Babalarının aniden gidişi yaralamıştı evdeki iki küçük kalbi. Annesi zaten yalnızdı. Kocası ara sıra eve uğrasa da ev halkıyla aynı masada yemek yediği günler sayılıydı; o nedenle yokluğunu hissetmeyecekti Nuriye Hanım. Ya da öyle söylemişti başlarda, gururundan. Onun tek sıkıntısı geçim meselesi olacaktı ki erkek kardeşi onları aç ve açıkta bırakmazdı. Ama
iki küçük kalp çok yaralanmış, onlar büyürken kalplerindeki yaraları da büyümüştü. Kadir ve Müjgân, babalarıyla aynı çatı altındayken onun ilgi ve sevgisini hiç görememişlerse de “Belki bir gün, biz de sığınabiliriz çınarın gölgesine, yaslanabiliriz başkaları gibi baba ağacına…” diyerek her sabah ümitle uyanmışlardı. Babalarının uzaklara gittiğini
öğrendikleri o gün bu ağacın temelli yıkıldığını görüp perişan olmuştu ikisi de. Müjgân, babasını umutla beklemeye devam etti kısa hayatında. Kadir ise yaslanmak istediği ağacın bir daha yeşermeyeceğini fark etmiş, rehbersiz kalmıştı hayat mücadelesinde. Müjgân, abisine yaslanabilirdi nasıl olsa; annesi de dayısına. Kadınların mutlaka bir erkekle birlikte var
olabilecekleri bakışı toplumsal bir içgüdü olarak doğuştan yerleşmişti benliklerine.
Babasının annesine şiddet uyguladığını gözleriyle görmemişlerdi. Ama Nuriye Hanım bazı sabahlar yataktan şiş gözlerle kalkıp gün boyu ağlar, yüzünde veya vücudunda morluk ya da kırmızılık olsa da çocuklara hep karnının ağrıdığını söylerdi. Böyle zamanlarda
çocukların daha fazla suçu olurdu annelerinden dayak yiyecek, nedense… En büyük sorun kıskançlıktı anladıkları kadarıyla. Oysa karısını yan komşuya bile göndermeyen adam kafasına esince başka kadına nasıl da gitmişti? Nuriye Hanım rahat edebilmiş miydi sanki? Uzaktan takip edip “Bir yamuğunu görürsem, n’apacağımı kendisi iyi bilir...” diye binlerce kilometre
öteden iletirdi tehditlerini.
Sf.91
Freud'a göre, erkekler annelerinin, kızlar da babalarının özelliklerini taşıyan kişileri eş olarak tercih etme eğilimindedir.
Dünyanın dört bir yanında sırf İslâm dinine mensup olduğu için annelerinin tebeşirle yerlere siluetlerini çizip ona sarılan çocuklar yaşıyor bu dünyada. Babalarının mezar toprağına sarılmış çocuk resimleriyle yıkılıyor gönül dünyamız.
Bilinenin aksine en güzel babalar ölürdü ve
en güzel oğullar öldürürdü babaları, oğullardı ki babalarının yarım kalmış en ince tasvirleriydiler, duyarlardı yüreklerinde bir depremin uğultusunu.
"Benzer benzeri oluşturur, doğurur" ilkesi gereğince cinsel damgalamada yavrular anne babalarının görüntüsüyle damgalanmaktadır; yetişkin hale geldiklerinde de bu görüntü eş seçimleri için onlara kalıp oluşturmaktadır. Kuş yavrusu cinsel olarak mavi tüylú anne babayla damgalanmışsa, mavi tüylü eş seçme eğilimi göstermekte; kendi yavrularını da mavi tüylü anne
baba görüntüsüyle damgalayarak döngüyü devam ettirmektedir.
Bunların hepsi yavaş yavaş bozularak Müslümanlaşmakta. Zira zaten yaşlı başlı olanlar, dini inançları Hristiyanlık olduğu için neredeyse tahammül edilmez bir boyundurukla karşılaşınca, bellerini büken vergilerden muafiyet için Türk saflarına geçmekte. Erkek çocuklara gelince, ebeveynler her türlü yük ve vergiden muafiyetleri için oğullarını sünnet ettirmekte ve
Hristiyan kızlar da ana babalarının canları hatırına yeniçerilerle evlendirilmekte. Eski sakinlerden az da olsa geriye kalanlarda Hristiyanlık namına isim ve vaftiz haçından başka neredeyse hiçbir şey kalmamış.
Kişinin kendi ruhunda bulunan deliklerin farkına varıp onları kapatması kolay bir iş değildir. Hayat denen
sapık vahşi bir tecavüzcüdür ve ruhlar üzerinde erilli-
ğinin kuvvetine bağlı olarak irili ve ufaklı delikler açar.
Bu tecavüzcünün altındayken elde edilen deneyimlerin
kuvvet kazanabilmesi ve bir anlam yakalayabilmesi ise
deliklerin nasıl
kapatılacağını öğrenmekle ilişkilidir.
Açılan her delik bir şekilde kapatılmalıdır, ancak kapatı-
lamıyorsa da üzeri yamanmalı ve yamaya iyi bir makyaj19
yapıp korumaya alınmalıdır. Aksi hâlde her bir delik için
dışarıda hazır bekleyen tecavüzcünün öz çocukları, yani
insan, içeri sızmak için ömrünüzün sonuna kadar peşinizi
bırakmayacaktır. Hayat mücadelesi dedikleri de tam
olarak budur; fakat asıl çelişki ve kısır döngü deliklerini kapatmayı becerebilmiş olanlardan patlar. Onlar artık
hayatın gerçek birer öz çocuğudur ve babalarının tahtına
göz dikmeye cüret ettikleri için potansiyel tecavüz vakalarının başrol oyunculuğuna terfi etmiştir.
Yeni yılınızı insan haklarının çiğnenmediği, düşünce suçunun olmadığı, demokrasinin tüm kurumlarıyla işler hale geldiği emekçi sınıfların da kapitalist sınıflar gibi örgütlenip devlet yönetiminde söz sahibi
oldukları, milli gelirin asil dağıtıldığı, sosyal adaletin gerçekleştiği; ekonomimizin IMF'nin, holdinglerin, para babalarının çıkarlarına
göre değil, çalışan geniş halk kitlelerinin çıkarlarına göre yönetildiği ;kalkınmış, çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmış, tam bağımsızlığın, özgürlüğün, barışın, kardeşliğin, dostluğun, sevginin egemen olduğu yepyeni bir Türkiye'nin özlemiyle kutlarım.