'Senin o derin, düşsüz uykunun üstünden suskun yıldızlar yol alıyor.' Gözleri yaşlarla doldu, boğazında, göğsünde derin bir hıçkırık düğümlendi, yutkundu, gözyaşları yanaklarından süzüldü.
"Cesur değilsen, sakın zekanla böbürlenmeye kalkma."
"Sonsuz bir acı çekerken bile acı çeken başkalarını avutabilen, yapılması gereken şeylerin sorumluluğunu tek başına üstlenebilen müthiş güçlü bir adam kimliğinde sunmuştu kendini."
"Durumun yeterince kötü şimdi, ama olayı daha tam anlamıyla kavramış değilsin. Asıl derine gömüldükçe, indirildikçe artacak acı. Bir an gelecek, katlanamayacağını sanacaksın. Hiç kimsenin katlanamayacağını. Daha kötüsü, tek başına atlatmak zorunda kalacaksın bu dönemi; çünkü dünyada hiç bir şeyin, hiç kimsenin yardımı dokunamaz sana, bizler içgüdüsel
hayvan sevgisi gösterebiliriz, o kadar."
"Annesinin karanlıkta yürümesine yardımcı olurken, her zamankinden çok daha yavaş yürüyordu Andrew ve bütün bu gözlemler yavaş yavaş, için için doluyordu yüreğine. Yüreği tam taşmaya hazırken, baktı ki, ölüm kadar, bir o kadar, bahar gecesinin güzelliği, kayıtsızlığı da etkilemiş duygularını. Sanki aldırmıyormuşum gibi, diye düşündü ama suçluluk
duymadı. Aldırdığını biliyordu; çoğu zaman hiç umursamadığı geceye ve şu kente karşı büyük bir yüküm duydu."
"Ötekilerin hepsini birleştiren, kendisini yapayalnız bırakan, onların gönlünü kazanmaya, onlarca benimsenmek istemeye iten neydi? Neden onlara inanmaktan hiç yılmıyordu? Aynı olay habire yineleniyordu, o yakın, dostça, iyicil davranışın sonradan fos çıkmadığı bir kere bile görülmemişti."
"Umduğundan da iyi gitmişti her şey, hak etmediği ölçüde: Yine de ne olursa olsun, ne kadar iyi olursa olsun, bir zamanlar olduğun, yitirdiğin, bir daha ele geçiremeyeceğin o şeyle boy ölçüşemezdi bunlar, ara sıra, seyrek de olsa aklına vur uğunda, ondan ne kadar uzaklaştığını seziyordun, kısa bir süre, yüreğin parçalanıyordu."
"Miras diye devraldığı bu küçük çocuk kimliği, yalanların en acımasızıydı. Biliyordu ki, hiçliğin hiçliğinden başka bir şey değildi kendisi, bir hıyanet sonucu da hiçliğin bilincine varmaya hüküm giymişti. Biliyordu ki bu yapayalnızlıkta dostsuz değildi yine de. Çünkü uçurumda, yüzleri belirsiz, altedilmez, canavar sezgiler kıpırdanıyordu. Derinlerden,
sonsuzluğun geniş boğazından eşi görülmedik canavarların ardından, başka eşi görülmedik canavarların çılgın kahkahaları yalazlanıyordu; zulüm zulüm üstüne."
"Nereden nereye gelmişiz. Nereden nerelere uzaklaşıyoruz kendimizden. Yol öyle uzun, arada o kadar çok şey var ki, bir daha sılaya dönülmüyor. Sılaya dönebilirsin tabii, iyidir sılaya dönmek, ne var ki, gerçekte onca yolu tepemezsin, gerçekten sılaya dönemezsin yaşamın boyunca. Peki neye yarar bunca çaba? Olmak istediğim şey, istediklerim, uğrunda sıladan
ayrıldıklarım nedir aslında?"
Bazen yaşam katlanılabileceğinden de zalim oluyor