Bir nehir de ancak denize ulaşınca ölür zaten.
Cebimizde hayaller, gönlümüzde umutlarımız vardı.
İşte orada, kitabını okurken anlamlandıramadığım Cioran'a hak verdim; dünyada her plan, her edim boşunaymış. İnsanın yüreği bütün azapların vatanıymış meğer. Bir sakınca, bir tehlikeymiş hayat.
İnsanoğlunun çocukluktan çıkarıldığı andır tahtaya kaldırılmak. Öğretmen adımızı veya numaramızı söylediğinde veya eliyle işaret ettiğinde dokunulmazlığımız kalkmıştır artık.
Güzelim konaklar boş ve melül, uzaklardaki sahiplerini beklemekte, öyle çaresizce. Ne gelen var ne soran. Hırçın vadinin dik yamaçlarında yıkılmaya durmuşlar, hüzünden çürüyecek halleriyle. Varsa eşyanın ruhu denilen şey, bu olsa gerek.
Dik yamaçlardan derin vadiye doğru baktım; hiçbir şey olmamış gibi umarsızca ve kendince akıyordu Fırtına deresi. Bağrında ölmeye gelen evladına karşı soğuktu. Nasıl genci, yaşlısı binlercesine kayıtsız kalmışsa işte öyle.
Günlerden pazardı.
Güzdü. Hava çok yağmurluydu.
Hüzzam makamında bir ekim sessizliği düşmüştü taze mezara.
Acının tutanakçısıydım .
Sonuçta çok geç anlamıştım, ruhuma kurduğun sirkteki acizliğimi.