Cemil Meriç
Cemil Meriç

Sağcı ve solcu gibi sınıflandırmaları hiçbir zaman benimsemedim. Bunlar hakikati kapamaya yarayan uydurmaca mefhumlardır. Bilhassa sosyal sınıflara ayrılmamış bir ülkede sağcı solcu ne demek?

Cemil Meriç
Cemil Meriç

“... Sağcı ve solcu gibi sınıflandırmaları hiçbir zaman benimsemedim. Bunlar hakikati kapamaya yarayan uydurmaca mefhumlardır. Bilhassa sosyal sınıflara ayrılmamış bir ülkede sağcı solcu ne demek?”

Cemil Meriç
Cemil Meriç

"Artık sağcı solcu kalmadı.Elimizde bir vatan kaldı, bir de vatan hainleri."

A. Tarık Çelenk
A. Tarık Çelenk

1980'lerin başında İsra­il Lübnan'ı işgal etmişti. Büyük bir iç savaş yaşanıyordu. Radyolarımızdan, tercümeden midir bilinmez devamlı, ‘sağ­cı Hıristiyanlar ve solcu Müslümanlar' savaşından bahsediliyordu. Hatırladığım kadarıyla uzun süre bizim mahallenin kafası da karış­mıştı. Sağcı oldukları için Hıristiyanları mı destekleye­ceklerdi yoksa solcu

Müslüman kardeşlerimizi mi? Sonunda TRT'ye müdahale edildi ve sağcı-solcu sıfatları çıka­rıldı, geriye Hıristiyanlar ve Müslümanlar kalmıştı.

Fikri Günay
Fikri Günay

Kanştır barıştır uygulaması son olarak hücrelerde de
yapılarak, Mamak'taki tüm tutsaklar için yeni bir
yaşam başlatılmış oldu.
Önceden hazırlanan liste, iki veya üç solcu tutsağın
yanına bir sağcı verilerek 52 hücrenin yeni konukları
tespit edilmişti. İsim olarak kimseyi pek bilmiyordum.
Benim dışımda çoğu tutsak uzun zamandır bu

tecrit
denen hücrelerde kalıyordu. Bilhassa sağcıların elit
tabakası, darbe öncesinde ayrıcalıklı yaşayabilmek
için bu hücreleri tercih etmişti.
Uzun süre soruşturmama karşın, beni, niçin koğuşa
verdiklerini öğrenemedim. Yaşıma rağmen, öne çıkan,
önceden bilinmemi gerektiren bir devrimci
olamadığırndan diye düşünüyorum. Yani

tanınan biri
değildim. Yoksa neden tekrar koğuşa versinler ki?

Sinan Alper
Sinan Alper

Farklı aile ortamları, çocukların ileride hangi siyasi tutumları benimseyeceklerini derinden etkilemektedir. Daha sert ve disiplinli ebeveynlerin çocukları genel olarak daha sağcı olurken empatiye daha fazla önem veren ve kuralların sebebini açıklayan ailelerin çocukları daha solcu olmaktadır.

Ali Özcan
Ali Özcan

3 Mayıs 1944 Olayları Tek başına iktidar olan CHP yönetimi, 2. Dünya Savaşı’nın kaderinin değiştiği, Alman yenilgisinin başladığı 1943 yılına kadar açık olmasa bile ses çıkarmayarak, tepkisiz kalarak Alman yanlısı yazı ve hareketlere göz yummuştur. Ancak 1943 Temmuz’unda çıkan bir broşür büyük yankılar uyandırmıştır. F. Erkman imzasıyla yayımlanan ‘En

Büyük Tehlike’ adlı bu broşür, faşizm tehlikesine dikkati çekmekte, bazı dergi (Çınaraltı, Bozkurt, Gökbörü, Orhun) ve yazarları (Emekli General Hüseyin Hüsnü Emir Erkilet, Peyami Safa, Nihal Atsız, Yusuf Ziya Ortaç, Orhan Seyfi Orhon) savaş kışkırtıcılığı yapmakla, Türkiye’yi bir maceraya sürüklemekle suçlamaktadır (Çavdar, 2004: 444). Bu broşür hemen

TBMM’de yankı bulmuş ve sorulan bir soru üzerine Dışişleri Bakanı, “Bizim Türkçülüğümüz bu vatanın sınırları içine girmiş olan Türklere ait ve münhasırdır” diyerek hükümetteki tutum değişikliğinin sinyallerini vermiştir. 1944 Mayıs ayında yayımlanan bir resmi tebliğ ile ‘Tahrikçi Turancılar’ın açığa çıkarıldığı açıklanmıştır. Nihal

Atsız, Zeki Velidi, Reha Oğuz Türkkan ve Dr. Hasan Ferit Cansever başta olmak üzere birçok kişi (23 kişi) tutuklanmıştır. Bu noktaya gelmeden önce öne çıkartılan Sabahaddin Ali ve Nihal Atsız davası vardır. Nihal Atsız Orhun dergisinde “Başbakan Şükrü Saraçoğlu’na açık mektup” başlıklı bir yazısında Sabahaddin Ali’yi vatan hainliğiyle suçlayınca, S. Ali

hakaret davası açarak Atsız’ı mahkemeye vermiştir. Hükümetin sağı-solu birbirine vurdurma politikasının gereği olarak S. Ali’yi bu davada Ulus gazetesinin hukuk müşaviri temsil etmiştir. Dava sırasında (Nisan 1944) çoğunluğu Siyasal Bilgiler Okulu öğrencisi olan sağcı öğrenciler Adliye binasının önünde gösteri yapmıştır. Bu durum hükümetin daha sert bir

tutum almasına neden olmuştur. Sonuçta Atsız, 9 Mayıs 1944’te dört ay hapis ve 66 TL para cezasına çarptırılmıştır (Çavdar, 2004: 444-445).

Şevki Yılmaz
Şevki Yılmaz

Üçüncüsü, müslümanların kimliklerini kelime ve kavramlarla zehirlemeleridir.
Müslümanlık kimlik ve şahsiyetinden bizi uzaklaştırdılar; kimliğimizi artık düşünemez olduk. Müslümanları zehirli kelimelerle Allah’tan uzaklaştırmak istediler, sağcılık, solculuk, ırkçılık ve diğer zehirli kelimelerle... Yıllarca sağcı mısın, solcu musun; sosyal demokrat

mısın, diye tartışıldı. Asli kimliğimiz olan müslümanlık ise unutuldu.

Kerem Karaosmanoğlu
Kerem Karaosmanoğlu

Tekil vakaların mevcudiyeti ve yaygınlığı bir yana, komplo teorilerinin aksiyona dönüşme potansiyeli hakkında verilebilecek örneklerin en çarpıcı olanıysa herhalde Holokost’un kendisidir. Jörg Lanz von Liebenfels’in ariosophy düşüncesinden Thule Cemiyeti'ne ve Nazilere uzanan çizgi o kadar da belirsiz ve ince sayılmaz. 24 Haziran 1922’de Weimar Cumhuriyeti Dışişleri

Bakanı Walther Rathenau suikasta kurban gider. Suikastın failleri olarak aşın sağcı “Organisation Consul” grubunun üyeleri yakalandıktan sonra Rathenau’yu Protokollerde adı geçen Siyon liderlerinden biri olduğu için öldürdüklerini açıklarlar.zs Rathenau yıllar önce yazdığı bir yazıda dönemin oligarşik ekonomik yapısını eleştirmiş, birbirini tanıyan 300 kişiden

bahsetmiş ve bu grubun Avrupa’nın kaderini tayin ettigini söylemiştir.26

Fakat Yahudi olması öne çıkartılarak cümleleri bağlamından kopartılmış, kendisi sanki 0 grubun içerisindeymiş gibi söyledikleri bir itirafname olarak yorumlanmış, çarpıtılmıştır. Sembolik linç, takip eden cinayetin habercisi gibidir. Adolf Hitler iktidara geldikten kısa süre sonra

1933 yılında suikastçılar onuruna bir anıt yaptırır. Propaganda Bakanı Joseph Goebbels’in “aşırılıkçı Yahudi entelektüelliginin sonu”nu ilan ettigi zaman aynı zamandır. Protokoller uzun süre Nazi ideolojisinin meşrulaştırıcı unsurlarından birini oluşturur. Hitler, Kavgam kitabında Protokoller’i över. Nazi Almanyası’nda metin okul müfredatına dahil edilir.27

Protokollcmer’in vahşet üretme kapasitesine sahip bir metin olduğu su götürmez.”