Sarah B. Pomeroy
Sarah B. Pomeroy

Sparta'nın askeri ahlakı erkekler kadar kadınlara da tesir ediyordu. Tıpkı erkeklerin cesur savaşçılar olarak yetiştirilmesi gibi kızlar da gözüpek askerler olarak büyütülüyordu. Yunan dünyasında nasıl yetiştirileceği devlet tarafından planlanan ve devlet tarafından eğitimleri üstlenilen yegane kadınlar Spartalılardır. Ömürlerinin Çoğunu kapalı alanlarda geçiren,

erkeklerden çoğu zaman daha az yemek yemesine müsaade edilen ve şarap içmesi yasak olan diğer Yunan kadınlarının aksine, Spartalı kadınlar açık havada talim yapıyor, istedikleri kadar yemek yiyebiliyorlardı ve şarap günlük yemek alışkanlıklarının doğal bir parçasıydı. Onlardan beklenen tek sosyal sorumluluk çocuk doğurmalarıydı. Diğer Yunan kadınlar gibi ev

idaresini çok iyi bildikleri halde, bu tür herhangi bir işin sorumluluğundan tamamen muaftılar.

Sarah B. Pomeroy
Sarah B. Pomeroy

Sir Arthur Evans'ın 1900 yılında Girit adasındaki Knossos'ta bulunan devasa saray kompleksini keşfi de bundan aşağı kalır çarpıcılıkta değildir. Evans bu sarayı takıntı haline getirip şahsi servetinin büyük kısmını bu yapının belirli bölümlerini ayağa kaldırmak için harcadı. Yaptığı bazı restorasyonların yanlış olduğu kanıtlanmış olmakla birlikte, bu

sarayın boyutu ve ihtişamı, Knossos'un bir zamanlar güçlü bir deniz imparatorluğunun merkezi olduğu yönündeki rivayetlere inanırlık kattı. Evans Ege'nin bu ilk uygarlığına Knossos'un efsanevi kralı olan ve Homeros'a göre Troia Savaşı'ndan üç nesil evvel yaşayan Minos'tan hareketle Minos uygarlığı adını verdi. Myken uygarlığı nasıl Heinrich Scliemann'ın çığır

açıcı arkeolojik çalışmalarıyla ilişkilendiriliyorsa, aynı şekilde Minos uygarlığı da, Knossos'ta kendisine heybetli bir malikâne yaptıran Arthur Evans'la özdeşleştirilir.

Sarah B. Pomeroy
Sarah B. Pomeroy

Minos sanatı ve mimarisi Yakındoğu uygarlıklarına, özellikle de insan tasviri hususunda benimsedikleri düsturları alıp zevklerine uydurarak kendilerine uyarladıkları Mısır'a çok şey borçludur. Minoslular kendilerinden eski uygarlıkların teknik ve usluplarını büyük ölçüde kendilerine mal etmiş olmakla birlikte, Giritliler kendilerine özgü bir uslup ve ruh

geliştirmişlerdir. Minos sanatı bugün inceliği, canlılığı ve coşkunluğuyla hayranlık uyandırmaktadır. Freskler, keramik resimleri ve küçük heykeller bize sarayda ce evlerde yaşayanların kendilerini nasıl gördüklerine dair fikir vermektedir. Hem kadınlar hem de erkekler bu eserlerde genç, narın ve zarif şekilde betimlenmektedir. Erkekler düzgün traşlıldır ve

üzerlerine sadece Mısırlı erkeklerin giysilerine benzer kısa bir fistan giymektedirler. Kadınlarsa fırfırlı etekler ve göğüslerini açıkta bırakan dar, kollu yelekler giyerken resmedilmişlerdir. Erkeklerin de kadınların da saçları uzun ve buklelidir; altın bilezik ve kolye takmaktadırlar.

Sarah B. Pomeroy
Sarah B. Pomeroy

Homeros'taki kadınların duygularına nüfus etmek daha zordur, çünkü davranışları ve güdüleri bize bir erkeğin süzgecinden geçerek ulaşmaktadır. Bu şiirlerde kesinkes dile getirilen husus, kadınlara ait rollerin ve toplumca kabul gördüğü düşünülen tavırların sınırlarının erkekler tarafından çizildiği erkek egemen bir toplumdur. Kendilerine uygun görülen ev

hanımı ve anne gibi rollerse şüphesiz kendilerinden farklı beklentilerin doğmasına sebep olmaktadır. Tabii erkekler gibi kadınlar da birbirleriyle rekabet ederler, fakat bu rekabet ancak kendilerine çizilen alanın sınırları içinde olur; örneğin şu veya bu kadın güzellikte ve dokuma gibi işlerde veya zekâda geride bırakır akranlarını. Toplum içindeyken, özellikle de

erkekler arasındayken ağırbaşlı bir tavır takınmaları, her şeyden önce de iffetli olmaları beklenir. Erkeklerin kapatmalarının olması hoş karşılanırken, zina yapan kadınlara kendilerinin ve ailelerinin şereflerine kara bir leke sürmüş gözüyle bakılır.

Sarah B. Pomeroy
Sarah B. Pomeroy

Diğer Yunanlar gibi Spartalılarda da insanları çağdaş dünyada olduğu gibi homoseksüel ve heteroseksüel olarak ikiye ayırma eğilimi yoktu. Üstelik hemcinslerle girilen cinsel ilişkiler kişilerin heteroseksüel evlilikler yapmasını engellemiyor, evlilikle homoseksüel ilişkiler bir arada yürüyebiliyordu. Antik dönem homoseksüelliği çağdaş biçimden birkaç yönden

farklılık göstermektedir. Bir kere hemcinslerle cinsel ilişkinin temelinde eğitim sistemi yatmaktadır. Hemcinsler arasındaki cinsel ilişkide, ana unsur fiziksel çekicilik olmadığı takdirde hem erkekler hem de kadınlar arasında eğitici olarak görülmekteydi. Yunan dünyasında kız-erkek ayrı eğitim esastı; yaşlı erkek ve kadınlar toplumun genç mensupları için birer

öğretmen gibi işlev görüyorlardı. Bugün öğretmenler ile öğrencileri veya yaşlılar ile gençler arasındaki romantik ilişkilerin hoş karşılanmaması durumu eski Yunanların kafasını karıştırırdı, çünkü onlar öğretmen öğrenci arasındaki cinsel ilişkiyi gençlerin eğitimini oluşturan yapıtaşlarından biri olarak görüyorlardı. Kadınlar arasındaki homoseksüel

ilişkiler hakkında çok daha azını biliyoruz, fakat Plutarkhos'un Lykourgos adlı eserinde ifade ettiğine göre bu tür cinsel ilişkilere değer veriliyordu ve seçkin kadınlar evlenmemiş kızlarla ilişki yaşıyorlardı.

Sarah B. Pomeroy
Sarah B. Pomeroy

Barış zamanı takdir gören, savaş zamanı ise korkulu kabuslara sebep olan Sparta, Arkaik ve Klasik dönemin büyük bir kısmı boyunca Yunan dünyasının en güçlü kent devletiydi. Aynı zamanda diğer kent devletlerinden de farklıydı. Tabii temel kurumlar açısından Spartalılar da diğer Yunanlarla benzeşiyordu; örneğin toplum ataerkil ve çok tanrılıydı, köle işgücünün

önemi büyüktü, yasalar kutsaldı ve savaşta cesaretin ödülü büyük olurdu. Buna rağmen Sparta birçok açıdan şahsına münhasır bir yapıdaydı. Hiçbir Yunan kent devleti ülkülerini Sparta kadar kesin çizgilerle belirlememiş, bu ülkülere ulaşmak için Sparta kadar gayret sarfetmemiştir. Devletin birey hayatına müdahalesi tüm Yunan kent devletlerinde mevcuttur, fakat

hiçbir kent devleti bireyin günlük hayatına müdahil olma hususunda Sparta'yla yarışamaz. Spartalılar polisleriyle sin derece gurur duyarlardı, diğer Yunanlar da onların bu yurtseverliğinden ve Sparta düzeninin getirdiği bu egodan arınmışlık halinden son derece etkilenmişlerdir. Spartalıların bu bireyselliği reddi, diğer Yunanların kıskandığı güçlü bir aidiyet hissi

geliştirmiştir ve Sparta bugün de tarihçileri, filozofları, feministleri ve siyasetbilimcileri kendisine çekmeye devam etmektedir.

Sarah B. Pomeroy
Sarah B. Pomeroy

Spartalıların nüfusu yavaş yavaş azalıyordu. Eskiçağda dünyanın her yerinde yüksek oranlarda gerçekleşen bebek ve çocuk ölümlerine ilaveten Sparta'nın sorunlarını çoğaltan başka mesele de sıradışı evlilik adetleriydi. Kadınlar doğurganlık yaşına ulaşmalarının sadece birkaç yıl ardından evleniyorlardı; fakat eşleriyle cinsel ilişkiye girme şansları çok

kısıtlıydı, çünkü kadınlar çocuk doğurmaya en elverişli dönemlerindeyken kocaları ya sürekli savaşlardaydı, ya da diğer askerlerle birlikte kışlalarında kalıyorlardı. Üstelik iki taraf da sık sık üretkenlikten uzak, homoseksüel ilişkiler yaşıyorlardı. Tüm bu engeller yetmezmiş gibi, bunların yanına bir de bazı kadınların çocuk doğurmayı reddetmeleri

ekleniyordu. Doğumun kadın açısından riski, askerlerin cephede ölüm riskine eşdeğer görülüyordu ki, mezartaşlarına isimlerini yazdırabilecek şerefe nail olan yegane Spartalılar doğum sırasında ölen kadınlar ya da savaş sırasında ölen askerlerdi.

Sarah B. Pomeroy
Sarah B. Pomeroy

Tanrıların dünyası insanlık hallerine ayna tutar. Örneğin savaş tanrısı Ares savaşçılara nüfuz edip onlara öldürme ve yok etme duygusunu aşılayan kana susamış bir ruhtur. Aşk tanrıçası Aphrodite cinsel arzunun karşı konulamaz gücüdür. Athena yaratıcı zekayı temsil ederken, Apollon'un bilgeliği müzik, şiir ve felsefe alanlarını kapsıyordu. Athena gibi Artemis

de müzmin bakireydi; fakat Athena savaşçı kahramanların koruyucusu ve kollayıcısıyken, Artemis erkeklerle herhangi bir temastan kaçınıyor, hem avcı hem de hayvanların koruyucusu sıfatıyla ormanlarda yaşıyordu. Tanrıları insanlardan büsbütün ayıran unsursa tanrıların ölümsüz, yaşlanmayan ve hastalığa tutulmayan varlıklar olmasıdır. Tanrılar ayrıca ölümlülerin

dünyasını yönlendirebilme gücüne de sahiptirler. Homeros'ta insanlarla oyuncak gibi oynarlar, kendi kayırdıkları kişilere yardım etmek için birbirleriyle çekişir, başka tanrıların kayırdığı kişilere de köstek olmaya çalışırlar.

Sarah B. Pomeroy
Sarah B. Pomeroy

Artık krallar, memurlar, kâfirler, saray erkânı ve devlete bağlı ordulardan geriye eser kalmamış, incelikle planlanmış geri dağıtıma dayalı ticari sistem tarihe karışmıştı. Artık abidevi taş yapılar yapılmadığı gibi, incelikli fresk veya kaliteli mobilya siparişi veren kimse de kalmamış, yazı yazma hüneri dahi unutulmuştu. Hayati önemdeki ticari bağlantılar

koptuğu için tunç, altın ve diğer lüks ithal mallarından geriye eser kalmamıştı. Yunan dünyasının dört bir yanında kasaba ve köyler terk edilmiş, buraların sakinleriyse ya hayatlarını kaybetmiş ya da başka yerlere göçmüşlerdi. Bu insanların bazıları Akhaia ve Arkadia gibi yakın, bazılarıysa Filistin ve Kıbrıs gibi uzak yerlere yerleşmişlerdi. Toplumların

hareket ve yer değiştirmesinin nüfus düşüşüne dair genel tabloyu mübalağalı hale getirebileceği doğrudur, fakat şu rahatlıkla söylenebilir ki, MÖ 1200'den itibaren iki yüzyıl boyunca Yunanistan o zamana kadar aldığı göçten çok daha fazlasını vermiştir. MÖ 1050 yılına gelindiğinde nüfusu muhtemelen son bin yılın en düşük rakamlarında seyretmekte, belki de MÖ

1200'lerdeki nüfusun ancak %30'una denk gelmekteydi.

Sarah B. Pomeroy
Sarah B. Pomeroy

MÖ 900 civarında geleneklere bağlı Protogeometrik stil yerini Geometrik stile bırakırken, aynı zamanda yeni bir sanat ve estetik anlayışı da kendini göstermeye başlar. Tabii geleneklerden tamamen sıyrılma yoktur ve bazı bölgelerde eski stil bir süre daha varlığını sürdürmüştür. Yine de yeni şekiller ve yeni süsleme unsurları Geometrik stili kendine has yeni bir dönem

olarak öne çıkarmaktadır. Bu dönemde daireler ve yarım daireler yerini ünlü "maiandros deseni" gibi köşeli motiflere bırakmıştır. 9. yüzyıl ustaları artık hem yerel tüketime hem de bölgeler arası ticarete yönelik zarif altın mücevherler, fildişi oymalar ve tunç kaplar gibi pahalı lüks mallar da üretmeye başlamışlardı. Bu gelişme aynı zamanda bu dönemde yeniden

büyük miktarlarda görülmeye başlanan tunç vb. yurtdışı kaynaklı hammaddelerin yeniden temin edilebilir olduğunu da göstermektedir.