Sabahattin Ali
Sabahattin Ali

Hayat ne kadar renkli -acı, tatlı- hatıralı olursa o kadar çok yaşanmış olur.

Nazan Bekiroğlu
Nazan Bekiroğlu

Bir tek an. Milyonlarca ihtimal arasındaki tek mümkünün gerçekleşmesi için yaşanmış bütün bunlar. Tek mümkün, "O benim işte".

Nazan Bekiroğlu
Nazan Bekiroğlu

Yaşanmakta olan bütün acılar gibi yaşanmış ve yaşanacak olan bütün acıların da kalbinin üzerine çöreklendiğini zannetmekten yorgunsun.

Didem Madak
Didem Madak

Tam da özenle sakladığım en güzel sözü söyleyecekken, gidiyorsun. Yaşanmış yada yaşanmamış ne varsa "dünya" kadar bir yumruk olup oturuyor...

Tezer Özlü
Tezer Özlü

"Ben bendim. Zaman yaşanmış zamandı.
Birkaç yaşanmamış gün de eklenmişti bu zamana.
Kemerle bağlanmıştım. Acılarım da vardı..."

Tezer Özlü
Tezer Özlü

Hangi zamandaydım ? Kaç yaşındaydım ? Yaşanmış yıllara geri mi dönmüştüm ?

Tezer Özlü
Tezer Özlü

Çoğu kez insan yaşamı, yaşanmış coşkuların anısı ile de geçer. Ama yaşamın bazı kesitlerinde bu coşku gece ve gündüz somut olarak kavrar benliğimizi. Bir şarkıyla. Bir resimle. Uzayan bir bulvarla. Sevilen, teni okşanan bir insanla. Yaprakları hışırdayan bir ağaçla.

İsmail Erciyaş
İsmail Erciyaş

Köyde yaşanmış bir sürü olay vardır ama zararlı olan, bir olay yaşamak değil, bu olayın duyulmasıdır.

Charles Francis Haanel
Charles Francis Haanel

Bugüne bakın çünkü o yaşamdır. Yaşamın ta kendisi. Onun kısacık seyrinde, varlığınızın tüm hakikatleri ve gerçeklikleri yatar. Gelişimin mutluluğu; Eylemin görkemi; Güzelliğin ihtişamı. Dün ise bir rüyadır. Ve yarın sadece bir hayal. Ama iyi yaşanmış her bugün. Dünü bir mutluluk rüyası ve her yarını bir umut hayali yapar. O yüzden bugüne iyi bakın.

Muhammed Müctehid Şebusteri
Muhammed Müctehid Şebusteri

İslam düşüncesine kaynaklık eden soyut mutlak algısı yani saf tevhid, İslami akla epistemolojik imkânlar olarak geri dönmekte ve İslami akıl bu sayede varlık âlemine dair soru sorabilme ve cevap elde edebilme imkânına kavuşmaktadır. Bu da varlık âlemine yönelik olarak İslami aklın önünde ontolojik anlamda hiçbir sınır ve engelin olmadığı anlamına gelmektedir. Oysa

mutlağın somut olarak algılandığı kültürlerde bunun tam tersi bir durum yaşanmış ve sınırlı olarak tasavvur edilen mutlak, akli soru ve cevapların yerini almıştır. Mutlağın ötesi olamayacağından akıl bu sınırlara çarptığında etkinlik alanı sona ermiştir. Akıl ancak bu ilişki soyut lehine genişledikçe hareket etme alanı bulmuş ve bu oranda ortaya felsefe ve

bilim koyabilmiştir. Bu soyut mutlak algısının ontolojik sonucu ise mukayyet olanla mutlak olan arasında herhangi bir çatışma alanının yaşanmaması olmuştur. Çünkü İslam düşüncesine kaynaklık eden mutlak tamamen soyut ve mukayyet varlıklar da somut olduklarından bunlar arasında herhangi bir ontolojik çatışma yaşanmamaktadır. Böylece İslam medeniyetinin felsefi ufkunu

oluşturan soyut mutlak algısı mukayyet varlıkların ontolojik var olma zeminiyle birlikte bunların açıklanabilmesinin epistemolojik imkânlarını oluşturmaktadır. Başka bir deyişle İslam düşüncesinde mutlakla mukayyet olanın iç içe geçtiği bir ontolojik çakışma yaşanmadığından mutlak algısı metafizik bir ilke haline gelerek epistemolojik bir açıklama işlevi

görebilmektedir. Yani mezkür ontolojik çakışmanın olmaması İslam düşüncesine mutlağı metafizik bir ilke haline getirerek bütün epistemolojiyi bunun üzerine kurabilme imkânı sunmaktadır. Dolayısıyla İslam düşüncesi açısından mutlağın ontolojik olarak soyut olması gerçek anlamda bir epistemoloji yapabilmeyi sağlayan bir imkân olarak ortaya çıkmaktadır. Çünkü

ontolojik olarak soyut olan bu mutlak, hiçbir akli soru ve cevabın yerini almayarak ortaya gerçek anlamda bir epistemoloji çıkmasının yani bilgi üretilmesinin yolunu açmaktadır. Bu sayede Müslümanların inandığı mutlak, mümkün varlıkların ontolojik var olma zeminini oluşturarak mutlağın soyut olması onlara varlık alanına çıkma şansı vermektedir, aksi takdirde

varlıkları mutlak tarafından ortadan kaldırılacağından aslında hiç var olmayabileceklerdi ve bunlar hakkında soru sorarak makul bir cevap beklemenin ontolojik zemini haline gelmektedir. İslam düşüncesindeki anlamıyla mutlağın, hiçbir felsefi soru ve cevabın yerini almamasının yani hiçbir sorunun cevabı olmamasının anlamı da işte budur.