Bataille bizi şunu düşünmeye davet eder: “Katı insan tavrının, kapalı bir ağızla birlikte çehrede oluşan öğretmen edasının dar kabızlığı, güvencenin güzelliğini yansıtır.” Kıymetli kazançlarını koruyan bu kapalı ağız, çoğunlukla ince bir sırıtışla örtülür, tasarıların peşinden gidilirken takınılan ciddiyet tavrına bu sırıtış eşlik eder.
Üstelik görünüşe bakılırsa ölüm, etrafımızdaki herkes içindir. Dostlarımız ve akrabalarımız ölür. Yabancısı olduğumuz insanların öldüğüne dair haberler alırız. Öyle görünüyor ki ölüm, yüz yüze gelinebilecek en yaygın hadisedir. Ölümü başkalarının ölümü aracılığıyla idrak etme girişimi, Heidegger'in erken dönem ölüm analizine harfi harfine
karşıttır. Benin en temel olanağım olarak ölüm, ki aşılamaz ve gayri-ilişkiseldir, basitçe başkalarının ölümünde karşılaşabileceğim türden bir hadise değildir. Ölüme dair yaygın biçimde dile getirilen şey, ölüme Dasein'ın nihai olanağından ziyade, dünyada karşılaşılabilecek alelade bir hadiseymiş gibi muamele eder. Ölüme bu biçimde muamele edilmesi,
ölüme karşı takınılan muğlak bir tavırla sonuçlanır. Bir yandan ölüm, tahayyül edilebilecek en yaygın hadisedir. Yaygın biçimde söylendiği gibi, Ölüm ve vergiler dışında hiçbir şey kesin değildir. Öbür taraftan, ölüm, geçiştirilmesi ya da örtbas edilmesi gereken bir şeydir. Ölmekte olan biriyle konuştuğumuz zaman, ilk tepkimiz ölmeyeceğine dair güven
vermektir. Herkesin öldüğüne, ama herkesin ben olmadığına dair bu aralıksız güven, gündelik Dasein'ı ölümle gerçek bir yüzleşmeden alıkoyarak sakinleştirir; bu, Dasein'ın her an ölmekte olduğu ve nihai imkanının ölüm olduğu kabulünü içinde barındıran bir yüzleşmedir.
Bardağın yarısını boş ya da dolu görmek, hayata iyimser mi kötümser mi baktığınızın basit bir göstergesidir.
İyimser insan "Ne güzel, bardağın hâlâ yarısı dolu" diye düşünürken kötümser olan duruma olumsuz yaklaşır: "Yakında hepsi bitecek."
Yaşama karşı takınılan bu tavrın sağlık üzerinde etkisi büyüktür. İyimserler uzun yaşamakla
kalmayıp dikkat seviyesi yüksek, hafızası güçlü, daha ilginç, daha kolay arkadaş edinebilen, işlerinde daha başarılı, daha neşeli insanlardır.
Kendinizi iyi hissetmeniz için en önemli faktörlerden biri, umutlu ve iyimser olmaktır.
Dünyaya sadece hayatta kalmak amacıyla değil, yaşamın keyfini sürmek için geldik.
Dolayısıyla sanata değer biçme faaliyeti sanatın bağlamına dair hiçbir bilgi gerektirmez;sergi takipçiliği konusunda takınılan "Neyi sevdiğimi biliyorum,gördüğüm şeyi seviyorum ben" yaklaşımı yeterlidir.Bunda hiçbir sorun yoktur.Bir şeye nasılsa öyle bakmaktan hoşlanıyor olabiliriz;sanat popüler kültür denen şeyin bir parçası haline gelebilir.
İtalya'da Katoliklik, İskandinavya ve Almanya'da Protestanlık, Türkiye'de Müslümanlık, geleneksel Yahudilik -bunları, yalnızca, erken çocukluk dönemi üzerinde güçlü bir tesiri olan, tüm yeni fikirleri dışlayan otomatik eylemlerle ve düşünce özgürlüğünün noksanlığıyla açıklayabiliriz.
Bu koşullar altında yetişen insanların çoğunda farklı bakış
açıları belirmez; bu insanların, düşüncelerini özgür bir şekilde açıklamaları için yeterli çabayı göstermeleri engellenir ve bu, zorla kabul ettirilir; ayrıca yeni fikirler ortaya atıldığı takdirde, bazı düşünceler duygusallıkla ortaya dökülür; kabul gören, alışılagelmiş tutumları rasyonelleştirmek için bu yeterlidir, fakat güçlü bir zihin ve karakter
üzerinde yeterli değildir.
En basit şekliyle şunu söyleyebiliriz ki, resmî dine uygun olarak okulda ve aile içerisinde takınılan tutum, dinî özgürlüğü engellemekte dir.
Faşizmi, sadece siyasi partilerle ya da devletlerle sınırlı görmemek gerekir. Faşizm bir yaşam anlayışıdır, insan, sevgi, emek karşısında takınılan özel bir tutumdur. Bu tutum içerisinde insanlar birbirlerini öldürmek isterler; ırkçılık, ayrımcılık, cinsiyetçilik toplumun içinde yaygın olarak yaşayan deneyimlerdir. Reich için faşizm sıradan orta sınıf insanın
bütün akıldışı ruhsal tepkilerinin toplamıdır; kitleler tarafından kabul edilip övgüyle karşılanır. Bu nedenle Reich'e göre "kitleler aldatılmadılar, faşizmi arzuladılar."