlarımızın sıkça münakaşa ettiği bir mensubumuzdur. Ama size söylüyorum,eğer bir şeyler yapmak isterse çekişmeler bir tarafa konulmalıdır.Kendisine yardımcı
olunmalıdır.Önünü kesmemek,açmak icap eder. Daha sonra Talat Paşa 15 Mart 1921'de Berlin'de bir Ermeni tarafından,Cemal Paşa 21 Temmuz 1922'de Tiflis'te yine bir Ermeni tarafından öldürülürler! Enver Paşa ise Buhara'da Bolşevikler ile savaşırken 4 Ağustos 1922'de öldürülür. Talat ve Cemal paşaların katledilmeleri,Ermenileri tehcire karar verip bunu uygulayarak "Büyük
Ermenistan" hayalinin gerçekleşmesine engel olmalarından dolayı kendilerine kin bağlayan Ermenilerce yapılan öç almaya yönelik birer eylem olur.