İki kişilik yatakta koca bir yalnızlık… Bazen gece uyandığımda, o kenara itelenmiş yatak örtüsü ve üzerindeki süs yastıkları, gece karanlığında yalnızlığımın nişanesi gibi dikiliyorlar yanı başımda. Sabahları uyandığımda ise koskoca yatakta ne kadar küçük bir yer kapladığımı görünce şaşırıyorum. Hala ve hala evliliğim süresince yattığım gibi,
yatağın en kenarına büzülüp yatıyorum. Dünyadaki yerim bu kadar işte diye geçiyor bazı bazı aklımdan. Neden artık tümüyle bana ait olan yatakta sere serpe yatamıyorum? Neden varlığımı hayata sere serpe seremiyorum?
Bir sürü, camın içine çakılmış ölü kelebeklerle dolu bir dünyada yaşıyoruz. Kendi yapay ışıklarımızla kendimize çektiğimiz kelebeklerin bir günlük ömrünü çalıyor, kendi ömrümüze ömür katmaya çalışıyoruz. Ömrümüzü birçok renge boyuyor, çıkan desenlerin içinde kayboluyoruz.
Unutmuyor çocuklar…
Bugün yetişkin olmuş çocuklar bile, çocukluklarında ekilmiş anlaşılmazlık tohumları, geçmiş zamana rağmen hala biçilememişse unutmuyorlar.