"Savunduğum amacın hala peşindeyim ve devrim yenilgisinin peşine takılıp yitip giden Menşevikleri takip eden Petersburg işçileri beni mahcup ediyor... Her zaman aynı tarzda hareket ettim, ne zaman bir ayrılık çıksa, bu ayrılığı ortadan kaldırıcı ve devrim karşıtlarını yok edici bir savaştan yana oldum..."
"1910-1914 yılları arasında Petersburg Üniversitesi'nde okuyordum. Bizler, öğrenciler, siyasi başkaldırılara katılıyor, sokaklarda hükümet karşıtı mitingler düzenliyorduk. Balkan Savaşları Petersburg'daki öğrenci hareketlerini ateşlemişti. Savaş sırasında Rusya tarafsız olmasına rağmen açıktan Balkan Slavlarına yardım ediyordu. Petersburg caddelerinde
"Ayasofya'nın üstüne Haç dikilmesini" talep eden yürüyüşler yapılmaya başlamıştı. İşte bunların hepsi bizleri, öğrencileri çok rahatsız etmişti. Azeri, Tatar ve Türkistan'lı öğrenciler, Ruslar'dan ayrı kendi başımıza hareket etmek istedik. O yıllarda görevi gereği Petersburg'da yaşamakta olan Serali Lapin'in onayını alarak, onun evinde toplanmaya başladık."
Mustafa Çokay
St. Petersburg şehri, Rusya'nın yeni Avrupalaşmış yüzünün oluşturulmasında belirleyici bir rol oynadı. Petro, Batı tarzına uygun olarak taştan sarayların ve devlet binaları tasarlamaları ve yapım sürecine nezaret etmeleri için yüzlerce yabancı mimarı, yapıların dekore edilmesi için ise yüzlerce ressam ve heykeltraşı seferber etti. Caddeleri düz, manzaraları açık,
kanalları Petro'nun Amsterdam ve Venedik'te gördükleri kadar güzel olacaktı.
Yeltsin, Lenin ve Stalin’den sonra hiç kimsenin yapmadığı kadar ülkeyi değiştirdi: Rusya’nın Sovyet sisteminden ve planlı ekonomiden pazar ekonomisine, özgür se çimlere ve demokratik bir anayasal düzene geçişini sağladı. 1989 yılından beri seçilmiş milletvekili olarak iki kez, (1991 ve 1996 yıllarında) doğrudan seçimle Rusya’nın başkanlığına seçildi.Yeltsin,
Gorbaçov karşıtlarının devlette oluşturduk kırı im paratorluğu1991 Ağustos’unda bozguna uğrattı. 1993 yılında Rusya Federasyonu ’ndaki aşamalı anayasa reformu hak kındaki1 ünlü 1400 numaralı genelgeyle ve ordunun da yardımıyla Rusya’nın yeniden Sovyetler için dönüşmesini
engelledi. 12 Aralık 1993’te4 nihayet yeni anayasanın ka- bııliine giden yolu
açtı. Bu olaylarda kavramsal açıdan reform değil, sistem değişikliği şeklinde algılanan devrimci süreçler söz konusudur.Bundan dolayı, ancak Yeltsin’in başkanlığıyla bu “Devrim Dünemi”nin sona erdiği kavranan iktidarın Yeltsin’den Putin’e geçişi de doğru bir biçimde anlaşılabilmiş olur. Yeltsin görev süresinin tamamını 2000 yılına kadar
doldurabilmiş olsaydı yine de bu durum mümkün olabilirdi. Her durumda Yeltsin’in görev süresinin sona ermesi temel politik soruyu ortaya çıkardı: Yeltsin’in mirası korunacak ve sağlamlaştırılacak mı, yoksa geri itilip, sulandırılarak ortadan kaldırılacak mı? Çok sayıda aday arasından Putin halef olarak seçildiğinde, bu iktidar sorunu çok açık olarak Yeltsin’de
ve yakın politik çevresinde de belirleyici bir rol oynamıştı. Bu iktidar sorununun çözümü, Kremlin’i terk edip Putin’e yol açtığında Yeltsin’in akimdaydı muhtemelen: “Rusya’yı koruyunuz!”
Daha kısa süre öncesine kadar doğru dürüst tanınmayan bu adam dünyanın en büyük ülkesinin başına geçtiğinden beri, “Putin kimdir - Putin ne istiyor -
Putin ne yapabilir” sorularının Batı’daki medyayı harekete geçireceği apaçıktır.Bu soruların yanıtları kuşkusuz farklı olacaktır.Kimileri Putin’i, “ne de olsa dünyayı görmüş olan ve belli ki iç reformları uygulamak isteyen” bir adam olarak görüyor. Diğerleri onda, yıllarca Demokratik Alman Cumhuriyeti’nde “görev yapmış” KGB casusunu görürken,
bazıları da Yeltsin klanının ürününü görüyorlar: Yeltsin’in Putin lehine çekilmesi onun “son hamlesi” veya “entrikacı Berezovs- ki”nin eseri olarak algılanıyor. Bazıları onun iktidara gelişiııı tamamen “ekonomi klanının gücüne” bağlıyorlar.1(1Bu bakış açısından, bazıları onun şimdiye kadar hiçbir programının olmadığını düşünürken,
diğerlerinin Puliıiin bir “istikrar reform programı” yapacağını ve dışarıya karşı Rusya’yı tekrar süper güç haline getireceğini söylemeleri mantıklı görünüyor.Birinci görüş, Putin resmi ekonomi programını ancak 2000 Mayısı’ndaki başkanlık seçimlerinden sonra açıklayacağı düşünülürse doğrudur. Fakat diğer yandan Putin program maddelerinden
çoğunu halihazırda anlattı: Rus hükümetinin 29 Aralık tarihli Yüzyılın Eşiğindeki Rusya başlıklı internet sayfasında, 23 Aralık 1999 tarihli Süddeutsche Zeitung ’da yayımlanan kendisi tarafından yazılmış iki makalede ve 25 Aralık 1999 tarihli Welt am Sonntag adlı gazetede ve Rus televizyonundaki çok sayıdaki konuşmasında...
Bu tür gözlemlerin
çoğunda, Putin’in Sovyet Gizli Servisi KGB için çalışmış olması dikkate alınıyor. Bazı gazeteler bunun “oldukça karanlıkta”11 kaldığını söylerken, diğerleri bu dönemle ilgili tüm ayrıntılar hakkında bilgi edinmek istiyor.Aynı biçimde, Putin’in St. Petersburg belediye başkan yardımcısıyken görevini “kazanç sağlama” amacıyla kişisel zenginliği
için kullandığı tahminleri, kuşkuları ve ithamları da zaman zaman boy gösteriyor. Şimdiye kadar Putin mahkemelerde bu tür suçlamalara karşı kendini her zaman başarıyla savundu. Kaldı ki bunlardan biri veya birkaçı doğru olsa bile, 26 Mart seçimlerinin gösterdiği gibi, Rus seçmenler yabancı medyanın böyle haberlerinden pek etkilenmediler, hatta Rus medyasında da
benzer şeyler okumuş veIIdinlemiş olsalar bile.Bu tür gerçeklerin, Putin’in kişiliği ve politik isteğinin yargılanması için su yüzüne çıkartılması gerektiği şüphe götürmez. En nihayetinde Putin’in kendisi, yolu ve gelecekteki politik programı yalnızca Rusya’nın gelişmesiyle açıklanacaktır.Bundan dolayı bu araştırmanın başlangıcında, Putin’in de
bizzat parçası olduğu, Boris N. Yeltsin’in miras ve vasiyeti hakkındaki soruyu kendimize soralım. Ancak ondan sonra, Putin’in “Yeltsin ailesi tarafından” “seçilmesi”ne, kişisel gelişimine, “Almanya dönemi”ne, Petersburg günlerine, karakterine, dünya görüşüne ve politik duruş noktasına sıra gelebilir. Kapanış bölümünde de onun programı ve Batı’nın
davranışı üzerinde duracağız
Puşkin, öleceğini hissetmiş gibi, lirizmini en derin insanlık durumlarıyla bağdaştırır: delilik saplantısı (Tann Beni Delirmekten Korusun, 1833), dinsel duygular (Meryem Ana, 1830), siyasal kuşkuculuk, sanatçı gururu (Horatius
havasındaki Kendimi Manevi Bir Anıt Yaptım, 1836). Puşkin'in siyasal görüşleri muhafazakarlığa doğru kayar: Polonya ayaklanmasından sonra
Batı kamuoyunu alaycı söylevlerle yerer (Rusya'nıDüşmanlarına, §iir, 1831); sel kurbanı Petersburglu sıradan birinin çarlığın kurucusu Petro'ya karşı isyan etme gücünü bulduğu Tunç Süvari'de (1833)
devlet çıkannı çok karmaşık bir biçimde yüceltir; ama bu olağanüstü şiir Petersburg mitinin kaynaklarından biridir.
25 yıl önce, Nisan 1906'da, ilk St. Petersburg İşçi Sovyetleri Vekilleri ve Moskova silahlı ayaklanması, Çarlık hükümeti tarafından bastırıldı
Çarlık döneminde hiçbir bilim adamı, St. Petersburg Rus Bilimler Akademisi'nin sansür etmediği araştırma ve gezi notlarını yayma hakkına sahip değildi.
Çar Deli Petro ile birlikte kurgan (*gömüt mezar) bulgularının, Sakalar'ın, Hunlar'ın ve benzeri halkların Türkler'le ilişkilendirilmesi yasaklanmıştı. Hatta "Türk" terimi yasaklanmış, onun yerine muhtelif kabile
adları veya genel bir tanımı olarak "Tatar" terimi ön plana çıkarılmıştır.
''... Kar, üstümüze lapa lapa yağarken, pencerenin önünde, akan kar tanelerini seyrederken, yalnızlığın o dayanılmaz girdabında boğulmaya yüz tutarken, telefonun tuşlarına basıp, bir dostu arayabilmek ne büyük zevktir! Gecenin o saatinde, size hayır demeyeceğinizi bilerek kapısını çalmak, evin sıcaklığından daha sıcak gülümseyişiyle sizi karşıladığını
görmek, belki de hayatımızın en güzel anlarından biridir. İşte böyle karlı bir Petersburg gecesindeyiz. Petersburg'u en iyi anlatan yazar Dostoyevski'nin rehberliğinde şehrin sokaklarında geziyoruz...''
Alexandra Jaba, Petersburg İlimler Akademisi İnceleme Programı gereği Erzurum ve çevresinde faaliyet göstermiş, temas kurduğu aşiret ağızlarının kelimelerini tespite çalışmıştır. Jaba'nın bu faaliyetleri sonunda Ruslar, ilk defa olarak "Kürtçe" bir lügat hazırladılar. Rusların bundan sonraki politikalarına esas teşkil eden bu lügatın hazırlanmasını takiben onlarca
Rus adı verilen bu unsurların ayrı dile ve ayrı ırka mensup oldukları ileri sürüldü. Birbirinden tamamen ayrı özellikler gösteren bu aşiret ağızlarını müstakil bir dil gibi gösterme gayreti içine girildi. Aynı Rus Akademisi daha sonra "Şerefname"nin Farsça aslını yayınladı (1860-1862). Şerefname 1868-1875 yıllarında ise tahrif edilerek ve Ruslar tarafından bazı
ilaveler yapılmak suretiyle Fransızca olarak neşredildi.