Abbas Turan
Abbas Turan

Bak yavrum;
Bura huzursuzluk evi...
Sensizliği çoğaltacak ne istersen var.
Tabakta yüzüme bakan elmalar…
Yüzümdeyse,
Elmaya diş bileyen bir isyan kırmızısı
Bak işte,şu ellerimdi;
Sırtında unutulan kartal kanatları.
Kimin aklına gelirdi;
Senin bulunduğun bir dünyada,
Benim ölmek isteyeceğim. İki gündür dişlerim

yitik,
Açım…
Ölüm gibi itekliyorlar yataktan yatağa
Seni özleyen bu kalbe öfkeliyim ben!
Peki ya sen? Bir adam var burada,
Kara kuru bir adam.
İki de bir soruyor;
“kimin kimsen var mı” diye
Var desem yoksun,
Yok desem olmuyor.
Sussam delireceğim.
Allah kahretsin Baban senin,
yiğit olacağını söylerdi hep.


Gözlerini puhu kuşununkilere,
Başını kartallı dağlara benzetirdi.
Her defasında,
“maşallah” der öperdi burnundan…
O geldi aklıma, baban
Sana bir bakışı vardı aman Allah’ım!
Sonra da bana…
Durgun dereler gibi. Ana yüreği denmiş ya bir kere,
Yorgun yorgun direniyor yüreğim.
Kapıda haber misali sabırsız

ecel.
Geleceksen haydi gel… Herşeyi anlardım gözlerinden O’nun.
Senin de öyle.
Sevdalı bir turna gibiydim,
Gülüşünde ikinizin. Bu bayramda babana git söyle
“Anam sabırsızlanıyor” de.
“İlk fırsatta gelecek” de…
Gülü sevmez oğlum, karanfil ister O.
Küstüğümü söyle kendisine bir daha.
Sensiz kalmalara da

öfkeliyim ben
Peki ya sen? Babanın bir resmi olacaktı
Vefatından sonra hani,
Elmas halandan almıştık.
Kucağında sen…
İki ya da ikibuçuk yaşındasın.
Sol kolu benim omzunda,
İki kaşı arasında;
Umudun gençlik örgüsü… O gülüştü yine,
Mezara giderkenki yüzünde.
Elmacık kemikleri üzerinde ve ellerinde;

Soluk sarıya çalan bir acı…
Kirpiklerinde zamanı kanatan yiğitlik. Olur ya hani;
Sözü ömrüne sığmayanların telaşı…
Ha işte,
Öyle bir acelede öperdi baban bizi. Unutma o fotoğrafı getir. Aldım yeni yıl hediyenizi
Hasretten pay uzattılar sanki elime.
Hani sen gelecektin diye bekledim de..
Neyse… yaşadığını bilmek de

güzel..
Karın oğlun ve sen,
Özlediniz demek beni.
Ne yalan söyleyeyim ben de tek seni. Şimdilerde iyiyim.
O adam ilgileniyor hastalığımla
Akşam sabah sabırla…
İğnelerimin aksadığı olmuyor değil,
Oluyor.
Geceler bahşişini acı karşılığında alıyor. Hüzün gibi perdeleniyor umuda giden yol.
Umut dedimse;

Boyluboyunca değil,
Sana doyasıya son kez sarılmak… Esma kadın hakka yürüdü.
Bir hafta oldu kavuşalı rahmete.
İki sene dert bölüştük O’nunla.
Belediye gömmüş,öyle diyorlar…
Haydar’ın dizlerine vuruşu bir isyan… İyi değilim bir iki gündür,
İsyanı,umudu iyice karıştırdım ben…
Peki ya sen? Yalnızlık sensizlik

gibi,
Arasıra azarlandığımız oluyor ağlarsak
Kolayını bulduk ömür törpülemenin.
Mesela;
Haydar benim,
Ben de onunki için duaya duruyorum.
Zekiye’nin de yalvardığı oluyor Allah’a.. Ölüm bu;
Ancak bu günlerde kurtuluşa benziyor.
Sen de gelmedin,
İyice oturdu içime kahır.
Yaşamamış gibiyim dünyada.
Sen

doğduğunda doğmuştum oysa ben.
Bir de babanla yattığım gece.. Her sabah,
Yüzüne bakarken yakalardım babanı;
Gözbebekleri damlardı gözlerinin içine.
Sonra beni öperdi minnet edercesine.
Kaval sesini ilk O’ndan duydun sen..
Türküyü de,şiiri de…
Her akşam yüzünden türküler silerdim,
Yüreğimde ısladığım ay beyazı

sütümle. Beklenenler gelmezmiş buralarda.
Meğer,
Yüzlercesi inanmadan ölmüş bu gerçeğe
Ben inandım aslında.
Ama işte..
Sen “canın annene sürprizi severdin,
Ona sebep tetikte duruyor yüreğim. Ayrılıyoruz sonbaharda yapraklar gibi.
Yaşamak ne biçim dalmış anlamadım.
Seni de…
Bu yaz geldin geldin,
Yoksa daha gelme

canım oğlum.
sensizlikle ben sana göre değiliz. … Gelir sandım gelmedin Sonra anlarsın,
Alışamayacağın tek şeyin bensizlik olduğunu..
Benim,hasreti zehirli yavrum.
NOT:
…Kucağında, gülen bir çocuk bulunan
bir kadının omzuna elini koymuş,
otuzlu yaşlarda bir erkeğin fotoğrafını
göğsüne bastırmış olarak
odasında

ölü bulundu Sultan AYAZ.
Sağ elinde bir tükenmez kalem duruyordu.
Masasında da yarım bardak su…
”dünya bensizliği
çoktan hak etti belki ama,
ben bunca yıl sensizliği asla”
yazılı çizgili bir kağıt parçası…

Ahmet Özkaya
Ahmet Özkaya

Yayınevleri yabancı yazarlara vakit ayırdığı kadar bu ülkenin topraklarında yaşayan genç yeteneklere şans tanıdı mı? Tanımıyorlar. Çünkü işin ucunda para olmadıklarını sezince umurlarında bile olmuyor. Ünlü bir yayınevi sahibi beni aradı. “Bir kitabım var basar mısınız?” Dedim. “Çevreniz yok. Ayrıca en az 50.000 kitap sattınız mı” dedi. Dedim ki “iyi

bir eser yazılsa da mı basmıyorsunuz?” Bunun hiçbir önemi olmadığını önemli olanın popüler olmak olduğunu belirtti. Bunu duyan bir araştırmacı ne yapsın? Hangi motivasyonla işini yapsın. Nice yetenekli gençler bu adi kapitalist mantıkla hareket eden zihniyet yüzünden bu işi yarıda bırakıyor. Şu an nice yetenekli yazar bu sisteme küstüğü için bu işi yarıda

bırakıyor. Oysa ki bu insanlara şans tanınsa, teşvik edilse belki de ne muhteşem eserler ortaya çıkabilirdi. Ama olmuyor. Bu adi sistemde paradan başka bir şeyin sözü geçmiyor.

Leyla Açba
Leyla Açba

..Fetva okunduktan sonra Sultan Hamid, bu kararın hangi makam tarafından verildiğini sormuş. Arif Hikmet Paşa da "Meclis-i Milli” olduğunu söylemiş. Bunun üzerine bu meclise kimin riayet ettiğini sual edince enteresan bir cevap almış: “Meclis Reisi Said Paşa.Bu cevaba hükümdar ancak bir “Ya, öyle mi” demekle iktifa etmiş. Sonra bir müddet heyeti gözleri ile tetkik

ettikten sonra Sultan Hamid şu tarihi sözleri söylemiş:
“Otuz üç sene millet ve devletim için, memleketimin selameti için çalıştım. Elimden geldiği kadar hizmet ettim. Hakimim Allah ve beni muhakeme edecek de Resulullah'tır. Bu memleketi nasıl buldumsa aynı şekilde teslim ediyorum. Hiç kimseye bir karış toprak vermedim. Hizmetimi ancak Cenab-ı Hakk'ın takdirine

bırakıyorum. Maatteessüf düşmanlarım bütün hizmetlerime kara bir çarşaf çekmek istediler ve muvaffak da oldular" deyip bir adım ileri atarak "Allah düşmanlarımı kahretsin” demiş. O vakit kapıda duran haremleri ve evlatları yüksek sesle "Amin!" demişler.
Bu sözlerden sonra Sultan Hamid tekrar Arif Hikmet Paşa'ya:
"Sizden bir ricam olacak. Lüzumlu kişilere ve

biraderime söylersiniz. Bana Çırağan Sarayı'nın tahsis edilmesini istiyorum. Buradan oraya kolaylıkla geçmek mümkündür. Biz de orada ömrümüzü ibadetle geçiririz. Başka bir arzum yoktur" demiş ve bir selam vererek haremlerinin ve evlatlarının bulunduğu salona geçmiş. Heyet de odayı terk etmiş..

Cihat Burak
Cihat Burak

Kapı çalınıp şu anda biri gelse belki de durur diyorum bu kan, bu kan belki de yalnızlığın akan kanı, yalnızlığım yalnızlığıma kan ağlıyor işte adeta...

Ölsem resmi makamlara da külfet olur diye de düşünüyorum, nezaketen ölümün yüzüne karşı bir şey söylemezler ama, “Nerden geldi bu herif buraya, ölecek başka yer bulamadı mı” diye de

düşünürler doğrusu... Arkadaşlar, yakınlarım üzülür telaş ederler, sonra her şey yerli yerine oturur, leşime konmak için kanat çırpan akbabalar hemen havalanır göğsüme konar, tırnaklarını soğumuş bedenime saplarlar...