Oğuz Atay
Oğuz Atay

Bana kalırsa, bir "Kitapları Koruma Derneği" kurmalı ve kitaplara kötü muamele edilmesini önlemeli. Herkes bu işi yapamaz. Bazı zalim insanlar, binbir itina ile hazırlanan o çiçek gibi kitapları alırlar, hiçbir koruyucu tabakaya sarmadan, evet olduğu gibi, üst üste koyarlar; sonra kalın ve çirkin bir iple bağlarlar. Zavallı kitapların, özellikle en üstte ve en altta

kalanları, bu işlem sırasında kurban edilirler; kapaklarının üstünde haç biçimi yaralar meydana gelir. Kaba taşıyıcılar da onları oradan oraya fırlatırlar. Lekeler ve buruşukluklar kitapları incitir. Kapaklar, dizgiler, baskılar için gösterilen bunca itinaya yazık olmaz mı? Satıcılar da gelişigüzel dizerler onları; isimlerini bile öğrenmeden. Onlar için en iyi

kitap, en çok satılan kitaptır. Müşterinin ne biçim bir insan olduğuna bakmadan, yalnız en çok satılan kitapları överler onlara. Bu adamları bir imtihandan geçirerek yeterlik belgesi verilmeli Olric. Herkes kitap satmamalı.

Hüseyin Cisri
Hüseyin Cisri

Ey maddeciler! Sizin bazılarınızdan kaplan derisinin nakışlarına dair şöyle bir izah işitmişliğim vardır: Güya kaplan eski asırlarda gölgesi az ve ince olan ağaçların altında çokça olurmuş da dalların aralarından kendisine isabet eden güneş ışınları bu şekilde nakışlı ve benekli olmasını icap etmiş.

Şimdi gerek bunu söyleyen zata ve gerek

diğerlerinize sorarız ki: Tuvus kuşunun yeşil, mavi, siyah,kahverengi ve sair renklerle donanmış bulunması, altın yaldızlı ve sürmeli çizgiler ve şekiller ile mükemmel intizam üzere müzeyyen bulunması; ayrıca, her biri başka harika nakışları olan horozların, hemen bütün renkleri cami olan saka kuşunun, arı kuşunun ve daha pek çok kuşların mütenevvi harika

nakışları neden neşet ediyor?

Bunlara dair de ayrıca açıklama yapmanızı sizden talep ederiz. Vakıa bizler, kaplan hakkında arz olunan açıklamanızı külliyen reddetmiyoruz. Mümkündür ki Hallâk-ı Müteâl’in sebepler ile sonuçlar arasındaki hususi irtibatlar hakkında cereyan eden ilahi âdetince böyle bir sebep de olabilsin. Fakat sizlerden arzu ettiğimiz

hakikat, ancak bu tür şeyleri tabiata isnat etmeyerek, esasen ilahi fiilleri müessir tanımaktan ibarettir.

Çünkü her şeyi akla ve fenne tatbik etmeyi iltizam edip de, Sâni’-i Alem’in hikmetli ibdalarını nazar-ı itinaya almak istemeyenler pek kolay ilzam olunurlar. Ezcümle, bu acayip nakışlar meselesinde onlardan talep olunan aklî ve fennî izahları tenakuzdan salim

olacak şekilde ortaya koymaktan aciz kalacakları şüphesizdir.