Stuart Litvak
Stuart Litvak

Günümüzde içinde her türlü kitabın bulunduğu bir kitapçıya girilebilir ve kimilerinin kapaklarında şimdi tuhaf kaçan fakat etkili bir şekilde -veya bazı durumlarda etkisiz olarak - şu şekilde pazarlanan sözler bulunan, 'kendi kendinize-yapın' formatında geniş bir seçme eserler dizisi bulunabilir. Çoğu okuyucunun bildiği gibi/ kişi eğer tavsiye edilen bir kitap ismine

yönelmeden baskı sayısı fazla olan kitapların içine dalarsa beklenmedik ölçüde kafası karışabilir. Yemek pişirme ve araba tamiri gibi somut ve belirli konularda uzmanlık arayanlar genellikle kaşları fazla çatılmadan uygun bir öğretici kitap bulurlar.

Ne var ki konusu insan olan çalışmalar alanına gelince manzara değişir. Örneğin sağlık ve tıp, psikoloji ve

eğitim alanlarında öğüt çok daha dolaylı verilir, çoğunlukla bilgi ve analiz içeren satırların arası okunur, Bu konuların bilimsel çerçevesi nedeniyle acemi olanlar bunların içeriğinin büyük kısmının somut bir şekilde öznel 'olguya' dayandığını düşünmeye yönelebilirler. Ancak bununla temel bir aşinalık kazandıktan sonra kişi sunulan çeşitli materyallerin

geçerliliğini, konusunu ve çapını takdir etmeye başlar. Bu yön tayininden önce raflarda ihtiyaç duyduğu en faydalı kitabı seçebilir veya seçmeyebilir veya belki de çok daha sonra gerçekten doğru seçim yapıp yapmadığını anlayacaktır.

Felsefe, din ve mistisizmin ücra köşelerinde bu yön tayini işi daha karmaşık ve daha az anlaşılır hale gelir. Şevkli

okuyucu bunu tümüyle gözden kaçırabilir. Ezoterik kitap başlıkları aydınlanma vaadiyle, 'içine atla - su çok güzel!' diye bağırarak okuyucunun dikkatini çekmek için feryat ederler. O da genellikle buna uyar ve çok geçmeden su boyunu aşar.

Sufiler yanlış eğitilmiş bir kültürün tecrübesiz insanların olağanüstü tehlikeler içeren herhangi bir bilgi alemine

böylesine paldır küldür yaklaşımını tasvip ettiğini söylerler. Tıpkı sağduyunun, kendi başlarına elektrik tesisatı döşemeye kalkan, elinden iş gelen çoğu amatörün sonunda kolayca kendisini yaralayabileceğini ya da öldürebileceğini söylemesi gibi, bireysel olarak mistik ya da ezoterik bilgi arayışında da prensip olarak benzer bir ayrım gözetilmelidir.

Maalesef, Batıda durum genellikle böyle değildir. Ezoterik (ve özellikle 'okültl') arayışlardaki tehlikeler öncelikle tekamülle ilgili ve inceliklidir, fakat ortaya çıktıkları zaman kişiyi fiziksel bir hastalık ya da kaza kadar zayıf düşürürler. Buradaki büyük kayıp gerçek bir yerine getirme potansiyelidir. Aşkın zihin durumuna ulaşmak için arayış içinde olan kişi

gerçek ergisinin kendini bilmekle başladığını kolaylıkla unutabilir. İşte burada ihtiyat gereklidir. Bunun için, ezoterik-eğilimli kitap karıştırıcımız, önce içsel dürtülerini gözlemekten ve uygun psikolojik, sağaltıcı ya da eğitimsel dış kaynaklardan bilgi aramaktan yarar sağlayabilir. Bu şekilde sağlanan faydalar ayartıcı değil önleyici ve en azından bir

alıştırma olarak kesinlikle sağlıklı olacaktır.

Bu kitapta sunulan bilgi ve düşünceler en iyi şekilde (yukarıdakilerin ışığı altında) Doğuyla ilgili, fakat tarz olarak Sufilerin kendi yazdıkları kitaplardan farklı olarak telakki edilebilir. Sufiler yazılı materyalleri çok ustalıklı ve teknik bir şekilde bir tepki ve algı alanı yaratmak üzere kullanırlar.

Ne var ki, bu şekilde kullanımın ancak, belli bir öğrencinin olduğu yerden olmak istediği yere gitmek için neye gereksinimi olduğunu tek başına bilebilen yaşayan bir öğretmenin yönettiği gerçek bir okulun 'uydurma olmayan' çerçevesi içinde mümkün olduğunu vurgularlar. Başka herhangi bir formatın en iyi haliyle eksik, en kötü haliyle de gerçek tehlikenin pusuda olduğu

bir arena olduğunda ısrar ederler.

Sadece burada değinilen unsurlar göz önüne alındığında, potansiyel heveslilerin öz-potansiyel ve aşkınlıkla ilgili materyali yanlış okuma eğiliminde olmaları şaşırtıcı değildir, yani, sıklıkla bilgiyi işlevle, yüzeysel olanı esas olanla vs. karıştırırlar. Bu kitaba Sufizmi öğreten bir araçtan ziyade Sufizm üstüne

bir yorum olarak yaklaşılmalıdır- Kitabın içerdikleri, insanın kaderiyle ve kültür akımlarıyla birlikte devinen yaşayan bir Sufizm şeklinin hala mevcut olduğunu onaylamaktan başka bir şey başaramayan belli bir se viyede ilgiyi yansıtmaktadır.

Sufi akımına bir başlangıç olarak yazar okuyucunun ilerki sayfaları bilgilendirici ve faydalı bulacağına inanıyor ve

bu konunun içine dalmanın canlandırıcı ve keyifli olacağını umuyor.

Sinan Paşa
Sinan Paşa

Tevhîd-i Hudâ kitâba sığmaz
Takrîri ânın hitâba sığmaz

Allah birliği kitaba sığmaz,
Anlatımı onun dile sığmaz.

A. Hadi Hairi
A. Hadi Hairi

katip Çelebi Osmanlı İmparatorluğu'nun dışındaki dünyayı Osmanlılar'a tanıttı. Yardımcısı yeni müslüman olmuş Şeyh Muhammed Ahlas adında bir Fransız'dı. Onunla birlikte, Latince yazılmış coğrafya, Avrupa ve Asya dinleri konusundaki kitapları Türkçe'ye tercüme etti. Oluşturduğu bu kitaba Cihannuma adını verdi.

Mehmet Hanifi
Mehmet Hanifi

kitaplığım ağzına kadar dolmuş. yeni bir kitaba yer açmak neredeyse imkânsız. sıkı fıkı olmuş kitaplar içeri adımımı atar atmaz fısıldaşmaları bırakıp sevinçle yüzlerini bana dönüyorlar. tek tek elime alıp onlara dokunmamı, kadife tenlerini okşamama bayılırlar, kendilerinden geçerler. okumak için yerinden ettiğim, rafların uçurumunda üst üste koyduğum,

arada bir öylesine karıştırdığım kitaplar benden umudunu keserek çoğalmışlar. öylesine beklemek ne de kötü! ayraçlar tombul bedenlerini ortadan ikiye bölmüş. kıyıdan kenardan kafalarını uzatmışlar.

Ann Kramer
Ann Kramer

Violette Szabo,
"Carve her name with pride(1958)" filmiyle ölümsüzleşen ve pek çok kitaba konu olan SOE'nin en ünlu kadın kuryelerinden biri.Her ajan şifreleme işlerinde kullanılmak üzere kendisine has bir şiir kullanıyordu.Violette'nin "The life that i have" adlı şiiri, ikinci dünya savaşının en bilindik şiirlerinden biri oldu.

Şükrü Kuleyin
Şükrü Kuleyin

Mustafa Kemal, sadece okumamış aynı zamanda birçok alanda eserler de vermiştir…

Gazeteci Turhan Gürkan’ın aktardığı şu anı, konunun en güzel örneklerinden bir tanesidir:

Türk Tarih Kurumu’nun çalışmalarıyla Atatürk yakından ilgileniyor, her fırsatta Türk Tarihi’nin en geniş şekilde yazılması için çevresine uyarıda bulunuyordu. Boş

zamanlarında Atatürk’ün elinden, tarihle ilgili kitapların düşmediğini hatırlarım.
Bir gün yine Atatürk, tarihle ilgili kalın bir kitap okuyordu. Öylesine dalmıştı ki çevresini görecek hali yoktu. Bir sürü ülke meselesi dururken, devlet başkanının kendini tarihe vermesi, Vasıf Çınar’ın biraz canını sıkmış olacak ki Atatürk’e şöyle dediğini duydum:


“Paşam tarihle ilgilenip kafanı yorma. 19 Mayıs’ta kitap okuyarak mı Samsun’a çıktın?”

Atatürk, Vasıf Çınar’ın bu samimi yakınmasına gülümseyerek şöyle karşılık verdi:

“Ben çocukken fakirdim. İki kuruş elime geçince bunun bir kuruşunu kitaba verirdim. Eğer böyle olmasaydı bu yaptıklarımın hiçbirini yapamazdım.”

Utku Sezer
Utku Sezer

Arkadaşlar yeni yazdığım kitabı sizlerle paylaşmak istiyorum. Baharatlar ve baharatlarla çayın buluşmasını anlattığım içinde bolca tarif içeren kitabımı alıp okumak isterseniz beni çok mesut edersiniz. Kitaba ulaşabileceğiniz linki profilime bırakıyorum.

Samet Evren Ayçiçek
Samet Evren Ayçiçek

Ben otostopu kitaplara benzetirim; beklemesiyle, karakteriyle, hayal kurdurmasıyla. Kitaplarda da karakterler vardır: roman karakterleri. Dinlemezmiyiz onları, sözlerini hatta bazen yaşayışlarını rol model alırız, kafamızda canlandırmaz mıyız yaptıklarını? Bindiğimiz her araç farklı bir karakter, anlatılanlar, bazen indikten sonra da devam etmez mi düşüncelerimizde?

İşini, ailesini, bize anlattıklarını hayallemez miyiz? Kafamızda ne farkı var şimdi otostopun kitaplardan, birinin tehlikesi kötüye yaklaşmak mı? Ya kötü bir kitaba yaklaşmak? Bedenler ile ruhların zarar görmesi karşılaştırılabilir mi? İşte bir değil, binlerce kitabın hikâyesi otostop.

Sâid Eyyüb
Sâid Eyyüb

Karl Marx’ın gerçek adı Mordechai Mari Levy’dir. Babası protestan, dedesi yahudiydi. Marx, İlluminatlar’ın (şeytan felsefesiyle uğraşan gizli örgüt) iki gizli derneğinden biri olan “İnsanlar Birliği” tarafından yığınları yemlemek amacıyla bir demagoji vasıtası olması için Kömünist Manifesto’yu yazmak üzere görevlendirildi. Marx’ın yaptığı şey,

kendisinden yetmiş yıl önce Bavyera’da İlluminatlar’ın kurucusu olan Adam Weisshaupt’ın (ö.1830) kağıda döktüğü devrimci planları modernize etmekten ibaretti. Marx’ın bu manifestonun yazılmasındaki rolü o kadar önemsizdir ki yirmi yıl boyunca yazar olarak kitaba adı bile yazılmamıştır. O sadece büyük bir planın içindeki piyon olmuştur.