Çünkü okuma bir çeşit ruhsal egzersizdir, insanı edebiyata değil hayata hazırlar, hayat için eğitir.
"Az okuyup okuduklarımız üzerinde çok düşünmek yada kendi aramızda konuşmak, okuduğumuzu derinlemesine özümlemenin yoludur."
Dünya, budalalar ve düzenbazlardan mürekkeptir; budala olmaktansa düzenbaz olmak daha iyidir, derler.
Ancak işin aslı, masallar tarihsel belgelerdir.
Sıradan insanlar pratik olmayı öğrenir ve kendi tarzlarında filozoflar kadar zeki olabilirler. Ama mantıksal sonuçlar çıkarmak yerine, şeylerle ya da kültürlerinin onlara sunduğu herhangi bir şey, örneğin öyküler ya da törenler aracılığıyla düşünürler.
Bizim bir kadeh şarabın tadına baktığımız gibi, kitabın tadına bakardı. Çünkü bizim gibi anlamlarına ulaşmak için kağıdın ötesine değil, üzerindeki izlerin kendisine bakıyordu. Ve bir kere kitabın fiziksel özellikleriyle haşır neşir olduktan sonra oturup kitabı okumaya başlardı.
Erken modern çağ erkeği hayatı kontrol edebileceği bir şey olarak görmüyordu.
Yılda sadece birkaç defa et yiyorlardı.
Herkes çocukluğunun ilk yıllarından mezara kadar sonsuz, sınırsız bir çalışma zorunluluğuyla karşı karşıyadır.
Cennetin de XIV. Louis'nin sarayı kadar hiyerarşik olduğu ve orada da hileyle yükselebileceğiniz açıktır.
Acımasızlık, hem masallarda hem de toplumsal tarihte Hindistan'dan İrlanda'ya, Afrika'dan Alaska'ya kadar uzanan çok geniş bir coğrafyada bulunabilir.
Masalların çoğunda dilekler bir kaçış fantezisinden çok, hayatta kalma taktikleridir.