"Varlığında siyah, gri, kahverengi ve lacivertlere yer bırakmayan, rengarenk boyadığı tüm o tuvaller gibi gittiği her yere parlak maviler, yeşiller, sarılar ve pembeler götüren Özlem'e bakıyorum. Yüzünde gölgeler, aklında sorular var."
Ayağıma bir şey çarptı.
Bantlı ayakkabımın aralarından sızan ılık sıvıyı hissettim.
Işıklar açıldı.
Gözlerim ayaklarıma düştüğünde beynimin içinden geçip gittiğini sandığım kurşun, arkasına korkunun kara lekesini bırakarak aklımı çıkartacak kadar karaladı beynimi. Ayaklarıma çarpan sarı saçları kanlanmış kadın kafası bilincimi
karanlığa boyadığı nda bedenimin arkadaki masaya çarparak gürültüyle yıkıldığı hatırladığım son şeydi .
Kuvvetli korkumun karaya boyadığı yüreğimde beyaz bir nokta halinde umudu hissediyorum.
"Biraz eylül, çokça ekim, fazlasıyla da kasımdır...
Güneşi beklemektir. Başka şeyleri de...
Güneşten kopan ışığın daha çok kırılıp, gökyüzünü önce kızıla, sonra da puslu bir griye boyadığı günlerdir.
En çok da sararmış yaprak sarısıdır.
Sisli bir güne merhabadır.
Sonbahar, yeniden gelecek ilkbaharın farkına varmaktır."