Abdullah Erol
Abdullah Erol

İkna, korku, zor, şiddet gibi yöntemler üzerinden modern devletlerin topluma yönelik değişim, dönüşüm mühendislikleri; etkililik ve görünürlülük açısından pikseli yoğun (faşist ve komünist sistemlerde) ya da seyrek (liberal sistemlerde) olabilmektedir.

Gramsci ve Althusser toplumların değişimini güçlü bir sistemin, örneğin kapitalizmin, çeşitli

aygıtlar üzerinden rıza üretme yoluyla gerçekleştirebileceğine inanıyordu. Gramsci, politik toplumun Zor, sivil toplumun ise rıza üzerinden sistemin meşruiyetini sağladığını ve kilisenin bir sivil toplum olarak devlet ile toplum arasında rızaya dayalı meşruiyet geliştirdiğini ileri sürer. Böylece sivil toplumun hegemonik bir alan geliştirdiğine inanan Gramsci hegemonya

kavramına iktidarın zora dayalı tahakkümü yanında, rızaya dayalı olarak da egemenliği elde etmesi anlamını veriyordu. Keza Gramsci hegemonya ile rızanın tahakkümü meşrulaştırdığını kabul etmekteydi. “ Gramsci için hegemonya kavramı anahtar bir kavramdı ve Marxist devrim için sınıfsal egemenliği sağlamak için de kullanılması gereken bir yoldu. Althusser de

ideolojinin kişilere egemen olan kültleri benimseterek sistemle uyumlu hale gelmesini sağladığına dikkat çeker. Bunu yaparken devlet bazı ideolojik aygıtlar kullanarak toplumda rıza üretir.“ Arendt, rızanın ikna, şiddet gibi yöntemler üzerinden gerçekleştiğine dikkat çeker. Şiddet daha çok kaba kuvveti, zoru içerirken ikna görünürde rızaya dayanmaktadır.

Ömer Demir
Ömer Demir

Semptomik okuma kavramını Althusser, Freud'dan alıp kendi düşüncesine uyarlamıştır. Freud'da semptomik okuma, hastaların ağzından çıkan sözcükleri yorumlayarak, eksikliklerini tamamlayarak ve kurgulayarak bilinçaltının yeniden inşasına imkan tanıyan bir okuma türüdür. Althusser düşüncesine uyarlanmış şekliyle semptomik okuma, bir metinin sözkonusu metinde açıkça

ifade edilmeyen ama metnin sorunsalı içinde saklı anlamın ortaya çıkarılarak okunmasıdır. Tıpkı bir hastanın konuşması sırasında doğrudan söyleyemediği ama ifadelerine yansıttığı bilinçaltının çözümlenmesi gibi.

Perry Anderson
Perry Anderson

gelişmiş bir
sosyalist demokrasi için beslenen (ve SSCB'de Stalin'in yükselmesiyle
bürokratik diktatörlüğün amansız mekanizmasında
ezilen) umut ve arzuların şekillendiği bir nesebe sahipti. Her ne
kadar dolayımlandırılsa, arıtılsa ya da yer değiştirilse de
izleyen kırk yıl içinde tüm bunlar olmuştur- Batı'nın parlamenter
rejimlerinden az

değil daha fazla gelişmiş olacak, sermayenin
ötesinde bir politik düzen ideali onu hiçbir zaman
terketmıedi. Batılı Marksist geleneğin Sovyetler Birliği'nin devlet
yapılan karşısındaki sürekli eleştirel uzaıklığı bu nedenledirki bu uzaklık, uluslararası komünist harekete en yakın temsilcilerinin
yazılarında bile ayırdedilebilir: Değişik

zamanlarda
Sartre ve Lukacs, Althusser ve Della Volpe; Korsch, Gramsci
ve Marcuse'ten söz etmek bile gereksiz. Diğer yandan bu gelenek,
barbarlıkları ve yozlaşmışlıkları ne olursa olsun, Rus
İhtilali ve onun izleyicilerinin, bir dereceye kadar, yirminci
yüzyılda şimdiye kadar sermaye düzenindeki tek gerçek gediği
temsil ettikleri şeklinde bir duyguyu

daima taşımıştır -kapitalist
devletlerin, onlara karşı giriştiği saldırıların vahşeti, Rus İç
Savaşı'na İtilaf Devletleri'nin müdahalesinden, SSCB'ne Nazi
saldırısına, Çin'e karşı döğüşülen Kore Savaşı'na, Küba'ya karşı
teşebbüs edilen saldırıya ve sonra Vietnam'daki savaşa kadar,
bu nedenledir. Bunun yanında, Batı'da işçi

hareketi içinde alternatif
gelenek olan sosyal demokrasi, status quo'nun genellikle
uysal bir destekçisi durumuna gelcre,k kapitalizmin gerçek
muhalifi ol'lla gücünü tümüyle yitirdi. SSCB'ne ideolojik
olarak bağlı Komünist Partileri kitle örgütlenmeleri olarak bulundukları
yerlerde, yerel burjuvazilerin yegane militan karşıtları
olmaya devam ettiler.

Tüm bu nedenlerden dolayı Batılı Marksist
geleneğin komünist devletlere karşı eleştirileri tipik olarak
ima yollu ve ihtiyatlı oldu.

Steven Best
Steven Best

sözgelimi Althusser teorik bir antihümanizmi savundu...