Hakan Altunç
Hakan Altunç

… Demek hayvanın vazife-i asliyesi taallümle tekemmül etmek
değildir ve marifet kesbetmekle terakki etmek değildir…”
Ali, hem sohbeti dikkatle dinliyor hem de arada bir dinledikleri
karşısında nasıl tepki verdiğini kontrol etmek amacıyla göz ucuyla
Faruk’u süzüyordu. Faruk ise dikkatini şimdiye kadar düşünmediği
hakikatleri anlatan nurlu

simanın ağzından çıkanlara vermişti.

Perihan Onay
Perihan Onay

“Bir millet erkek ve kadın denilen iki cins insandan mürekkeptir. Kabil midir ki, bir kitlenin bir parçasını terakki ettirelim. Diğerini müsamaha edelim de kitlenin heyet-i umumiyesi mazhar-ı terakki olabilsin? Mümkün müdür ki, bir camianın yarısı topraklara zincirlerle bağlı kaldıkça diğer kısmı semalara yükselebilsin? “

ATATÜRK, Ağustos 1925

Vahakn N. Dadrian 
Vahakn N. Dadrian 

One noteworthy point during that process of charting a course towards genocide were the resolutions and decisions of the 1910 Saloniki Congress of Ittihad, briefly mentioned in the introduction of this work. Even though it was primarily the ongoing tensions in Macedonia and Albania that had triggered these decisions in 1910, one of the main targets covered by the broad sweep of these decisions

were the Armenians. Internal secret communications, relayed through letters in 1906 and 1907(nearly four years earlier) disclose the fact that the Armenians were labeled as the arch enemies of the Muslims of Turkey and the Caucausus, "to be dealt with accordingly." The letters were signed by two medical doctors, Drs. Nazım and Şakir, [1] the prime architects of the World War I Armenian genocide,

both of whom were condemned to death by the 1919 Turkish Court Martial as arch perpetrators. In his 8 December 1907 letter, Şakir openly conceded, for example, that Ittihad's previous agreements with the Armenians, and the promises made to them, had no value whatsoever. He described these promises as baits to exploit the latter's resources for the benefit of the struggling Young Turks, and for

the end of gaining sufficient strength to settle scores with them in due course of time. After reproducing this letter Turkish historian Bayur noted the relative carelessness with which these ominous declarations of future intent were made in writing. [2]

---
1. Y. H. Bayur, Türk Inkilabı Tarihi, vol. 2, part 4, (Ankara: Turkish Historical Society, 1952), pp. 85-7, involving two

letters dated 23 November 1906, and 22 September 1906; for the 3 January 1908 letter see pp. 125-6; for the same letters see also Ahmed Bedevi Kuran, Inkilap Tarihimiz ve İttihad ve Terakki (The history of our revolution and Union of Progress), (Istanbul: Tan, 1948), pp.214,215.
2. Bayur, Türk Inkilabı Tarihi, [n1], p.130.

Aydın İdil
Aydın İdil

Genç Buharalilarin Doğu Buhara'da bir mili hareket oluşturmak yoluna gittikleri ve Cumhurbaşkanı Osman Hocaoğ­lu'nu Doğu Buhara'ya gönderdikleri kayıtlıdır. Diğer yandan Bu­hara' da bir İttihat ve Terakki Şubesi olduğu ve bu şubenin söz ko­nusu mili hareketi oluşturmak yolunda faal olduğu yolunda bilgi­ler vardır.

Necati Fahri Taş
Necati Fahri Taş

Ali Kemal, Osmanlı Devleti üzerinde tahakküm kurmaya çalışan İngiliz-Alman rekâbetinde, İngiliz taraftarıdır. Bunun için, İngiliz hâkimiyetini şiddetle desteklemektedir. Anadolu'daki hareketi hep İttihat ve Terakki hareketi olarak görmüştür. Onun için, "Anadolu çıkmaz yoldadır. Onun başındakiler de zorbadır." gibi ifâdeler kullanmıştır. Ali Kemal bu

davranışlarında, sâdece fikre değer vererek, diğer hususları görmemiş veya görmemezlikten gelmiştir.

Mehmed Selahaddin Bey
Mehmed Selahaddin Bey

İşte buna binaen Almanya Hükümeti ile umumî harbe katılmak gibi delice bir hareketten geri durmadılar. Hatta İslam alemini ayaklandırmak, velinimetlerinin arzularına daha fazla yardım edebilmek için "Cihad-ı Mukaddes" adıyla dini bir harp ilanından dahi dahi çekinmediler. Ancak cihad ilan eden İttihat ve Terakki reislerinin ne oldukları İslam alemi tarafından bilindiği için,

ilan edilen cihadın şer'i ve dini olmadığı anlaşılarak, birçok yerlerde nazarı itibara bile alınmadı. Cihad ilan eden İttihat ve Terakki hükümeti erkanı, din ve imandan çoktan uzaklaşmışlar hatta Şeyhülislamları Musa Kazım Efendi ve Hayri Efendi de onlara uymuşlardı.

Verjine Svazlian
Verjine Svazlian

Eskişehir’li olayların hayatta kalan görgü tanıklarından Hovhannes Gasparyan (d.1902) şunları hatırlamakta: “…İttihat ve Terakki Cemiyeti komitesi Talât başkanlığında gizli bir oturum yapmış, o oturuma Enver, Doktor Nazım, Behaeddin Şakir ve başkaları da katılmıştı. Onlar Türkiye’de yaşayan Ermenileri ortadan kaldırmayı kararlaştırır ve o oturumda yok etme

planını geliştirirler: yeni doğan bebeklerden en yaşlı insanlara kadar hiçbir Ermeni’yi sağ kalmamalıdır. O komite oturumunda konuşma yapan Doktor Nazım’dır. Bildirisinde: “Ben Türkiye’yi yeniden diriltmek için sizin yoldaşınız kardeşiniz
oldum; sadece Türk bu topraklarda bağımsız ve egemen olarak yaşamalı, Türk olmayan unsurlar yok olmalıdır; tek bir

Ermeni dahi kalmamalı, hepsi yok edilmelidir!” diye konuşmuştur. Benzer bir konuşma yapan Doktor Behaeddin Şakir en küçüğünden en büyüğüne kadar bütün Ermenileri yok etmeyi önermiştir. Bu kararın altına Sultan Reşad da imzasını koyacaktı; ama, Reşad’ın imzalayacağından kuşku duyduğu için, Alman büyükelçisiyle temas kurup onun kendisinden birkaç dakika önce

Padişah’ın yanına gitmesini istedi. Ve büyükelçi Padişah’ın huzurundayken Talât Paşa o gizli toplantıdan çıkan kararı götürdü; büyükelçinin yanında ve onun etkisiyle kararı Sultan’a imzalattılar; o karar sayesinde de 24 Nisan 1915’te Ermeni katliamı yapıldı…”

Celîlê Celîl
Celîlê Celîl

Kürt Teavün ve Terakki cemiyeti mensuplarının en büyük amaçlarından biri, Kürt nüfusu içinde okuma-yazmayı yaygınlaştırmaktı. Dernek bünyesinde, görevi okul açmak ve Kürtçe kitaplar basmak olan, “Kürt Neşrî Maarif” derneği (Kürtçe Okuma Yazmayı Yayma Derneği) kuruldu.

Celîlê Celîl
Celîlê Celîl

Politik faaliyetlerini birleştirme ve aynı yolda yürüme gayesini hedefleyen "Kürt Teavün ve Terakki Cemiyeti" 1908 sonbaharında Abdulkadir ve Prens Emin Bedirxan tarafından İstanbul'da kuruldu.

Fahrettin Süldür
Fahrettin Süldür

ONUNCU YIL SÖYLEVİ (NUTKU)

Türk Milleti!
Kurtuluş savaşına başladığımızın 15'inci yılındayız. Bugün cumhuriyetimizin onuncu yılını doldurduğu en büyük bayramdır.
Kutlu olsun!
Bu anda büyük Türk milletinin bir ferdi olarak bu kutlu güne kavuşmanın en derin sevinci ve heyecanı içindeyim.
Yurttaşlarım!
Az zamanda çok ve büyük

işler yaptık. Bu işlerin en büyüğü, temeli Türk kahramanlığı ve yüksek Türk kültürü olan Türkiye Cumhuriyeti'dir.
Bundaki muvaffakiyeti Türk milletinin ve onun değerli ordusunun bir ve beraber olarak azimkârâne yürümesine borçluyuz.

Fakat yaptıklarımızı asla kâfi göremeyiz.Çünkü daha çok ve daha büyük işler yapmak mecburiyetinde ve

azmindeyiz.Yurdumuzu dünyanın en mâmur ve en medenî memleketleri seviyesine çıkaracağız. Milletimizi en geniş refah vasıta ve kaynaklarına sahip kılacağız. Millî kültürümüzü muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkaracağız.

Bunun için, bizce zaman ölçüsü geçmiş asırların gevşetici zihniyetine göre değil, asrımızın sürat ve hareket mefhumuna

göre düşünülmelidir. Geçen zamana nispetle, daha çok çalışacağız. Daha az zamanda, daha büyük işler başaracağız. Bunda da muvaffak olacağımıza şüphem yoktur. Çünkü, Türk milletinin karakteri yüksektir. Türk milleti çalışkandır. Türk milleti zekidir. Çünkü Türk milleti millî birlik ve beraberlikle güçlükleri yenmesini bilmiştir. Ve çünkü, Türk

milletinin yürümekte olduğu terakki ve medeniyet yolunda, elinde ve kafasında tuttuğu meşale, müspet ilimdir. Şunu da ehemmiyetle tebarüz ettirmeliyim ki, yüksek bir insan cemiyeti olan Türk milletinin tarihî bir vasfı da, güzel sanatları sevmek ve onda yükselmektir. Bunun içindir ki, milletimizin yüksek karakterini, yorulmaz çalışkanlığını, fıtrî zekâsını, ilme

bağlılığını, güzel sanatlara sevgisini, millî birlik duygusunu mütemadiyen ve her türlü vasıta ve tedbirlerle besleyerek inkişaf ettirmek millî ülkümüzdür.

Türk milletine çok yaraşan bu ülkü, onu, bütün beşeriyete hakikî huzurun temini yolunda, kendine düşen medenî vazifeyi yapmakta, muvaffak kılacaktır.

Büyük Türk Milleti, on beş yıldan

beri giriştiğimiz işlerde muvaffakiyet vadeden çok sözlerimi işittin. Bahtiyarım ki, bu sözlerimin hiçbirinde, milletimin hakkımdaki itimadını sarsacak bir isabetsizliğe uğramadım.

Bugün, aynı inan ve katiyetle söylüyorum ki, millî ülküye, tam bir bütünlükle yürümekte olan Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medenî âlem, az zamanda bir kere

daha tanıyacaktır.

Asla şüphem yoktur ki, Türklüğün unutulmuş büyük medenî vasfı ve büyük medenî kabiliyeti, bundan sonraki inkişafı ile, âtinin yüksek medeniyet ufkunda yeni bir güneş gibi doğacaktır.

Türk Milleti!

Ebediyete akıp giden her on senede, bu büyük millet bayramını daha büyük şereflerle, saadetlerle huzur ve refah

içinde kutlamanı gönülden dilerim.

Ne mutlu Türk'üm diyene!

29 Ekim 1933