Sizler, yüzlerinizin perdesini aralamadan gülenler, kimsiniz? Siz başınızı hiç kaldırıp bakmaz mısınız saçlarınıza değen bir kuşun kanatlarına?
Aşk başınızı mı döndürüyor? Hiç de değil. Viski iki misli döndürüyor.
KENT DURAKLARI - 48 SAATTE MİDYAT
Midyat tam anlamıyla bir müze kent. Burada başınızı nereye çevirseniz yıllara meydan okuyan bir tarihî yapıyla karşılaşıyorsunuz. Kentte daracık gölgeli sokaklarda dolaşırken ya da zarif kemerli geçitlerden geçerken kendinizi Doğu'da geçen gerçeküstü bir romanda gibi hissetmeniz işten bile değil. Kentin mührü sayılan taş
evler, özellikle masmavi gökyüzünün altında adeta altın gibi parlıyor. Kalker taşından yapılmış birkaç katlı evlerin kapı ve pencerelerindeki oya gibi işlemelere hayran kalacaksınız. Midyat'ın mimari dokusu burada yıllarca beraber yaşamış farklı kültürlerin ve inanışların bir sentezi. Gezinize kent merkezindeki en eski kilise olarak anılan Mor Aksanoya'dan
başlayın. Tarih sahnesine çıkışı yine 4'üncü yüzyıla uzanan Mor Barsavmo kilisesi, 20'nci yüzyılın başında inşa edilmiş Protestan Kilisesi ve Mor Gabriel Manastırı'ndan iki keşiş tarafından kurulmuş Mor Abraham Kilisesi de kent merkezinde birbirlerine çok yakın mesafede bulunuyor. Midyat'ın en bilindik tarihî yapısı olan Mor Gabriel Manastırı ise kent merkezine 23
kilometre uzaklıkta alçak bir tepe üzerinde yer alıyor. Temelleri 397 yılında Mor Şmuel (Samuel) ve Mor Şemun tarafından atılan Mor Gabriel, dünyanın en eski ve faal Hristiyan manastırlarından biri. Süryanilerin anayurdu olarak bilinen Tur Abdin platosunda yükselen manastırda ayrıca altıncı yüzyıldan kalma Azizler Evi, Meryem Ana Kilisesi ve göz alıcı Teodora Kubbesi
bulunuyor. Minarelerindeki işlemelerle büyüleyen Ulu Camisi ve H. Abdurrahman Camisi'ni de gördükten sonra kendinizi, yörenin leziz yemekleriyle ödüllendirin.
"Muzdarip olduğunuz illet bence ‘hayat hastalığı' olarak adlandırılmalı. Siz tabiri caizse kötü bir denizcisiniz ve hayatınızın devinimi akli dengenizi bozuyor. Orada, sizin altınızda ve dört bir yanınızda o hayat denen muazzam, zaptedilemez, acımasız yapı dev dalgalarla kabarıyor, rüzgârla şişiyor, alçalıyor ve yükseliyor. Bu devinimi kanınıza karışıyor,
başınızı döndürüyor. Bu fırtınalı denizlere alışın artık, Efendi Nathaniel! Tabii bu devinimi hissetmeye bir son verin demek istemiyorum kesinlikle... Hissetmeye devam edin ama ondan hoşlanmayı öğrenin; hoşlanmasanız da her halükârda sabit durabilecek bacaklar ve sağlam bir kafayla ona katlanmayı öğrenmelisiniz."
Bilim insanlarının tahminine göre bulut örtüsü oranındaki birkaç puanlık bir artış, önümüzdeki yüzyılda gerçekleşmesi beklenen ısınmayı tamamen telefi edebilir. Bunu yapay yoldan yaratmanın bir yolu, gelen ışığı bir miktar engellemek için uzaya büyük bir paravan göndermek. Günün birinde başınızı kaldırıp baktığınızda gökte dostça süzülerek sizi
felaketten koruyan koyu bir leke görebilirsiniz. Gönül ister ki Dünya'ya bakan yüzünde şöyle yazsın: “TANRI AŞKINA İNSAN EVLADI, NASIL GÖZ YUMDUN BÖYLE BİR ŞEYİN YAŞANMASINA?!”
• Ey dinini dünyaya satan ve küfr-ü mutlaka düşen bedbahtlar! Elinizden ne gelirse yapınız. Dünyanız başınızı yesin ve yiyecek. Yüzer milyon kahraman başlar feda oldukları bir kudsî hakikate başımız dahi feda olsun! Her ceza ve idamınıza hazırız.. "
❀|Bediüzzaman Said Nursî
Bazı meyveleri yemek sabır ister, çaba ister. Mesela nar; kabuğunu
soyacaksınız, üstünüzü başınızı leke yapmadan taneleyeceksiniz,
sonra lezzetine vararak yavaş yavaş yiyeceksiniz. Belki yerken
çekirdeklerinden rahatsız olacaksınız. Ama müthiş bir zevk de
alacaksınız. Bitirdiğinizde o rayihayı hiç unutmayacaksınız. Oğuz
Atay’ın
Tutunamayanlar’ını; Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Saatleri
Ayarlama Enstitüsü’nü, Huzur’unu; Peyami Safa’nın Yalnızız’ını
okumak da aynı nar yemek gibidir. Başlangıçta zorlanırsınız, sabırla okumaya devam ederseniz, edebilirseniz, her sayfasında, hatta her satırında ihtimam gösterirseniz, alacağınız lezzet müthiştir. Ve o tadı hiç unutamazsınız
Yürümek farklıdır.
Yürümek felsefedir.
“Alıp başınızı yollara düşmek, yürümek” size özeldir.
Derdiniz başınızı aştığında bunu kabul etmek cesaret ister.