Ne ilk çağın ölümsüzlük şurupları, ne de günümüzün en modern tıp teknikleri, hayatın bu amansız, rakibi ile baş edemiyor. Bütün insanlara eşit davranan ölüm; mevki, meslek, servet, şöhret, ırk, din, dil, yaş ve cinsiyet farkı gözetmeden bütün kapıları çalmaya devam edecek. Hayat, ölüm olmadan sürüp gitse ne olur, bilinmez, ama bugünkünden çok daha kalabalık
bir dünyada ve on nesil öncesiyle beraber yaşamak zorunda kalacağımız düşünüldüğünde, en değişmez gerçeğe olan düşmanca bakışımızı biraz yumuşatmak gerekiyor. Ölümün ne kadar gerekli olduğunu kabul etmemiz gerekiyor. Değil mi?
Öğrencilerin hepsi mandolin, el ve ağız armoniği, flüt gibi basit bir müziki aletini çalmaya ve halk türkülerini söylemeye alıştırılmaktadır. Enstitü öğrencilerinin milli oyunları oynamalarına önem verilmekte, 100-150 gencin bir arada milli oyunları oynamaları, bu sayıda öğrenci gruplarının mandolin çalmaları okulun havasında büyük değişiklikler meydana
gelmektedir.
"Keşke herkes hayallerimizdeki kadar masum olsaydı. Keşke öyle bir gezegende yaşasaydık da, böyle adamlar çocukluğumuzu çalmaya cesaret bile edemeseydi."
birey olmaz özgürlüğü istismarcının çalmaya çalıştığı şeydir
O kadını etkileyebilmek için olmadığım biri gibi davranmak için çaba sarf etmeye ve sonunda gerçek olmayacağını bildiğim hayaller kurup, kalp kırıklıklarından oluşan notaların bulunduğu bir senfoniyi çalmaya da niyetim yok.
...''saza 13-14 yaşlarında başladım. cura'm anadolu'da mevcut en ilkel sazdır. 1961'de ilk defa sahnede çalmaya başladım. 1968'e kadar pir sultan, hatayi, kaygusuz gibi ustaların taşlarını, mümkün olduğu kadar yerlerine koymaya çalıştım. şimdi kendim yazıp kendim okuyorum. insanlık davasına inanmış ve bu yola baş koymuşumdur''
...
şunu da ben ekleyeyim:
''1993 yılında sivas'ta gerici faşistler tarafından, devletin gözleri önünde bir otelde yakılmışım''
....