İsmet Özel
İsmet Özel

Sistem tarafından yutulmaktan korunamıyoruz; çünkü kendimizi sisteme yediremezsek ne yapacağımız üzerinde anlaşmış değildik. Bırakın anlaşmayı bu konuda konuşmadık bile.

Pınar Kaçar
Pınar Kaçar

Biz hiç konuşmadık o hayalimdeki kadınla ama çok iyi tanıyordum onu. Kimse bilmezkenki ağlayışlarını bir tek ben görüyordum. Bir tek ben, kulaklığıyla dinlediği şarkıları duyabiliyordum. Bir tek ben, mum yakıp karanlıkta dua ettiğinde ne için dua ettiğini hissedebiliyordum. 
… 
Neden bir başkası değildi? Neden yüzünü net olarak göremiyordum? 

Yücel Kuran
Yücel Kuran

İNSAN neydi, kelime manası neydi insanın:UNUTAN. Ben de unuttum. Yaz bitti, kış geldi. Biz hiç konuşmadık bu olayı.

Abdulvehap Ballı
Abdulvehap Ballı

19 yaşındaydım. Heyecanlı bir genç. Şiirde yeni bir dönem başlamıştı. Ölçüsü olmayan vezinsiz, kafiyesiz şiirler yazılmaya başlanmıştı. Hece ölçüsü de bitmişti. Serbest şiir yazılıyordu. O dönemin bu serbest şairleri, eski dönemleri kötülüyordu.
Tabi isterdim ki öz edebiyatımız olan divan edebiyatı ile yazılabilsin şiirler. Ama tek başıma ben aruzu

getiremem ya. Aruzu geçtim hecede gidiyordu artık. O dönem dedim ki hece ile bir şiir yazayım. Bu serbestçi şairler divanla dalga geçiyordu. Gül bülbül, gül bülbül başka bir şey yok diyorlardı.
O dönemde şiirlere yabancı isim verme geleneği vardı. Birde bu serbestiler gül ile dalga geçince bende ‘’Monna Rosa’’ koydum şiirin adını. Tek gül anlamında bir

şey. Tamamıyla kendimi denemek için yazdım şiiri. Akrostiş şiir yazma modası vardı birde. Genç şairler çok hevesliydi akrostiş şiirler yazmaya. Ben de gencim tabi, hem hece ölçüsüyle olsun hem de akrostiş olsun diye bir şiirde ben kaleme aldım.
Okuldan bir arkadaşımın ismiyle yazdım.
Bir gün mülkiyede o zaman ikinci sınıftayım Ankara’nın meşhur bir

kırı var Söğütözü diye oraya gittik. Bir bahar günüydü 20 Nisan. Yazdığım şiirden birkaç yakın arkadaşım haberdardı. O kır gezisinde oku diye tutturdular. Tabi diğerleri de oku dinleyelim deyince ısrarlı oldular okudum. Tabi beğendiler. Sonra döndük akşam. Öbür gün bizimle birlikte kır gezisine katılan 3.sınıflardan bir arkadaş vardı yanıma geldi. Kendisi

mülkiye de Yeşilay başkanı idi. Ben de içkiye karşı diye severdim bu kişiyi.
Bu geldi ‘’Sezai o şiiri rica edebilir miyim’’ dedi. Verdim ben de. Aradan on ya da on beş gün geçmedi dönemin Hisar Dergisi yöneticileri geldiler. Beni çağırttılar okuldan, oturduk konuştuk. O arkadaş şiirimi bunlara ulaştırmış. Şiirimi çok beğendiklerini söylediler, bir de ya

acaba şurasını şöyle mi değiştirsek böyle mi yapsak diye bana soruyorlardı. iir güzel de bunlar büyük edebiyatçılar ya illa bir yanlış bulmaya çalışıyorlar. (Gülüyor) Şiirin yayınlanması konusunda hiçbir şey konuşmadık ki ben şiirimin yayınlanmasını asla istemiyordum. Ama 1952 Haziran’ında Hisar Dergisinde şiiri yayınladılar. Bana yayınlanmasından

bahsetmediler. Çok beğenildi şiir. Sonra Hisar’a birkaç şiir daha verdim sonra da vermedim. Çünkü fikirlerime uymayan bir dergiydi sadece edebiyat yapıyorlardı. Şiir yayınlandı elden ele dağıldı.
Şiiri herkes çok beğendi. Ama kimse 30 sene boyunca akrostiş olduğunu fark etmedi. Ben şiirimi kıta olarak yazdığım için kimse anlamamıştı akrostişi.
Bir gün

Hisar Dergisi kapanınca, Hisar Dergisini anmak isteyenler bir araya gelmişti Ankara’da. O buluşmada Hisar dergisinin sahibine bir arkadaşı benim şiirim üzerine konuşulurken ‘’o şiir akrostiş’’ demiş. Tabi Hisar’ın sahibi şaşırmış ‘’ya olur mu öyle şey diye’’. Ta 30 yıl sonra tartışmaya başlamışlar.(Gülüyor) Hadi bakalım demişler şiire. Sonra

incelemişler akrostişi fark etmişler tabi.
Sonra o dergi sahibi bunu radyo da anlattı ‘’Şiir akrostiştir’’ diye. Tabi bu durum benim kulağıma da çalındı. Ama sanmayın o adam şiiri inceleyip de şiirimin akrostiş olduğunu anladı. Bu olaydan iki hafta önce bir yakın arkadaşıma şiirin akrostiş olduğunu açıklamıştım. O da yakınına paylaşmış. Öyle öyle

derken çıktı durum ortaya. Yoksa bir 30 sene daha beklerlerdi şiiri anlamak için.
Şiirin akrostiş olduğu çözüldü. Sonra da herkes bir rivayet uydurdu. Şiiri mülkiye de okumuşum da birisi intihar etmiş. Ne şiiri mülkiye de okudum. Ne de birisi intihar etti. Şairinin reddettiği şiir diyorlar.Hepsi uydurma. Birisi benim yüzümden intihar etse ben yaşayabilir miyim? İşte

böyle bir daha bu şiirle ilgili hiçbir şey söylemeyeceğim ilk ve son…"

Murat Mahmutyazıcıoğlu
Murat Mahmutyazıcıoğlu

Son on yılda iki paragraf bile konuşmadık toplasan. “Nasılsın, iyi.”
“Nasıl geçti, iyi.”
“İyi misin, iyi.”
İyi değilmişsin işte.