Vahakn N. Dadrian 
Vahakn N. Dadrian 

One noteworthy point during that process of charting a course towards genocide were the resolutions and decisions of the 1910 Saloniki Congress of Ittihad, briefly mentioned in the introduction of this work. Even though it was primarily the ongoing tensions in Macedonia and Albania that had triggered these decisions in 1910, one of the main targets covered by the broad sweep of these decisions

were the Armenians. Internal secret communications, relayed through letters in 1906 and 1907(nearly four years earlier) disclose the fact that the Armenians were labeled as the arch enemies of the Muslims of Turkey and the Caucausus, "to be dealt with accordingly." The letters were signed by two medical doctors, Drs. Nazım and Şakir, [1] the prime architects of the World War I Armenian genocide,

both of whom were condemned to death by the 1919 Turkish Court Martial as arch perpetrators. In his 8 December 1907 letter, Şakir openly conceded, for example, that Ittihad's previous agreements with the Armenians, and the promises made to them, had no value whatsoever. He described these promises as baits to exploit the latter's resources for the benefit of the struggling Young Turks, and for

the end of gaining sufficient strength to settle scores with them in due course of time. After reproducing this letter Turkish historian Bayur noted the relative carelessness with which these ominous declarations of future intent were made in writing. [2]

---
1. Y. H. Bayur, Türk Inkilabı Tarihi, vol. 2, part 4, (Ankara: Turkish Historical Society, 1952), pp. 85-7, involving two

letters dated 23 November 1906, and 22 September 1906; for the 3 January 1908 letter see pp. 125-6; for the same letters see also Ahmed Bedevi Kuran, Inkilap Tarihimiz ve İttihad ve Terakki (The history of our revolution and Union of Progress), (Istanbul: Tan, 1948), pp.214,215.
2. Bayur, Türk Inkilabı Tarihi, [n1], p.130.

Mehmet Ali Günaydın
Mehmet Ali Günaydın

Şanlı tarihimiz göstermektedir ki acunda Türk gibi savaşan başka budun yoktur.

Jinda Zekioğlu
Jinda Zekioğlu

"Zaman akıp gidiyor. Öleceğiz. Kemiklerimiz değil sadece tarihimiz de karışacak toprağa, bize yaşatılan her şey yanlarına kâr kalacak."

Orçun Işık
Orçun Işık

Bir tutuşma bir de ayrılık tarihimiz aklımda

Kadriye Hüseyin
Kadriye Hüseyin

“İslâm sakin olan yerler dinî vatanımızdır. Ay yıldızlı-al bayrak millî sancağımızdır. On dört asırlık bir mazi sahibiyiz. Mühim vakalar ile dolu bir tarihimiz var. Roma medeniyeti derecesinde medeniyet gördük. Zaman zaman servet ve rahat bulduk. Maârif güneşi şarkımızdan doğuyordu. Nur-ı ilimle münevver bulunarak etrafımızı görüyorduk. Her hâl ve şanımızı

biliyorduk. Gıptalar!.. Zaman fırsatını ganimet bilmedik. Ne atf-ı nazarda sebat ettik, ne ihâta-i ilimde dâim olduk. Hayıflar!... Maârif güneşinin garpdan doğması başımıza kıyameti kopardı. Karanlıkta kaldık. Mazimizi göremez olduk. Ahvâl-i tarihiyyemizi unutacak hale geldik. Teessüfler!...

Robert N. Bellah
Robert N. Bellah

İnsanlar geç gelişmeci bir türdür, yani erken gelişen memelilerin tersine, yavruları çaresiz halde, bir bakıma "prematüre" olarak doğarlar, çünkü rahimde olması gereken gelişmeler doğumdan sonra, sürekli ebeveyn bakımı gerektiren koşullarda tamamlanır. Ayrıca, insanlar olağanüstü bir prematürelikle doğarlar. Memeliler arasında bir başka insansı (hominid) özellik,

yürümeye ve koşmaya yarayan iki ayaklılığın sonucu olarak, ananın rahminin dört ayaklı atalarımızınkilerden daha dar olmasıdır; yani bebek anaya ciddi bir zarar vermeden doğum kanalından geçebilecek kadar küçük bir kafayla doğmalıdır. Bu, insan yapısındaki birkaç tasarım yanlışından biridir ve tarihimiz boyunca annelerin doğum sırasında sıklıkla can vermelerine

yol açmıştır.

Zeki Ehiloğlu
Zeki Ehiloğlu

Sayın Doktor Sibel'in kitap hakkındaki mütalâası:

"Yemen; çocukluk ve gençliğimin aa tatlı hatıralarım canlandıran bir konudur. Bunun sebeplerini kitapta görülecek -Yemen'in demir perde arkası- bahsindeki yazılarda anlattım. Eminim ki daha pek çok yurttaşlar bu konu ile benim gibi yalandan alâkalıdır.

Zeki Ehiloğlu'nun salahiyetli kaleminden çıkan

eser, mevzu yu geniş bir şekilde her okuyucuya öğretecektir. Eserdeki hava; içinde yaşayarak bildiğimiz realitelerle doludur. Müellif ile Yemen ve esaret hayatım, ikiz yaşadık diyecek kadar yakın ve birlikte geçirdik. Kitapta anlatılan ziyafetler, yolculuklar, harp günleri, esir oluş, vatana dönüş gibi olayların çoğu, içinde beraber yuvarlandığımız, hatta sevinçlerini,

kederlerini, heyecanlarını müsavi paylaştığımız günlerin hatıralarıdır ki bunlar açık ve canlı bir şekilde nakil ve tasvir edilmiş bulunuyor.

Orada bizim yaşadığımız günlerin hatıra ve heyecanlarından ziyade kitapta tespit olunan tarihî vak'alar ve Yemen işgalinin umumî bakımdan tahlil ve muhasebesi şüphesiz daha çok kıymetlidir. Bu tahlil şimdiye kadar

kimse tarafından girişilmeyen, ilişilmeyen ve hiç bir kitapta rastlamadığımız açıklamaları ihtiva etmektedir. Kitapta etrafıyla izah olunduğu veçhile Türk milletini asırlarca uğraştırmış, para ve can olarak çok büyük kıymetler harcamamıza sebep olmuş bulunan Yemen; bütün teferruatıyla tetkik edilmeğe değer bir konudur. Kâğıtlar ve kitaplara dalmış olduğunu

görerek ne yaptığım soruşuma karşı "Kapalı Yemen kutusunu açmağa uğraşıyorum" diyen müellifin bu konuyu aydınlatmak için harcadığı emek ve gayret millî tarihimiz bakımından değerli bir çalışma olacaktır. Eserini takdir ve kendisini tebrik ederim."

İzmir Memleket Hastahanesi Nisaiye Şefi Doktor Behzat Sibel

İbrahim Arslanoğlu
İbrahim Arslanoğlu

Cemil Meriç'e göre sağ ve sol bizim tarihimiz içine yerleştirilemez. Bu, Batı'nın bizi parçalamak için içimize soktuğu bir yalandır. Türkiye'de sağ-sol yoktur, dürüst olan ve olmayan insanlar vardır.

Jinda Zekioğlu
Jinda Zekioğlu

Zaman akıp gidiyor. Öleceğiz. Kemiklerimiz değil sadece tarihimiz karışacak toprağa...