3. CİLDE BROWN'UN ONSOZU
Müteveffa EJ.W. Gibb'in Osmanlı Şiir Tarih'ni halka sunarken bu mukaddimede dostumun eseri ve hatırasıyla ilgili olarak üç ayrı konudan kısaca bahsetmek istiyorum. Bunlar: Yazarın sabrı ve ilmî çalışmalarının neticesi olan bu eser ve özellikle şimdiki kısmı ve bunu takip eden kısım; el yazmaları koleksiyonu ve bayan Gibb tarafından
oğlunun hatırasını ebedîleştirmek ve hayatını adadığı bu çalışmaları devam ettirmek amacıyla Montgomerie Crescent Kelvinside, Glasgow 13'te kurulan ve cömertçe finanse edilen Trustees of the Gibb Fund'unun halihazırda yayını için çalıştığı eser. Bu üç husustan burada temas edilen sırayla bahsetmek istiyorum.
Bu cilt Kanûnî devrinin başlangıcından
(1520/926), Gibb'in Klâsik dönemin tamamlanması ve geçiş devresinin başlangıcı olarak mütalaa ettiği Nâbî'nin ölümüne kadar (1712/1124) yaklaşık iki yüz yılı içerisine almaktadır. Bunun yanısıra Nâbî ile birlikte meşhur Türk şairlerinden Lâmi'î, Zâtî, Fuzûlî, Fazlî ve Bâkî gibi bazı şairleri de içine almaktadır; fakat bana göre elimizdeki cilt herşeye
rağmen 1. ciltte ele alınan ilk döneme ve bundan sonraki dönemin mevzuunu teşkil edecek olan Modern dönemi de içine alan Klâsik devir sonrasına nazaran ikinci derecede bir öneme sahiptir.
Bu cilt, II. cilt gibi, baskı için son olarak yazarı tarafından gözden geçirilmemekle birlikte tamamen kendi eseridir; yalnız tarafımdan baskıya verilmeden önce orada burada
mümkün olduğu kadar az da olsa tashihten geçirilmiştir. Bu önsözün yanısıra ilave ettiğim tek şey zeyllerdir; hatta burada da B Zeylinde olduğu gibi A Zeyli için de müsvedde notları zaten elimin altında hazırdı. Bu ciltte tercüme edilen her şiirin metinleri tarihi tamamlayacak olan orijinal metinler cildi için arkadaşımın açık ve dikkatli kalemiyle istinsah edilmiştir.
Böylece ikinci ciltte tercüme edilen şiirlerin orijinalleri yazar tarafından çıkarılmadığı için tek tek yazmaları taramam ve zeyl kısmında bana rehber olan belirsiz kara kalem notlarından A Zeyli 'nin yazımı son derece sıkıcı ve zor olurken B Zeyli'nin tertibi son derece kolay olmuştu.
Şimdi de eserin geri kalan kısmından ve müteakip ciltlerin genişliği ve
sayısından bahsetmem gerekecektir. Kontrol edilmeyi, yeniden gözden geçirilmeyi, düzenlenmeyi ve baskıya hazırlanmayı bekleyen müsvedde malzemeler, altısı Geçiş Devri etiketli, yedisi Romantik Devir ve üçü Modem Devir olarak metinleri de içine alan on altı pakette toplanmıştır. Sabık iki devir aşağı yukarı eş zamanlı olduğundan "Okullar" olarak tanımlanması herhalde
daha münasip olacak ve onlara tahsis edilen on üç bölümün tertibinde, yazarın amacının bu kısmında benimsemeyi tasarladığı plânın ve özellikle bu iki okulu birbirinden ayırıp ayırcağıcağını ya da iki okulu birbirinden ayrı tutmayı tamamen imkânsız hale getirecek olan, şimdiye kadar izlenen kronolojik sırayı sürdürüp sürdürmeyeceği hususunda kesinlikle tatmin
olamadığımdan bir sıkıntı olacağı kanaatindeyim. Şu durumda eserin önceki kısımlarına daha uygun ve daha kolay olmasından kronolojik sıralamayı tercih ederim. Gerçekten bu dokümanların paketleri üzerinde işaretli dönemler ve okulların isimlerinin, yazarın her halükârda taslağını çizdiği son tertibi göstermediği kanaatine vardım. Çünkü 4. cildin konusunu teşkil
edecek olan 4. Dönem 1. cildin 130-132. sayfalarıyla ilişkilendirilmişti. Zira yazar bu 4. Dönem ya da Geçiş Dönemi'nin bütün hadiselerinin izahı için bu cildin baskıya hazırlanmasında duyulan gözden geçirme ve tashih gibi gözden geçirilmesi gereken bol miktarda malzeme bırakmıştı.
Pek çok şekilde bütün dönemlerin en ilginci olan ve bu dönemin hedefleri ve
gerçek kıymeti hususunda yazarın engin etraflı bilgiye sahip kanaatleriyle daha da ilginçleşen 4. Dönem'de durum maalesef hiç de aynı olmamıştır. Burada yalnız üç bölümden oluşan, arkadaşımın yazdığı malzeme daha azdır: Yeni Devrin Zuhuru isimli önsöz kabilinden bir bölüm; Şinasî'ye tahsis edilen bir bölüm ve Ziya Paşa'ya ayrılan bir bölüm. Yeni okulun
üçüncü büyük öncüsü ve birçok bakımdan en önemlisi Kemal Bey hakkında Gibb tarafından hacimli müsveddeler arasında, genellikle dağınık, yarım yazılmış sayfalar, tercüme parçalar, biyografi ya da tenkit notlarının arasında orada burada olan malumattan başka birşey yazılmamıştır. Bu eksikliği, hatta Londra'daki Osmanlı elçisi ve kendisi de Modern Dönemin önemli
temsilcilerinden ve beni ilk defa onunla tanıştıran, Gibb'in bir dost ve mesai arkadaşı olarak büyük değer verdiği Cambridge Üniversitesi Türkçe öğretmeni Halil Halid Efendi'nin çok değerli dostlarından Abdulhak Hamid'in yardımıyla dahi bu kifayetsizliği gidermenin iktidarım dahilinde olduğunu zannetmiyorum. Gibb'in vasiyetiyle Cambridge Üniversitesine hediye edilmiş,
kütüphanesindeki taşbasma ve matbu kitapların havi olduğu zengin malzemelerden, eksik olmakla birlikte, Kemal Bey ve Modern okulun yazarları hakkında bazı izahlar derleyebilirdim. Bundan dolayı ve kocasının hayatını adadığı eserin hızlı ve kolay bir şekilde tamamlanması için ve başka sebeplerle yardımlarını esirgemeyen Bayan Gibb'e sırası gelmişken en içten
şükranlarımı ve takdirlerimi ifade etmek istiyorum.
Yukarıda sözü edilen ve henüz düzenlenmemiş müsveddelerin hacminden söz edecek olursak diyebiliriz ki herhangi bir ilave yapmaksızın ayrıca birbuçuk ciltlik daha bir malzeme bulunmaktadır; veya tasarladığım gibi öyle bir indeksle, tüm delileri tashih eden ve bu cildin hazırlanmasında işbirliğinden dolayı
minnettar olduğum Cambridge Üniversitesi Farsça öğretim üyesi mesai arkadaşım ve halefim Mr. R. A. Nicholson'la şimdilik iki kaim cilt hazırlamakta mutabakata varılmıştır. Son olarak Şiir Tarihi'nin İngilizce ciltlerindeki tercüme şiirlerinin orijinallerinin yer alacağı bir cilt olacak, böylece de altı ciltle tamamlanmış olacaktır. Ancak en iyi şartlar altında eserin
1910'dan önce tamamlanabileceğini söyleyebilirim, aksi bir durum eserin zuhurunu daha da geciktirebilir. Gerçekte, bir ömrü kuşatacak şekilde plânlanmış büyük bir eser nasıl birdenbire onu inşa edenden mahrum bırakılır ve tamamlanması, zaten kendi işlerinin altında ezilen ve yazarın bir ömür verdiği bir mesele hakkında üstünkörü malumatı olan birinin omuzlarına
yıkılır?
Şimdi üzerinde birkaç şey söyleyeceğim ikinci meseleye geliyorum. Bu, yaklaşık yirmi yıl önce büyük maliyete ve emeğe mal olan, eserinin hazırlanması için özel bir maksatla derlenip birkaç yıl önce (Sanırım evlilik zamanında) yaptığı vasiyetinde British Museum'a bıraktığı Türkçe eserlerdir. Düzenlemem için bana tevdi edilen ve buruk bir
vazife addettiğim 2. ciltteki ilk mukaddimemin 15. 16. sayfalarında, kütüphanelerin, özellikle ödünç kitap vermeme şeklindeki politikalarıyla İngiltere'deki diğer kütüphanelere kötü örnek olan Oxford'daki Bodleian ve Manchester'deki John Rylands kütüphanelerini belirtmeliyim, tutumuna işaret ettim ve yazmaların müzeye tesliminin eser tamamlanıncaya kadar ertelenmesinin
gerekli olduğunu ifade ettim. Geçen aya kadar (1904 şubat ayı) yazmalar Bayan E.J.W. Gibb'in korumasındaydı, fakat o zaman Bayan Gibb bunları benim nezaretime devretmek istedi; binaenaleyh şimdi oldukları yere, son cildin yayımlanmasına kadar ve son olarak British Museum'a nakledilinceye kadar Cambridge'e gönderdi. British Museum'a gitmeden önce bu benzersiz koleksiyonun bir
tanıtımım II. cildin önsözünde yaptığımdan daha ayrıntılı olarak ileride yayınlanmayı düşünüyorum.
Mezkur mukaddimede bahsettiğim bir konudan, Gibb'in cömert ve asil annesi tarafından kurulan ve finanse edilen "Gibb Memorial Fonu" hakkında da burada bir ölçüde söz etmek istiyorum. Geçen cildin önsözünde bu fondan bahsettiğimde sadece bir tasarı
halindeydi, fakat birbuçuk sene önce bu tasarı gerçekleşmiştir. Yıllık geliri 200 sterlini aşmaktadır ve benim de içlerinde bulunduğum Bay Amedroz, A.G. Ellis (British Museum Doğu Yazmaları bölümü'nden), Guy Le Strange, R.A. Nicholson, Dr. E. Denison Ross ve vakıf sekreteri Julius Bertram'dan oluşan ve Bayan Gibb'in onayına tabi bir kurul tarafından yönetilmektedir. Bu
kurula, maksada göre paranın sarfedilebilmesi için geniş yetkiler verilmekle birlikte gelirin şimdilik genellikle metinlerin yayınlanması, tercümeler, örnekler ve benzer şekilde Türkçe, Arapça önemli eserlerin yayınlanması için kullanılmasına karar verilmiştir. Babür Şah'ın anılarının Çağatayca orijinal metniyle faksimile olarak yayımlanması vakfın ilk icraatı
olmuştur. Hindli bir âlime ait olan bu yazma ödünç olarak İngiltere'ye gönderildi ve İlminsky'nin yayınladığı metinden farklı olmakla kalmayıp daha tam metni içerdiği görülmektedir. Moğol adı verilen Hind Hanedanı'nın Türk kurucusunun bu hatıratının ehemmiyeti (son derece ender olan Türkçe) yazmanın korunması ve yayımlanmasını gerekli kılmış ve Babür ve
varislerinin hayatını uzun süredir hususî çalışmasının hedefi yapan Shottermilli Bayan Baveridge metnin tashih ve şerhini üstlenecekti. Kurul bu teklifi memnuniyetle kabul etti ve faksimile eseri Nops of Ludgate Hill'e teslim etti. Şimdi bütün klişeler hazır durumda, fakat kendi tecrübelerimden de anladığım kadarıyla her türlü ihtiyata rağmen noktalama gibi ufak tefek
kusurların giderilmesi ister istemez çok zaman harcanmasını ve çabayı gerektirdiğinden yaklaşık altı yedi yüz sayfalık bir muhtevası olan cildin ortaya çıkışını geciktirmiştir.
Bu, ilk ve ileri seviyede bir çalışma olmakla birlikte Gibb Fonu'nun yayınlamak üzere teşebbüse girdiği tek eser değildir. British Museum'da bulunan ve Şems-i Kays adında biri
tarafından 13. asrın Fars Atabeklerinden birisi için yazılan aruz, vezin, kafiye ve diğer şiir sanatlarıyla alakalı son derece ender bulunan El-Muaccem fi Maâyiri'l-Acâm adında bir yazma bulunmaktadır; yayımlanmasını, ender bulunuşu, eskiliği, Sa'dî'nin şöhret olduğu asırdan önceki ilk klâsik dönem İran şairlerince kabul edilen kaidelere ışık tutması bakımından ve
pek çok Fehleviyyat'la İran ağızlarında söylenmiş muhtelif şiirleri de ihtiva etmesi bakımından tarafımızdan yayınlanmasını cazib kılan, bilhassa bunun gerçekleşmesini bizzat istediğim bir eserdir. Bu itibarla Ludgate Hill ve Beyrut Imprimerie Catholique'den fotoğrafları Donald Macbeth tarafından mükemmel bir surette alman metnin tesis edilebileceğini tahkik ettikten sonra
baskıya hazırlama ve şerhetme görevini üstlendiğim bu önemli eseri yayınlamaya karar verdik ve şu sıralarda resimleri alınmaktadır.
Fon tarafından yayımlanması tasarlanan üçüncü eser, Moğollar hakkındaki önemli bilgi kaynaklarından biri olan Reşidü'd-Din Faülullah'ın Câmiud-Tevârih isimli büyük tarihinin yayınlanmamış olan kısmıdır. Kurulumuz, Paris
Biblioteque Nationale Doğu Yazmaları Bölümü'nden M. Blochet'in, uzun süreden beri Moğol tarihiyle alâkalı bu büyük eserin bir kısmı üzerinde çalıştığını öğrenince yayınlanması plânlanan seriye bu eserin de dahil edilmesini teklif etti.
Teklif, Blochet tarafından kabul edildi ve ümit edilir ki doküman yakında baskıya hazır hale getirilecektir. Eser, Fon'un
kıtasal acentası olan Leydenli Brill'er tarafından yayınlanacak olup Bay Bernard Quatritch de onların İngiliz acentası olmayı kabul etmiştir.
Son olarak Hind Yazmaları Dairesi'nden temin ettiğim, şüpheli ve zor kısımlarını British Museum'a ait iki yazma ile karşılaştırarak okuduğum, yayımlanmamış önemli bir eser olan İbni İsfendiyar'ın Taberistan Tarihi'nin
bir yorumunun ya da özetinin yayınlanması önerilmiştir. Basılması için en kısa sürede göndermeyi ümit ediyorum. Fon gerçekte şimdilik herhangi bir yayın gerçekleştirememekle birlikte bazı önemli eserlerin yayımlanması için bütün hazırlıklar yapılmış olup birkaç yıl içinde de yayımlanmış olacak ve böylece gelecekte doğulu eserler adına geniş tecrübelerimiz
olacak ve elbette Bayan Gibb'in de ümitleri gerçekleşecektir.
28 Mart 1904
EDWARD G. BROWNE
3. CİLDE BROWN'UN ONSOZU
Müteveffa EJ.W. Gibb'in Osmanlı Şiir Tarih'ni halka sunarken bu mukaddimede dostumun eseri ve hatırasıyla ilgili olarak üç ayrı konudan kısaca bahsetmek istiyorum. Bunlar: Yazarın sabrı ve ilmî çalışmalarının neticesi olan bu eser ve özellikle şimdiki kısmı ve bunu takip eden kısım; el yazmaları koleksiyonu ve bayan Gibb tarafından
oğlunun hatırasını ebedîleştirmek ve hayatını adadığı bu çalışmaları devam ettirmek amacıyla Montgomerie Crescent Kelvinside, Glasgow 13'te kurulan ve cömertçe finanse edilen Trustees of the Gibb Fund'unun halihazırda yayını için çalıştığı eser. Bu üç husustan burada temas edilen sırayla bahsetmek istiyorum.
Bu cilt Kanûnî devrinin başlangıcından
(1520/926), Gibb'in Klâsik dönemin tamamlanması ve geçiş devresinin başlangıcı olarak mütalaa ettiği Nâbî'nin ölümüne kadar (1712/1124) yaklaşık iki yüz yılı içerisine almaktadır. Bunun yanısıra Nâbî ile birlikte meşhur Türk şairlerinden Lâmi'î, Zâtî, Fuzûlî, Fazlî ve Bâkî gibi bazı şairleri de içine almaktadır; fakat bana göre elimizdeki cilt herşeye
rağmen 1. ciltte ele alınan ilk döneme ve bundan sonraki dönemin mevzuunu teşkil edecek olan Modern dönemi de içine alan Klâsik devir sonrasına nazaran ikinci derecede bir öneme sahiptir.
Bu cilt, II. cilt gibi, baskı için son olarak yazarı tarafından gözden geçirilmemekle birlikte tamamen kendi eseridir; yalnız tarafımdan baskıya verilmeden önce orada burada
mümkün olduğu kadar az da olsa tashihten geçirilmiştir. Bu önsözün yanısıra ilave ettiğim tek şey zeyllerdir; hatta burada da B Zeylinde olduğu gibi A Zeyli için de müsvedde notları zaten elimin altında hazırdı. Bu ciltte tercüme edilen her şiirin metinleri tarihi tamamlayacak olan orijinal metinler cildi için arkadaşımın açık ve dikkatli kalemiyle istinsah edilmiştir.
Böylece ikinci ciltte tercüme edilen şiirlerin orijinalleri yazar tarafından çıkarılmadığı için tek tek yazmaları taramam ve zeyl kısmında bana rehber olan belirsiz kara kalem notlarından A Zeyli 'nin yazımı son derece sıkıcı ve zor olurken B Zeyli'nin tertibi son derece kolay olmuştu.
Şimdi de eserin geri kalan kısmından ve müteakip ciltlerin genişliği ve
sayısından bahsetmem gerekecektir. Kontrol edilmeyi, yeniden gözden geçirilmeyi, düzenlenmeyi ve baskıya hazırlanmayı bekleyen müsvedde malzemeler, altısı Geçiş Devri etiketli, yedisi Romantik Devir ve üçü Modem Devir olarak metinleri de içine alan on altı pakette toplanmıştır. Sabık iki devir aşağı yukarı eş zamanlı olduğundan "Okullar" olarak tanımlanması herhalde
daha münasip olacak ve onlara tahsis edilen on üç bölümün tertibinde, yazarın amacının bu kısmında benimsemeyi tasarladığı plânın ve özellikle bu iki okulu birbirinden ayırıp ayırcağıcağını ya da iki okulu birbirinden ayrı tutmayı tamamen imkânsız hale getirecek olan, şimdiye kadar izlenen kronolojik sırayı sürdürüp sürdürmeyeceği hususunda kesinlikle tatmin
olamadığımdan bir sıkıntı olacağı kanaatindeyim. Şu durumda eserin önceki kısımlarına daha uygun ve daha kolay olmasından kronolojik sıralamayı tercih ederim. Gerçekten bu dokümanların paketleri üzerinde işaretli dönemler ve okulların isimlerinin, yazarın her halükârda taslağını çizdiği son tertibi göstermediği kanaatine vardım. Çünkü 4. cildin konusunu teşkil
edecek olan 4. Dönem 1. cildin 130-132. sayfalarıyla ilişkilendirilmişti. Zira yazar bu 4. Dönem ya da Geçiş Dönemi'nin bütün hadiselerinin izahı için bu cildin baskıya hazırlanmasında duyulan gözden geçirme ve tashih gibi gözden geçirilmesi gereken bol miktarda malzeme bırakmıştı.
Pek çok şekilde bütün dönemlerin en ilginci olan ve bu dönemin hedefleri ve
gerçek kıymeti hususunda yazarın engin etraflı bilgiye sahip kanaatleriyle daha da ilginçleşen 4. Dönem'de durum maalesef hiç de aynı olmamıştır. Burada yalnız üç bölümden oluşan, arkadaşımın yazdığı malzeme daha azdır: Yeni Devrin Zuhuru isimli önsöz kabilinden bir bölüm; Şinasî'ye tahsis edilen bir bölüm ve Ziya Paşa'ya ayrılan bir bölüm. Yeni okulun
üçüncü büyük öncüsü ve birçok bakımdan en önemlisi Kemal Bey hakkında Gibb tarafından hacimli müsveddeler arasında, genellikle dağınık, yarım yazılmış sayfalar, tercüme parçalar, biyografi ya da tenkit notlarının arasında orada burada olan malumattan başka birşey yazılmamıştır. Bu eksikliği, hatta Londra'daki Osmanlı elçisi ve kendisi de Modern Dönemin önemli
temsilcilerinden ve beni ilk defa onunla tanıştıran, Gibb'in bir dost ve mesai arkadaşı olarak büyük değer verdiği Cambridge Üniversitesi Türkçe öğretmeni Halil Halid Efendi'nin çok değerli dostlarından Abdulhak Hamid'in yardımıyla dahi bu kifayetsizliği gidermenin iktidarım dahilinde olduğunu zannetmiyorum. Gibb'in vasiyetiyle Cambridge Üniversitesine hediye edilmiş,
kütüphanesindeki taşbasma ve matbu kitapların havi olduğu zengin malzemelerden, eksik olmakla birlikte, Kemal Bey ve Modern okulun yazarları hakkında bazı izahlar derleyebilirdim. Bundan dolayı ve kocasının hayatını adadığı eserin hızlı ve kolay bir şekilde tamamlanması için ve başka sebeplerle yardımlarını esirgemeyen Bayan Gibb'e sırası gelmişken en içten
şükranlarımı ve takdirlerimi ifade etmek istiyorum.
Yukarıda sözü edilen ve henüz düzenlenmemiş müsveddelerin hacminden söz edecek olursak diyebiliriz ki herhangi bir ilave yapmaksızın ayrıca birbuçuk ciltlik daha bir malzeme bulunmaktadır; veya tasarladığım gibi öyle bir indeksle, tüm delileri tashih eden ve bu cildin hazırlanmasında işbirliğinden dolayı
minnettar olduğum Cambridge Üniversitesi Farsça öğretim üyesi mesai arkadaşım ve halefim Mr. R. A. Nicholson'la şimdilik iki kaim cilt hazırlamakta mutabakata varılmıştır. Son olarak Şiir Tarihi'nin İngilizce ciltlerindeki tercüme şiirlerinin orijinallerinin yer alacağı bir cilt olacak, böylece de altı ciltle tamamlanmış olacaktır. Ancak en iyi şartlar altında eserin
1910'dan önce tamamlanabileceğini söyleyebilirim, aksi bir durum eserin zuhurunu daha da geciktirebilir. Gerçekte, bir ömrü kuşatacak şekilde plânlanmış büyük bir eser nasıl birdenbire onu inşa edenden mahrum bırakılır ve tamamlanması, zaten kendi işlerinin altında ezilen ve yazarın bir ömür verdiği bir mesele hakkında üstünkörü malumatı olan birinin omuzlarına
yıkılır?
Şimdi üzerinde birkaç şey söyleyeceğim ikinci meseleye geliyorum. Bu, yaklaşık yirmi yıl önce büyük maliyete ve emeğe mal olan, eserinin hazırlanması için özel bir maksatla derlenip birkaç yıl önce (Sanırım evlilik zamanında) yaptığı vasiyetinde British Museum'a bıraktığı Türkçe eserlerdir. Düzenlemem için bana tevdi edilen ve buruk bir
vazife addettiğim 2. ciltteki ilk mukaddimemin 15. 16. sayfalarında, kütüphanelerin, özellikle ödünç kitap vermeme şeklindeki politikalarıyla İngiltere'deki diğer kütüphanelere kötü örnek olan Oxford'daki Bodleian ve Manchester'deki John Rylands kütüphanelerini belirtmeliyim, tutumuna işaret ettim ve yazmaların müzeye tesliminin eser tamamlanıncaya kadar ertelenmesinin
gerekli olduğunu ifade ettim. Geçen aya kadar (1904 şubat ayı) yazmalar Bayan E.J.W. Gibb'in korumasındaydı, fakat o zaman Bayan Gibb bunları benim nezaretime devretmek istedi; binaenaleyh şimdi oldukları yere, son cildin yayımlanmasına kadar ve son olarak British Museum'a nakledilinceye kadar Cambridge'e gönderdi. British Museum'a gitmeden önce bu benzersiz koleksiyonun bir
tanıtımım II. cildin önsözünde yaptığımdan daha ayrıntılı olarak ileride yayınlanmayı düşünüyorum.
Mezkur mukaddimede bahsettiğim bir konudan, Gibb'in cömert ve asil annesi tarafından kurulan ve finanse edilen "Gibb Memorial Fonu" hakkında da burada bir ölçüde söz etmek istiyorum. Geçen cildin önsözünde bu fondan bahsettiğimde sadece bir tasarı
halindeydi, fakat birbuçuk sene önce bu tasarı gerçekleşmiştir. Yıllık geliri 200 sterlini aşmaktadır ve benim de içlerinde bulunduğum Bay Amedroz, A.G. Ellis (British Museum Doğu Yazmaları bölümü'nden), Guy Le Strange, R.A. Nicholson, Dr. E. Denison Ross ve vakıf sekreteri Julius Bertram'dan oluşan ve Bayan Gibb'in onayına tabi bir kurul tarafından yönetilmektedir. Bu
kurula, maksada göre paranın sarfedilebilmesi için geniş yetkiler verilmekle birlikte gelirin şimdilik genellikle metinlerin yayınlanması, tercümeler, örnekler ve benzer şekilde Türkçe, Arapça önemli eserlerin yayınlanması için kullanılmasına karar verilmiştir. Babür Şah'ın anılarının Çağatayca orijinal metniyle faksimile olarak yayımlanması vakfın ilk icraatı
olmuştur. Hindli bir âlime ait olan bu yazma ödünç olarak İngiltere'ye gönderildi ve İlminsky'nin yayınladığı metinden farklı olmakla kalmayıp daha tam metni içerdiği görülmektedir. Moğol adı verilen Hind Hanedanı'nın Türk kurucusunun bu hatıratının ehemmiyeti (son derece ender olan Türkçe) yazmanın korunması ve yayımlanmasını gerekli kılmış ve Babür ve
varislerinin hayatını uzun süredir hususî çalışmasının hedefi yapan Shottermilli Bayan Baveridge metnin tashih ve şerhini üstlenecekti. Kurul bu teklifi memnuniyetle kabul etti ve faksimile eseri Nops of Ludgate Hill'e teslim etti. Şimdi bütün klişeler hazır durumda, fakat kendi tecrübelerimden de anladığım kadarıyla her türlü ihtiyata rağmen noktalama gibi ufak tefek
kusurların giderilmesi ister istemez çok zaman harcanmasını ve çabayı gerektirdiğinden yaklaşık altı yedi yüz sayfalık bir muhtevası olan cildin ortaya çıkışını geciktirmiştir.
Bu, ilk ve ileri seviyede bir çalışma olmakla birlikte Gibb Fonu'nun yayınlamak üzere teşebbüse girdiği tek eser değildir. British Museum'da bulunan ve Şems-i Kays adında biri
tarafından 13. asrın Fars Atabeklerinden birisi için yazılan aruz, vezin, kafiye ve diğer şiir sanatlarıyla alakalı son derece ender bulunan El-Muaccem fi Maâyiri'l-Acâm adında bir yazma bulunmaktadır; yayımlanmasını, ender bulunuşu, eskiliği, Sa'dî'nin şöhret olduğu asırdan önceki ilk klâsik dönem İran şairlerince kabul edilen kaidelere ışık tutması bakımından ve
pek çok Fehleviyyat'la İran ağızlarında söylenmiş muhtelif şiirleri de ihtiva etmesi bakımından tarafımızdan yayınlanmasını cazib kılan, bilhassa bunun gerçekleşmesini bizzat istediğim bir eserdir. Bu itibarla Ludgate Hill ve Beyrut Imprimerie Catholique'den fotoğrafları Donald Macbeth tarafından mükemmel bir surette alman metnin tesis edilebileceğini tahkik ettikten sonra
baskıya hazırlama ve şerhetme görevini üstlendiğim bu önemli eseri yayınlamaya karar verdik ve şu sıralarda resimleri alınmaktadır.
Fon tarafından yayımlanması tasarlanan üçüncü eser, Moğollar hakkındaki önemli bilgi kaynaklarından biri olan Reşidü'd-Din Faülullah'ın Câmiud-Tevârih isimli büyük tarihinin yayınlanmamış olan kısmıdır. Kurulumuz, Paris
Biblioteque Nationale Doğu Yazmaları Bölümü'nden M. Blochet'in, uzun süreden beri Moğol tarihiyle alâkalı bu büyük eserin bir kısmı üzerinde çalıştığını öğrenince yayınlanması plânlanan seriye bu eserin de dahil edilmesini teklif etti.
Teklif, Blochet tarafından kabul edildi ve ümit edilir ki doküman yakında baskıya hazır hale getirilecektir. Eser, Fon'un
kıtasal acentası olan Leydenli Brill'er tarafından yayınlanacak olup Bay Bernard Quatritch de onların İngiliz acentası olmayı kabul etmiştir.
Son olarak Hind Yazmaları Dairesi'nden temin ettiğim, şüpheli ve zor kısımlarını British Museum'a ait iki yazma ile karşılaştırarak okuduğum, yayımlanmamış önemli bir eser olan İbni İsfendiyar'ın Taberistan Tarihi'nin
bir yorumunun ya da özetinin yayınlanması önerilmiştir. Basılması için en kısa sürede göndermeyi ümit ediyorum. Fon gerçekte şimdilik herhangi bir yayın gerçekleştirememekle birlikte bazı önemli eserlerin yayımlanması için bütün hazırlıklar yapılmış olup birkaç yıl içinde de yayımlanmış olacak ve böylece gelecekte doğulu eserler adına geniş tecrübelerimiz
olacak ve elbette Bayan Gibb'in de ümitleri gerçekleşecektir.
28 Mart 1904
EDWARD G. BROWNE
DEĞERİN DOĞASI
Biz, değer, yani nesnelleşmiş emek ya da daha doğru bir deyişle nesnelleşmesi gerekli emek varsayımıyla bağlı olduğumuz oranda bu varsayımın tüm mantıksal uzanımlarına dokunmak zorundaydık. İster bireylerin zenginliği, ister ulusların zenginliği olsun, bu zenginlik en nihayetinde nesnelleşmiş emekten ibarettir. Çok titizlenip nesnelleşmiş
emek tamlamasını yetersiz bulanlar, bizi, nesnelleşmiş yararlı emek tamlamasıyla, hatta nesnelleşmesi gerekli yararlı emek tamlamasıyla düzeltebilirler. Pratikte ise emek kelimesi yararlı insan faaliyetinin dildeki karşılığından başka bir şey değildir. Nesnelleşmiş emek derken gündelik dilin bu ayrıntısı akılda tutulursa ifademizin düzeltilmesine de gerek kalmaz.
Baktığımız şey ister somut bir toplum, ister kurgusal bir toplum olsun ya da tek bir bireyle ilgilenelim, değer belirlenimi hem gerçeği hem hayali sıkıca bağlar. O halde zengin olmak istediğimizi hatırlayalım ve soralım, zenginliğin ölçüsü nedir? Para. Para nedir? Paranın ne olduğu konusunda çeşitli fikirler var. Ama yıllanmış iktisat hocalarından henüz paranın ne
olduğunu anlayamadığını söyleyenler de var. Değer ve para kavramı çok yakından ilişki halinde oldukları için değer kavramı hakkında aydınlık olmayan zihinlerin, para hakkında da kendilerini rahat hissetmemeleri doğaldır. Bunu itiraf edenlerin içtenlikli olduklarını düşünmek gerekir. İçtenlikli iktisat profesörleri dışında, bu açıdan uyanık olması gerekenler
daha çok Marksistlerdir. Çünkü onlar Marx’la yoldaş olmak hasebiyle kendilerini bilirkişi addetmektedirler. Üstelik günü geldiğinde toplumun para olgusundan kurtulacağı sanıldığı için ne mal olduğu bilinen para olgusuna karşı haddini bildirici bir ilgisizlik ve özensizlik hakimdir. Halbuki konunun layığınca kavranması yeterli bir alakayı zorunlu kılmaktadır. Marx
kendi kitabında meta ve para üzerine yazdığı ilk bölümle ilgili olarak anlaşılamama kaygısını önsöz aracılığıyla bize bildiriyor ve uyarıyordu. Dahası o anlaşılmak konusunda kaygı duyduğu konuyu, yani meta ve para konusunu Kapital’den önce Katkı adıyla zaten yazmış ve yayımlamış durumdaydı. Kaygısında haklı olduğunu teslim etmek gerek. Şimdi aynı konuyu bir
başka biçimde ve değer merkezli olarak ele almakla bazı tekrarlar yapmak durumunda kalacağız. Ama bunlar kimseyi sıkmasın. İnsan bir yanıyla çok aciz bir varlık. On dakikada okuyup anlayabileceği bir gerçeği teslim edebilmek için bilmeksizin bir ömür boyu gayret sarf edebilir, bu gayret milyonlarca insanın yaşamında yüzyıllarca tekrar edebilir. Az gidip, uz gidip, dere tepe
düz gidip geriye dönüldüğünde görünen bir arpa boyu yol işte böyle bir yoldur. Değerin kaynağının emek olduğunu zaten biliyoruz ve bu fikri burada tekrar etmiş olacağız. Ama unutulmamalı ki biz bu fikri zaten en baştan beri veri alıyorduk. Konunun yeni bir mantıksal seriminin amacı okuyucuyu ikna etmek olamaz. Konuyu evrensel bir çerçevede sunarken temel tezin tekrarına
değil bu evrensel çerçeveye dikkat edilmesini bekliyoruz.
En çok önsöz’leri severim önsöz çoğu son nefestir..
Bana sorarsan derim ki
ön söze son sözden başlamalı.
Seconğ, yeni alfabeyi tanıtan ünlü önsöz metni "Halkı Eğitmek İçin Doğru Sesler"de (Hunmin cıonğım) [Hunmin jeongeum] sadece Korecenin Çinceden farklı olduğunu değil, aynı zamanda sıradan ("cahil") halkın daha basitleştirilmiş bir yazılı iletişim düzenine ihtiyaç duyduğunu da vurgulamıştır.
1965’te bir piyese önsöz yazan Sartre, ‘cehennem ötekilerdir’ ifadesini yorumlamıştır. Gizli Oturum’da ölümün, kendilerine yönelik yargıların kurbanı kalan insanların kafalarının örümceklenmesini simgelediği belirtiyordu. Özgürlüğün öneminin saçma yoluyla bu kanıtlanması şu anlama gelir ki, ötekilerle tüm ilişkilerimiz çarpık ya da zehirlenmiş olmasa da,
böyle olduklarında maalesef uydurulmuş olan cehennem döngüsünü parçalamakta daima özgürüzdür.
Ama bu, Marx okurunun daha ileride, tarihten ve sınıf savaşımlarından azade bir ‘sakin felsefe’ olarak adlandıracakları şeyin imi altında hayal edilmiş bir durumdu. Yöntem Sorunları dile getirildiği gibi, savaş ve sonrası ‘düşüncemizin eskimiş
çerçeveleri’ ni parçaladığında somut olanın tarihin ve diyalektik eylemin işi olduğunu kavramak önem taşıyacaktır. Muğlaklığın metafiziği yerine hem imkansız hem de zorunlu bir ahlakı koyan Sartre, insanın yaşamı seçebileceğini ve seçmesi gerektiğini tarihin gözüyle, her koşulda göstermeye bağlı kalacaktır. Bundan böyle benim ‘öteki-için-varlık’ımın
telafi edilmesi başka yollara yönelecektir. ‘Diyalektik Aklın Eleştirisi’ bu yollar için bir tür yöntem söylemi oluşturur.
ERMENİ MESELESİ HAKKINDA BİRKAÇ SÖZ
İttihat ve Terakki hükümetinin sadrazamı Said Halim Paşa'yı Roma'da ve partininideologlarından Dr. Bahaeddİn Şakİr ile Trabzon eski valisi Cemal Azmi'yi Berlin'dekatleden Ermeni terörist ve tetikçisi Arşavir Şıracıyan'ın bu hatıratına bir önsöz yazmak,XIX. yüzyılın son çeyreğinde enternasyonal terörist mahiyeti içinde kanlı
bir boyutarzeden Ermeni meselesinin nihayet artık tarih olmuş kanlı macerasını okuyucuya tekrarhatırlatmak gibi bir vazifeyi üstlenmek demektir. Böyle olmakla beraber, Şıracıyan'ın Türk okuyucusuna sunulmakta olan bu hatıratı, meselenin mahiyeti ve vardığı nokta hakkındafazla bİrşey söylemeyi gerektirmeyecek kadar açık bir itiraf ve bir belge niteliğindedir.