Eğer dünyaya hakim olma ihtirası bir harita üzerinde incelense ve dünyanın başkenti olarak en uygun bir şehir aransa kuşkusuz İstanbul mevki itibariyle bu seçime layık olur.
Bir Alman Bab-ı Aliye gelip İslam olmak istediğini söyledi. Ragıp Paşa gerçek nedeni araştırmak istedi, yeniden sorguya çekilen müslüman adayı gayet sofucasına, rüyasında Muhammed’i gördüğünü ve müslümanlığa ait lütuflardan faydalanması için buraya çağrıldığını itiraf etti. Bunun üzerine Ragıp Paşa işte garip bir kaçık! dedi. Muhammet bir Alman’a
görünmüş hemde bir kafire! halbuki ben yermiş yıldır beş vakit namaz kılarım, bana bir kere olsun görünmedi. Muhakkak anasını babasını katletmiştir, bana gerçeği söylemezse onu asacağımı söyleyin dedi. Bu tehditten korkan Alman, öğretmen olduğunu bir müddet sonra sıkıcı kuşkular uyandırmak talihsizliğine uğradığını, çocukların aileleri tarafından şiddetle
tenkit edildiğini, mahkemenin kendisini cezalandırmak için topandığını ve İstanbul’da böyle meseler için bu kadar gürültü kopmadığı öğrenerek buraya gelmeye karar verdiğini itiraf etmek zorunda kaldı.
Babam Türklerin gemiye çıkmalarını önlemek için feluka kaptanına bir kaç şişe likör armağan etmemizi önerdi. Bu armağanları almak için gelen muço yanlışlıkla 6 şişe lavanta esansı getirdi, bu hatayı telafi etmek için muçoyu geri göndermeye hazırlanırken babam, lavantanın da aynı işi göreceğini söyşeyerek engel oldu. Şişeleri verdik ve felukadan ayrıldık;
fakat Türkün sabırsızlığı bir müddet sonra dikkatimizi çekti, şişelerden birini aldı, tıpasını açtı ve bir dikişte içini boşalttı ve başı ile bize beğendiğini işaret etti. Babam hariç hepimiz birazdan arka üstü devrilmesini bekliyorduk, halbuki biraz sonra ikinci şişe açıldı, yine dibine kadar içildi. Bu sefer bir şey olmayacağından dolayı rahattık.
Eybedullah Sultan daha altı aylıkken, gözde yapılmaktan ziyadep parasına tamahen eyaletlerden birinde görevli paşalardan bitine nişanlandı. Paşa böylesine yüce bir bağlılığın şerefinden çok, nişanlısının bakımını karşılamak maksadıyla yılda yüz bin altın göndermek mecburiyetinde olduğunu hissetti.
Türklerin kendi lisanlarının fakirliğinden Arapça ve Farsça’dan dilbilgisi kuralları alıp bunlardan beş ayrı alfabe yaratmaları ve yazarların arzularına göre harf çeşitleri kullanmalarıdır. Özellikle bu uygunsuzluklar yüzünden Türkler cehaletin pençesine düşmüş ve soyut bilimlerde gerilemişlerdir.
kumandanlıkları paylaşmak için herkes birbiriyle yarış ediyordu, gemi kumandanlıklarına yapılacak atamaları en büyük parayı ödeyene göre yapan Kapdân-ı Deryâ diğer küçük mevkilerin ticaretini de gemi kaptanlarına bırakıyor, böylece baştan sona rüşvet içine gömülen Osmanlı denizciliği düşmanın yardımı olmadan bile mahvolmanın
eşiğine geliyordu.
Bir Yahudi'nin kölesi efendisini bağda öldürmüştü; ölünün en yakın akrabaları tarafından dâvâ açıldı. Suçlu yakalanıp mahkemesi devam ederken bazı gayretkeş Müslümanlar, bağışlanmasını sağlamak maksadıyla zavallı adamı Müslüman olmaya ikna ettiler. Han tarafından verilen idam kararına, suçlunun islâm olduğu ileri sürülerek
karşı çıkıldı. Kırım yasalarına göre suçlu, hakarete uğrayan veya mağdur durumda olanın dâvâsını yürüten tarafından öldürülerek cezalandırilirdi. Bu durumda bir Müslüman'ın Yahudilerin eliyle katledilmesinin doğru olmayacağı iddia edildi, ama bütün çabalar boşa gitti; Han cevabında, eğer kardeşim suçlu olsaydı onu bile Yahudilerin
eline teslim etmekten çekinmezdim diye cevap verdi; eğer islâmiyeti seçmesi samimî ise İlâhî Adalet'in bu yüzden onu mükâfatlandırmasını dilerim, ama ben adaleti yerine getirmekle yükümlüyüm.
Suçluyu ölenin en yakın akrabasına teslim eden Türk yasası, ölenin kanını savunma hakkını en yakın akrabasına tanıyan Şerîat yasalarından alınmıştır.
Kırım Ham'nın bir takım garip davranışları olmasına karşılık, Osmanlıların hurafesi ve sofu alışkanlıklarına kapılmadan yasalar çerçevesinde kalmasını biliyordu.
..bazı elektrik deneyleri yapmaya karar verdiğimi söyledim. Bu deneylerin yarattığı ilk izlenimler o kadar şaşırtıcı oldu ki, zihinlerde büyücü olduğuma dair uyanmaya başlayan inancı kırmak için çok zorluk çektim. Han'ın açıklamalarımı dikkatle dinlediğini farkettim. Statik elektrik denemelerine bizzat katılmak istedi; ona karşı uyguladığım
elektrik nisbeten zayıf oldu, ama çevresindekilere efendilerinin takdirini kazanacak kadar kuvvetli elektrik verdim.
Ertesi gün bütün şehir yaptığım mucizelerin hikâyesi ile çalkalanıyordu; daha sonraki günlerde Han'a yaptığım deneylerde bulunmayanların taleplerini karşılamak zorunda kaldım.
Osmanlıların coğrafya konusunda bilgisizlikleri hakkında daha belirgin örnekler vardır. Bir Venedik elçisi İstanbul’a gelirken yolda rasladığı bir Türk amirali ile sohbet yanarken bunun, Venedik ile Rusya’nın komşu olup olmadığı hakkındaki yorumuna şaşırmış ve revan olarak. Evet her iki devletin arasında Osmanlı İmparatorluğu vardır, demiştir.
..önümüzdeki yoldan geçen yeniçerilerin yüksek sesle yaptıkları şakalar yola bakan odadaki papağan tarafından duyulup tekrarlanıyordu. Papağanın sesini duyan askerler kendileri ile kimin alay ettiğini öğrenmek üzere silâhlarını çekip kapıya dayanmışlardı. Bu sırada içerde nöbet tutan yeniçeri gürültüleri duyunca kapıyı açmış ve kızgın
askerlerle karşılaşmıştı; gerçek suçlunun papağan olduğunu anlatmak için akla karayı seçmiş, nihayet papağanı getirerek sözleri tekrarlatmıştı. Askerlere ikram edilen çay ile iş tatlıya bağlanmıştı.
Gerek sizde, gerekse bizde bir erkeğin dîn değiştirmesi bir mucize kabul edilir; buna karşılık kadınların manevî inançları dünyada en basit ve en doğal bir şeydir; onlar daima sevgililerinin dinindendirler; evet dostum, aşk en büyük misyonerdir, ortaya çıktığı vakit kadınlar tartışmak bile istemezler.
Hünkâr, mühendis olarak geçinenlerin bundan böyle iki hükümet yetkilisinin nezaretinde tarafımdan sınava tâbi tutulacağını açıkladı. Sınav günü toplanıldığında, sınanacak olan bilginler kadar ben de endişeliydim. Zira hem onlara galebe çalmak, hem de onları incitmemek istiyordum. Teşkil edilen kurul önünde işi fazla zorlaştırmadan soru sormaya
karar verdim; İsmail Bey'in açış konuşmasından sonra söz bana bırakıldı. Mühendislere bir üçgenin üç açısının toplamının değerini sordum. Soruyu tekrar etmemi istediler; bir müddet düşündükten sonra içlerinde en cüretli olanı üç açının toplam değerinin üçgene bağlı olduğunu, her üçgen için ayrı değere sahip olacağını
söyledi. Böylesine saçma bir cevap alacağımı bilseydim bu soruyu hiç sormazdım.
Buna karşılık, Kaymakam olan Vezir gayet ciddî bir şekilde Osmanlı ordusunun kalabalık olup olmadığını bana sordu. Eğer öğrenmek isteseydim, bunu benim size sormam gerekirdi, diye cevap verdim. Bilmediğini belirtti. Peki nereden öğrenebilirim? diye sordum. Gazette de Vienne'den dedi. Şaştım kaldım. Bir araya gelmiş bunca budalalık Sultan Mustafa'nın ileri
görüşlülüğü ile asla bağdaşamazdı. Bu imparatorluk için en talihsiz nokta, sallantılı bir sağlığa sahip olan Sultan Mustafa'nın, tahtı kardeşi Abdülhamid'e bırakarak dünyadan göçüp gitmesidir.
BARON
Hz. Muhammed'in yasası bundan daha iyi bir şekilde yerine getirilemez; ancak Osmanlılar Kur'an*ı Kerîm e bu kadar bağlı değiller.
İHTİYAR
Biz de konukseverlik göstererek bu kutsal kitaba itaat ettiğimizi iddia etmiyoruz. Müslüman olmadan önce insanız, insanlık törelerimizi tâyin etmiştir, bunlar şerîatten çok daha eskidir.
BARON
Bu ayrımı gayet iyi farkediyorum fakat bu dahi sizin evlerinizde gördüğüm Avrupa sitili eşyaların kaynağını açıklayamıyor.
İHTİYAR
Öğrenmek istediğiniz kaynağı daha iyi açıklayamam; bu aile eşyaları Avrupa kaynaklı olamaz: biz bu ailenin en büyük dalıyız; asıl sizin eşyalarınız Kırım sitilindedir.